Bedir Savaşı
Müşrikler özellikle Mekke’de Resûlullah’a (s.a.v.) en aşağılayıcı muameleler ile saldırmaktan geri durmuyordu
21.08.2023 20:37:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Müşrikler özellikle Mekke'de Resûlullah'a (s.a.v.) en aşağılayıcı muameleler ile saldırmaktan geri durmuyordu.
Hz. Fâtıma (a.s.) küçük yaşına rağmen bu taarruzlara karşı Babasına âdeta bir siperdi.
Medine'de yapılan ilk savaş olan Bedir'de, müşriklerin Resûlullah (s.a.v.)'e revâ gördüğü aşağıdaki muamelenin de öcü alınmıştır.
Sünni Müslim, İbn Mesud'dan şöyle naklediyor:
"Resûlullah (s.a.v.) Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti.
Ebu Cehil, 'Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini alıp Muhammed'in (s.a.v.) üzerine atabilir?' dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olan kalkıp onu aldı ve secdeye gittiğinde Resûlullah'ın üzerine attı.
Onlar birbirlerine bakıp gülüşmeye başladılar. Eğer gücüm olsaydı, onu Resûlullah'ın üzerinden alırdım.
Peygamber öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi gidip Fâtıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kız idi. Hz. Fâtıma gelip onu bir kenara attı ve sonra adamlara yönelerek onları ayıplamaya ve kınamaya başladı.
Peygamber (s.a.v.) namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı.
Şöyle beddua etti: 'Allah'ım Sen, Kureyş'i cezalandır!' Bu sözü üç defa tekrarladı. Onlar Peygamberin sesini işitince gülmeleri kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber şöyle buyurdu:
'Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil'i, Rabia oğlu Utbe'yi, Rabia oğlu Şeybe'yi ve Utbe oğlu Velid'i, Halef oğlu Ümeyye'yi ve Ebu Muayt oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!' Başka bir isim de söyledi ama ben unutmuşum."
İbn Mesud diyor ki: "And olsun Muhammed'i hak peygamber olarak gönderene ki, Bedir Savaşı'nda, ismi söylenenlerin hepsinin öldürülüp, cenazelerinin kuyuya atıldığına şahit oldum."
Peygamberimiz ile beraber Medine'ye hicret eden Hz. Fâtıma (a.s.) Bedir Savaşı esnasında hasta olan ablası Rukiyye ile ilgilenmiştir. Zeyd bin Hârise ablasını kaybettiği andan ona babasının zafer müjdesini getirmiştir.
Savaş hakkında kısa bilgi verelim: Hicret'in ikinci yılı...
İki ordu arasında askerî güç oranı dengesizdi. Kureyş'in bin askerine karşı 310 Müslüman.
Müşriklerin 700 devesi ve 100 atına karşılık, mü'minlerin 70 develeri vardı. Müslümanlarda sadece iki tane atlı bulunuyordu.
Develere iki veya üç kişi nöbetleşe binerek yollarına devam ediyorlardı. Bu güç dengesizliği pek fazla ehemmiyet arz etmiyordu. Zira Hak adına çarpan bir yürek, Hakkın yardım ve tecellisini yanında bulacaktı.
Muhacirler'in temsilcileri oldukça güzel şeyler söyleyerek içten bağlılıklarını ifade ettiler. Ensar topluluğundan Sa'd bin Muaz:
"Biz, sana iman ettik, Seni tasdik ettik, Sana söz verdik, biat ettik. O halde emredildiğin şeyi yapmaktan çekinme, Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bizleri alıp şu denize girecek olsan bile kesinlikle Seninle gireriz oraya."
Gönüller Allah Resulü'nde bir kez daha birleşti.
Nihayet Bedir'e gelindi. Ordu konakladı. Karargâhı kurma hazırlıkları başlayınca Hubab b. Münzir, orduyu yerleştirme planının ilahi bir işaretle mi, yoksa kendi reyi ile mi olduğunu sordu.
Allah Resulü (s.a.v.) Kendi tedbiri olduğunu söyleyince Hubab, stratejik bakımdan daha uygun bir plan sundu. Hz. Peygamber bu planı daha uygun buldu.
Kureyş ticaret kervanı kaçıp kurtulmuş, Ebu Süfyan haber göndererek ordunun Mekke'ye geri dönmesini istemişti.
