Avrupa arenasında öyle ender gecelerden birini yaşadık ki hangi birini önce anlatsak diğerine haksızlık olur.
Fakat gecenin en muazzam zaferi Trabzon'un Monaco'yu 4-0 yenmesi tabii ki.
Ben bu zaferin bizim için ne anlama gelmesi gerektiği üzerine yazmak istiyorum.
Şimdi hemen Monaco'nun piyasa değeri 300 milyon avro.
Monaco şöyle büyük böyle büyük bir takım diye yorumlar yapılacak. Evet bunlar önemli hususlar.
Fakat Trabzon veya herhangi bir Türk takımı bu kadar mı aciz. Madem öyle neden Trabzon Monaco'ya 4 gol attı.
Bu sonuç Monaco'nun tarihinde deplasmanda aldığı en ağır yenilgi. Bunu yapan bir Türk takımı değil mi?
Trabzon çok mu görkemli bir oyun oynadı? Hayır ama farklı kazanmasını bildi.
Çok tempolu bir maç mıydı? Öyle de değil. Trabzonspor çok da zorlanmadan bu sonucu almayı bildi.
Yani şunu anlatmak istiyorum. Avrupa'daki futbolu gözümüzde abartıyoruz ve bu yüzden Avrupa'da olumsuz sonuçlar alıyoruz.
Yoksa herhangi bir Türk takımının en güçlü denen bir Avrupa takımını yenmemesi için neden yok. Bu hiç de zor değil.
Ligimizde oynanan maçların çoğunun kalite anlamında Avrupa liglerinde oynanan maçlardan farkı yok.
Trabzon'un kazandığı zafer bu anlamda anlatmaya çalıştığım şeyi çok güzel ispat ediyor.
Evet dün akşam tüm temsilcilerimiz galip geldi.
Bu sonuçlardan sonra Başakşehir ve Fenerbahçe gruplarını ilk iki sırada tamamlamayı garantilediler.
Trabzon ve Sivas'ın yollarına nasıl devam edecekleri ilerleyen maçlarda belli olacak.
Bu maçlar öncesi UEFA ülkeler sıralamasında 25.700 puanla 18. sıradaydık. Turnuvalardan men edilen 16. sıradaki Rusya'yı geçme ihtimalimiz bulunuyordu.
Bu sonuçlar ile sadece Rusya'yı geçmedik. Puanımız 27.900'e yükseldi. Böylece hemen üstümüzdeki Danimarka ve Ukrayna'yı da geçip 14. sıraya yerleştik.
Ben Trabzon'un ve Fenerbahçe'nin maçlarını seyredebildim.
Her iki maçı kısaca analiz etmeye Trabzon maçı ile başlarsak şunlar söyleyebiliriz.
Trabzon ilk yarı maça çok da iyi başlamadı. Baskı yedi ve genel olarak oyunu Hamsik üzerinden kurgulamaya çalıştılar.
Hamsik dün bu rolde pek başarılı değildi. Bir bakıma yanında oynayan Bakasetas'ın performansını da etkiledi.
İlk yarı istekli gözüken oyuncumuz Djaniny idi. Hücumlarımız onun üstünden gerçekleşti. Umut Bozok'u da pek fazla beğenmedim.
İkinci yarı ise Trabzon daha bir hücumu düşünen görüntü verdi. Bunun sonucunu da almasını bildi.
Fenerbahçe ise Larnaka karşısında daha farklı bir felsefe ile oynadı.
Direkt kaleye giden ve orta sahayı genelde baypas eden oyun felsefesinden ziyade pas oyunu oynayan bir hüviyete sahip görüntü verdi.
Jesus'un bu nedenle Arda ile başlaması son derece akılcı idi. Fakat Arda'nın şansını iyi kullandığı söylenemez.
İlk yarı boyunca Pedro, Rossi ve Alioski birbirleriyle daha uyumlu görüntü verdiler.
Bu devrede bu üçlünün üç tane organize atağı vardı.
