Bedelli lafzını duyunca aklınıza askerlik geldi ama ben hayattan bahsedeceğim. Dünya hayatını, 'üç günlük' diye tabir ederler. İşte o üç günlük dünyayı bize bedelli yaşatıyorlar.
Sosyal medyanın vurucu Cuma mesajlarından biriyle konuya başlayalım; "Apartmanın girişine 'Mülk Allah'ındır' yazdırıp sonra kira iki ay gecikince kapıya dayanan ev sahipleri, sizinde Cumanız mübarek olsun."
Bu mealde sormak istiyorum; muhalefetiyle iktidarıyla, millete hizmet için yola çıktığını iddia edenler! Milletin nasıl yaşadığından haberiniz var mı? Ya da millete nasıl hizmet ettiğinizi biliyor musunuz?
Ben cevap vereyim; milleti bedelli yaşatıyor ve buna hizmet diyorsunuz!
Daha anne karnında başlıyor bedel ödemek. Annenin yediği ekmekten, içtiği sudan, kullandığı elektrikten, oturduğu evden, kontrol veya tedavi için gittiği hastaneden, doktor tavsiyesiyle kullandığı ilaçlardan vergi alıyorsunuz.
Hastanede bedelli olarak dünyaya gelen çocuk çıkarken ödenen fatura ile direkt vergi ödemeye başlıyor.
Eve gidene kadar bindikleri aracın ÖTV, MTV'sine, kullandığı yola, kaldırım vergisine ortak ediliyor.
Altına taktığı bezden, pişik için kullandığı kremden, d vitamini takviyesine kadar her şeyden vergi adı altında bedel ödüyor.
Hele bebeklerin sık asık yıkanması lazım ya, bu yıkanmak için tam beş çeşit bedel ödetiyorlar; Atık su bedeli, kayıp-kaçak bedeli, şube yolu bakım bedeli, KDV, çevre temizlik vergisi…
Hoş geldin bedelli hayata evlat!
Bedel ödeyerek emeklemeye başlayan çocuk hızla büyüyor. Büyüdükçe bedeli de büyüyor. Giydiği dondan pantolona, ayakkabıdan montuna kadar hep vergi adı altında bedel ödüyor.
Hele okula ve okumaya başladı mı! Bedel daha da büyüyor. Aldığı kaleme, yazdığı deftere, okuduğu kitaba bedel (vergi) ödettiriyorlar.
Buluğ çağında ödediği bedel üç, dört katına çıkıyor. Tabi bu bedeli yüklenemeyen gencimizin yükünü direk anne-baba atıyor. Zaten ömürleri bedelli hayatın altında ezilen anne-babalar iyice ezilmeye başlıyor.
Bu ezilmişliğin altında gülen gözlerle bakıyorlar evlatlarına. Ama gözlerinin arkası daha doğrusu evlatlarının geleceğini düşündükçe karanlığa mahkum oluyorlar.
Gelirleri belli. Eğitim ve sağlığın endüstrileştiği, bir gelir kapısı ya da rant kapısına dönüştüğü bir ortamda evlatlarını nasıl sağlıklı yetiştirip, yüksek öğretimini tamamlayacaklar?
Belki biraz arabesk bir yaklaşım oldu ama yaşadığımız gerçek bu. Osmanlı'nın son döneminde Saray ve Saray etrafında olanlar lüks içinde sıfır bedelle yaşarken halk, tam 24 kalem vergi ödüyor, yetmiyor savaş meydanlarında da canını veriyordu.
Bugün kaç çeşit vergi ödüyoruz, bilen var mı? Tam sayıyı bilmiyorum ama 30'dan aşağı olduğunu da sanmıyorum. Maaşı, suyu, elektriği geçtim yürüdüğüm kaldırımın vergisini alıyorlar ve buna hizmet, diyorlar.
Oysa hayatı bedelsiz, doya doya yaşamak vardı.
Sağlık kesinlikle bedava olacaktı. Her anne doğum yaptığı anda 15 bin TL alacaktı. Vatandaşlık maaşı yanında ev hanımlığı maaşı ve emeklilik hakkı kazanacaktı. Evlatları, çocuk maaşı alacaktı. Eğitim kesinlikle bedava olacaktı.
Babaya iş garantisi yanında fakirlik sınırının (bugün 6,850 TL) üzerinde bir maaş taahhüt edilmişti. Maliyetine 20 yıl vadeli sıfır konutları olacaktı. 50 yaşında emeklilik hakkı elde edecekti.
Nasıl bir seçim yaptı benim vatandaşım biliyor musunuz?
Biz, bedelsiz yaşayamayız. Bize bedelli hayat yakışır, diyerek işsiz kalmayı, aşsız kalmayı, maaşsız kalmayı, Haydar Baş'sız kalmayı tercih etti!
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024