Fakat Ebu Cehil kararında ısrarlı idi; savaşmak istemeyen arkadaşları için, "Onlar Muhammed'i görünce korkudan ciğerleri şişmiştir" diyerek alay ediyordu.
Arap geleneğine göre, savaş başlamadan önce her iki taraftan bir-iki kişi çıkar ve teke tek çarpışırlardı. Kureyş'ten üç kişi çıkmış karşılarına duracak er istiyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), "Kalk ey Hamza, kalk ey Ubeyde, kalk ey Ali!" diyerek mü'minlerden üç kişiyi seçti. Müslümanlardan her biri düşmanını yere sermişti.
Kendisi için hazırlanan gölgeliğe çekilen Allah Resulü (s.a.v.), dua ediyor, Rabbinden vaadini lütfetmesini diliyordu: "İlahi eğer şu bir avuç Müslüman topluluğu helak olursa, yeryüzünde Sana ibadet edecek hiç kimse kalmaz. Rabbim zafer vaadini lütfet."
Kısa bir uyku faslından sonra tebessüm ederek zafer müjdesini terennüm ediyordu. Allah yardımını melekleri vasıtası ile mü'minlere ulaştıracaktı:
"Hani siz, Rabbinizden yardım istiyordunuz da, buna karşılık olarak O, ben size peş peşe gelen bin melekle yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu."
Resûlullah (s.a.v.) gölgelikten; "Bugün şu topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır" ayet-i kerimesini okuyarak çıktı ve mü'minleri teşvik etti.
Allah Elçisi, bir avuç toprak alarak Kureyş'in üzerine attı. Kureyş dağılmaya başlamıştı bile. Zira toprağı atan el Resul'e aitti; ama atan Resul değildi.
Müşriklerin kellesini uçuran kılıcı ashab-ı kiram taşıyordu ama onlar öldürmüyordu. Onlar birer vesile idiler. Rabbani mesaj şöyle ifade ediyordu: "Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. (Çakılları) attığın zaman da Sen atmadın, Allah attı."
Bedir askerlerinin itirafına bakılacak olursa, savaş daha ilginç bir mânâda seyreder. Ebu Davud El-Mahzumi (r.a.) der ki:
"Ben müşriklerden birisini takip eder, onu vurmayı isterken, kılıcım ona vurmadan önce kafasının düşüverdiğini görürdüm. Anladım ki onu benden başkası öldürürdü."
Sehl b. Huneyf de, "Bizim herhangi birimiz, kılıcıyla bir müşrike işaret etse, kılıcımız ona varmadan kafası cesedinden düşüverirdi."
(...) Neticede Kureyş helak oldu. Ebu Cehil öldürüldü." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Hz. Fâtıma (a.s.) küçük yaşına rağmen bu taarruzlara karşı Babasına âdeta bir siperdi.
Medine'de yapılan ilk savaş olan Bedir'de, müşriklerin Resûlullah (s.a.v.)'e revâ gördüğü aşağıdaki muamelenin de öcü alınmıştır.
Sünni Müslim, İbn Mesud'dan şöyle naklediyor:
"Resûlullah (s.a.v.) Kâbe'nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti.
Ebu Cehil, 'Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini alıp Muhammed'in (s.a.v.) üzerine atabilir?' dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olan kalkıp onu aldı ve secdeye gittiğinde Resûlullah'ın üzerine attı.
Onlar birbirlerine bakıp gülüşmeye başladılar. Eğer gücüm olsaydı, onu Resûlullah'ın üzerinden alırdım.
Peygamber öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi gidip Fâtıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kız idi. Hz. Fâtıma gelip onu bir kenara attı ve sonra adamlara yönelerek onları ayıplamaya ve kınamaya başladı.
Peygamber (s.a.v.) namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı.
Şöyle beddua etti: 'Allah'ım Sen, Kureyş'i cezalandır!' Bu sözü üç defa tekrarladı. Onlar Peygamberin sesini işitince gülmeleri kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber şöyle buyurdu:
'Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil'i, Rabia oğlu Utbe'yi, Rabia oğlu Şeybe'yi ve Utbe oğlu Velid'i, Halef oğlu Ümeyye'yi ve Ebu Muayt oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!' Başka bir isim de söyledi ama ben unutmuşum."
İbn Mesud diyor ki: "And olsun Muhammed'i hak peygamber olarak gönderene ki, Bedir Savaşı'nda, ismi söylenenlerin hepsinin öldürülüp, cenazelerinin kuyuya atıldığına şahit oldum."