Arda da maçın ilk bölümlerinde Ferdi ile oynarken daha sonra Rossi'nin olduğu kanada geçerek oyunu oradan organize etmeye çalıştı.
İsmail Yüksek de genelde ikili mücadelelerde sürekli yerde kalıyordu.
İkinci yarı Fenerbahçe Larnaka'yı oyuna dahil etmek için elinden geleni yaptı.
1-0 öndeyken önce Henrique'nin sonra Altay'ın yaptığı hatalar ile penaltı oluştu ve Larnaka maça ortak oldu.
Neyse ki Jesus'un hamleleri işe yaradı ve Fenerbahçe önce 4'lü defanstan 3'lüye döndü sonra da 2. golü buldu.
Bundan sonra dahi anlamsız hatalar ile Larnaka'yı ümitlendiren Fenerbahçe bir de Valencia ile penaltı kaçırdı.
Üstelik rakip 10 kişi kalmıştı. Kaçırılan penaltı öncesi dahi tuhaf savunma ve Altay Bayındır anlaşmazlıkları Larnaka'ya ikinci kez beraberliği yakalama fırsatı verebilirdi.
Neyse ki maç Fenerbahçe'nin üstünlüğü ile bitti.
Uzun bir aradan sonra güzel bir Avrupa maçları gecesi yaşadık.
Şimdi önümüzdeki maçlarda Trabzon ve Sivas da gruptan çıkmayı garantileyecekler.
Başka bir sonucun olması düşünülemez dahi. Böylelikle ülkemiz de hak ettiği yerlere gelecek elbette.
Fakat gecenin en muazzam zaferi Trabzon'un Monaco'yu 4-0 yenmesi tabii ki.
Ben bu zaferin bizim için ne anlama gelmesi gerektiği üzerine yazmak istiyorum.
Şimdi hemen Monaco'nun piyasa değeri 300 milyon avro.
Monaco şöyle büyük böyle büyük bir takım diye yorumlar yapılacak. Evet bunlar önemli hususlar.
Fakat Trabzon veya herhangi bir Türk takımı bu kadar mı aciz. Madem öyle neden Trabzon Monaco'ya 4 gol attı.
Bu sonuç Monaco'nun tarihinde deplasmanda aldığı en ağır yenilgi. Bunu yapan bir Türk takımı değil mi?
Trabzon çok mu görkemli bir oyun oynadı? Hayır ama farklı kazanmasını bildi.
Çok tempolu bir maç mıydı? Öyle de değil. Trabzonspor çok da zorlanmadan bu sonucu almayı bildi.
Yani şunu anlatmak istiyorum. Avrupa'daki futbolu gözümüzde abartıyoruz ve bu yüzden Avrupa'da olumsuz sonuçlar alıyoruz.
Yoksa herhangi bir Türk takımının en güçlü denen bir Avrupa takımını yenmemesi için neden yok. Bu hiç de zor değil.
Ligimizde oynanan maçların çoğunun kalite anlamında Avrupa liglerinde oynanan maçlardan farkı yok.
Trabzon'un kazandığı zafer bu anlamda anlatmaya çalıştığım şeyi çok güzel ispat ediyor.
Evet dün akşam tüm temsilcilerimiz galip geldi.
Bu sonuçlardan sonra Başakşehir ve Fenerbahçe gruplarını ilk iki sırada tamamlamayı garantilediler.
Trabzon ve Sivas'ın yollarına nasıl devam edecekleri ilerleyen maçlarda belli olacak.
Bu maçlar öncesi UEFA ülkeler sıralamasında 25.700 puanla 18. sıradaydık. Turnuvalardan men edilen 16. sıradaki Rusya'yı geçme ihtimalimiz bulunuyordu.
Bu sonuçlar ile sadece Rusya'yı geçmedik. Puanımız 27.900'e yükseldi. Böylece hemen üstümüzdeki Danimarka ve Ukrayna'yı da geçip 14. sıraya yerleştik.
Ben Trabzon'un ve Fenerbahçe'nin maçlarını seyredebildim.
Her iki maçı kısaca analiz etmeye Trabzon maçı ile başlarsak şunlar söyleyebiliriz.
