Devlet ve milletimizi asırlarca ayakta tutan pek çok unsurlardan biri de Anadolu bilincidir. Bu bilinci, tarihi olaylar ve tecrübeler oluşturmuş ve değişmez bir ölçü haline getirmiştir. Gayet tabiidir ki, söz konusu bilinç, kendiliğinden oluşmamıştır. Onu oluşturanlar örnek ve önder olan Anadolu erenleri idi. Anadolu erenlerinin, Anadolu'ya attığı bu temel, gerçekten çok sağlamdır. Öyle ki, bunca saldırı ve tahribata rağmen, Anadolu'nun temelleri sarsılmamıştır.
Aslında eğitim sistemimizin temel amacı, Anadolu bilincini korumak ve geliştirmek olmalıydı. Ne yazık ki, böyle yapılmamış, sadece ezber bilgiler öne çıkarılmıştır. Hâlbuki her bilgili insanın bilinçli olmadığı bilinen bir gerçektir. Bunun tersi de doğrudur. Şöyle ki, pek çok konuda maksatlı olarak bilgisiz bırakılan Anadolu insanları, bilinçleri sayesinde doğru istikamet belirleyebilmişlerdir. O bakımdan eğitim sistemimizde bilginin değil, bilincin esas alınması gerekmektedir.
Bilinçli insanlar aynı zamanda bilgedirler. Bir başka deyişle, her bilgili insan bilge olamaz. Bilge insan, her konuda doğru düşünendir. Maalesef, bilgisi olduğu halde, doğru düşünemeyen insanlar vardır ve her geçen gün de sayıları artmaktadır. Bu, verilen bilgilerin mutlak doğru olmamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü yanlış bilgi, yanlış düşünceye ve yanlış yoruma neden olur. Daha yerinde bir deyişle, bilgili kabul ettiğimiz insanlar, Batı'nın metodolojisi ve terminolojisiyle, Anadolu bilincini anlamaya ve anlatmaya kalkıyorlar. Bundan dolayı da milletimize özgü bir fikir ortaya koyamıyorlar.
Ülkemizde yaşanan bu hali, "Dünya Tarihi" adlı eserinde William H. McNeill, ele almış ve Tanzimat'tan beri Müslümanların sosyal bilimler alanında dünyaca ünlü bir kişi yetiştiremediklerine dikkat çekmiştir. Ona göre Müslümanlar, Batı'dan aldıkları bilgileri İslâmi değerlerle karıştırıp bir temele oturtamamakta, daha doğrusu Doğu ile Batı arasında bir sentez kuramamaktadırlar. (Bu alanda Milli Ekonomi Modeli'nin bir istisna oluşturduğunu söylemek durumundayız.)
Çağımızda bilgiye erişim alabildiğine kolaylaşmıştır. Ama ne ilginçtir ki, bu, bilge insanların azalmasına neden olmuştur. Onun içindir ki, "çağımız bilgiden yana zengin, bilge yönünden fakirdir" denilmiştir. Çağımızın bir diğer ilginçliği de şudur: İnsanlar bilge insanları tanımıyor, onlara sarılmaları gerekirken, şarlatanların peşinden gidiyorlar.
Dünyaya tekrar hakkı ve adaleti egemen kılmak için, Anadolu bincini veya bilgeliğini yeniden yeşertmek ve onu bilgi ile beslemek zorundayız. Bu görev, en başta üniversitelerimize düşmektedir. Üniversite mensupları akademik fantezileri bir kenara bırakıp, sözünü ettiğimiz konuya odaklanmalıdırlar.
Aslında eğitim sistemimizin temel amacı, Anadolu bilincini korumak ve geliştirmek olmalıydı. Ne yazık ki, böyle yapılmamış, sadece ezber bilgiler öne çıkarılmıştır. Hâlbuki her bilgili insanın bilinçli olmadığı bilinen bir gerçektir. Bunun tersi de doğrudur. Şöyle ki, pek çok konuda maksatlı olarak bilgisiz bırakılan Anadolu insanları, bilinçleri sayesinde doğru istikamet belirleyebilmişlerdir. O bakımdan eğitim sistemimizde bilginin değil, bilincin esas alınması gerekmektedir.
Bilinçli insanlar aynı zamanda bilgedirler. Bir başka deyişle, her bilgili insan bilge olamaz. Bilge insan, her konuda doğru düşünendir. Maalesef, bilgisi olduğu halde, doğru düşünemeyen insanlar vardır ve her geçen gün de sayıları artmaktadır. Bu, verilen bilgilerin mutlak doğru olmamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü yanlış bilgi, yanlış düşünceye ve yanlış yoruma neden olur. Daha yerinde bir deyişle, bilgili kabul ettiğimiz insanlar, Batı'nın metodolojisi ve terminolojisiyle, Anadolu bilincini anlamaya ve anlatmaya kalkıyorlar. Bundan dolayı da milletimize özgü bir fikir ortaya koyamıyorlar.
Ülkemizde yaşanan bu hali, "Dünya Tarihi" adlı eserinde William H. McNeill, ele almış ve Tanzimat'tan beri Müslümanların sosyal bilimler alanında dünyaca ünlü bir kişi yetiştiremediklerine dikkat çekmiştir. Ona göre Müslümanlar, Batı'dan aldıkları bilgileri İslâmi değerlerle karıştırıp bir temele oturtamamakta, daha doğrusu Doğu ile Batı arasında bir sentez kuramamaktadırlar. (Bu alanda Milli Ekonomi Modeli'nin bir istisna oluşturduğunu söylemek durumundayız.)
Çağımızda bilgiye erişim alabildiğine kolaylaşmıştır. Ama ne ilginçtir ki, bu, bilge insanların azalmasına neden olmuştur. Onun içindir ki, "çağımız bilgiden yana zengin, bilge yönünden fakirdir" denilmiştir. Çağımızın bir diğer ilginçliği de şudur: İnsanlar bilge insanları tanımıyor, onlara sarılmaları gerekirken, şarlatanların peşinden gidiyorlar.
Dünyaya tekrar hakkı ve adaleti egemen kılmak için, Anadolu bincini veya bilgeliğini yeniden yeşertmek ve onu bilgi ile beslemek zorundayız. Bu görev, en başta üniversitelerimize düşmektedir. Üniversite mensupları akademik fantezileri bir kenara bırakıp, sözünü ettiğimiz konuya odaklanmalıdırlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018