Trabzon ilk yarı maça çok da iyi başlamadı. Baskı yedi ve genel olarak oyunu Hamsik üzerinden kurgulamaya çalıştılar.
Hamsik dün bu rolde pek başarılı değildi. Bir bakıma yanında oynayan Bakasetas'ın performansını da etkiledi.
İlk yarı istekli gözüken oyuncumuz Djaniny idi. Hücumlarımız onun üstünden gerçekleşti. Umut Bozok'u da pek fazla beğenmedim.
İkinci yarı ise Trabzon daha bir hücumu düşünen görüntü verdi. Bunun sonucunu da almasını bildi.
Fenerbahçe ise Larnaka karşısında daha farklı bir felsefe ile oynadı.
Direkt kaleye giden ve orta sahayı genelde baypas eden oyun felsefesinden ziyade pas oyunu oynayan bir hüviyete sahip görüntü verdi.
Jesus'un bu nedenle Arda ile başlaması son derece akılcı idi. Fakat Arda'nın şansını iyi kullandığı söylenemez.
İlk yarı boyunca Pedro, Rossi ve Alioski birbirleriyle daha uyumlu görüntü verdiler.
Bu devrede bu üçlünün üç tane organize atağı vardı.
Arda da maçın ilk bölümlerinde Ferdi ile oynarken daha sonra Rossi'nin olduğu kanada geçerek oyunu oradan organize etmeye çalıştı.
İsmail Yüksek de genelde ikili mücadelelerde sürekli yerde kalıyordu.
İkinci yarı Fenerbahçe Larnaka'yı oyuna dahil etmek için elinden geleni yaptı.
1-0 öndeyken önce Henrique'nin sonra Altay'ın yaptığı hatalar ile penaltı oluştu ve Larnaka maça ortak oldu.
Neyse ki Jesus'un hamleleri işe yaradı ve Fenerbahçe önce 4'lü defanstan 3'lüye döndü sonra da 2. golü buldu.
Bundan sonra dahi anlamsız hatalar ile Larnaka'yı ümitlendiren Fenerbahçe bir de Valencia ile penaltı kaçırdı.
Üstelik rakip 10 kişi kalmıştı. Kaçırılan penaltı öncesi dahi tuhaf savunma ve Altay Bayındır anlaşmazlıkları Larnaka'ya ikinci kez beraberliği yakalama fırsatı verebilirdi.
Neyse ki maç Fenerbahçe'nin üstünlüğü ile bitti.
Uzun bir aradan sonra güzel bir Avrupa maçları gecesi yaşadık.
Şimdi önümüzdeki maçlarda Trabzon ve Sivas da gruptan çıkmayı garantileyecekler.
Başka bir sonucun olması düşünülemez dahi. Böylelikle ülkemiz de hak ettiği yerlere gelecek elbette.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Göksu / diğer yazıları
- Kolay elde edilecek bir başarı değil / 19.05.2025
- Kupada da hata yok / 14.05.2025
- Galatasaray istediğini aldı / 11.05.2025
- Kafa karışıklığı ve dağılan ümitler / 05.05.2025
- Şampiyonluk şarkıları / 04.05.2025
- Hepsi iki kişilik oynadı / 28.04.2025
- Bir ihtimal daha var / 27.04.2025
- Bir varmış bir yokmuş / 21.04.2025
- Galatasaray Muslera'sız oynayabilirdi / 19.04.2025
- Günün adamı Livakoviç / 14.04.2025
- Kupada da hata yok / 14.05.2025
- Galatasaray istediğini aldı / 11.05.2025
- Kafa karışıklığı ve dağılan ümitler / 05.05.2025
- Şampiyonluk şarkıları / 04.05.2025
- Hepsi iki kişilik oynadı / 28.04.2025
- Bir ihtimal daha var / 27.04.2025
- Bir varmış bir yokmuş / 21.04.2025
- Galatasaray Muslera'sız oynayabilirdi / 19.04.2025
- Günün adamı Livakoviç / 14.04.2025