Peygamberimiz ile beraber Medine'ye hicret eden Hz. Fâtıma (a.s.) Bedir Savaşı esnasında hasta olan ablası Rukiyye ile ilgilenmiştir. Zeyd bin Hârise ablasını kaybettiği andan ona babasının zafer müjdesini getirmiştir.
Savaş hakkında kısa bilgi verelim: Hicret'in ikinci yılı...
İki ordu arasında askerî güç oranı dengesizdi. Kureyş'in bin askerine karşı 310 Müslüman.
Müşriklerin 700 devesi ve 100 atına karşılık, mü'minlerin 70 develeri vardı. Müslümanlarda sadece iki tane atlı bulunuyordu.
Develere iki veya üç kişi nöbetleşe binerek yollarına devam ediyorlardı. Bu güç dengesizliği pek fazla ehemmiyet arz etmiyordu. Zira Hak adına çarpan bir yürek, Hakkın yardım ve tecellisini yanında bulacaktı.
Muhacirler'in temsilcileri oldukça güzel şeyler söyleyerek içten bağlılıklarını ifade ettiler. Ensar topluluğundan Sa'd bin Muaz:
"Biz, sana iman ettik, Seni tasdik ettik, Sana söz verdik, biat ettik. O halde emredildiğin şeyi yapmaktan çekinme, Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bizleri alıp şu denize girecek olsan bile kesinlikle Seninle gireriz oraya."
Gönüller Allah Resulü'nde bir kez daha birleşti.
Nihayet Bedir'e gelindi. Ordu konakladı. Karargâhı kurma hazırlıkları başlayınca Hubab b. Münzir, orduyu yerleştirme planının ilahi bir işaretle mi, yoksa kendi reyi ile mi olduğunu sordu.
Allah Resulü (s.a.v.) Kendi tedbiri olduğunu söyleyince Hubab, stratejik bakımdan daha uygun bir plan sundu. Hz. Peygamber bu planı daha uygun buldu.
Kureyş ticaret kervanı kaçıp kurtulmuş, Ebu Süfyan haber göndererek ordunun Mekke'ye geri dönmesini istemişti.
Fakat Ebu Cehil kararında ısrarlı idi; savaşmak istemeyen arkadaşları için, "Onlar Muhammed'i görünce korkudan ciğerleri şişmiştir" diyerek alay ediyordu.
Arap geleneğine göre, savaş başlamadan önce her iki taraftan bir-iki kişi çıkar ve teke tek çarpışırlardı. Kureyş'ten üç kişi çıkmış karşılarına duracak er istiyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), "Kalk ey Hamza, kalk ey Ubeyde, kalk ey Ali!" diyerek mü'minlerden üç kişiyi seçti. Müslümanlardan her biri düşmanını yere sermişti.
Kendisi için hazırlanan gölgeliğe çekilen Allah Resulü (s.a.v.), dua ediyor, Rabbinden vaadini lütfetmesini diliyordu: "İlahi eğer şu bir avuç Müslüman topluluğu helak olursa, yeryüzünde Sana ibadet edecek hiç kimse kalmaz. Rabbim zafer vaadini lütfet."
Kısa bir uyku faslından sonra tebessüm ederek zafer müjdesini terennüm ediyordu. Allah yardımını melekleri vasıtası ile mü'minlere ulaştıracaktı:
"Hani siz, Rabbinizden yardım istiyordunuz da, buna karşılık olarak O, ben size peş peşe gelen bin melekle yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu."
Resûlullah (s.a.v.) gölgelikten; "Bugün şu topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır" ayet-i kerimesini okuyarak çıktı ve mü'minleri teşvik etti.
Allah Elçisi, bir avuç toprak alarak Kureyş'in üzerine attı. Kureyş dağılmaya başlamıştı bile. Zira toprağı atan el Resul'e aitti; ama atan Resul değildi.
Müşriklerin kellesini uçuran kılıcı ashab-ı kiram taşıyordu ama onlar öldürmüyordu. Onlar birer vesile idiler. Rabbani mesaj şöyle ifade ediyordu: "Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. (Çakılları) attığın zaman da Sen atmadın, Allah attı."
Bedir askerlerinin itirafına bakılacak olursa, savaş daha ilginç bir mânâda seyreder. Ebu Davud El-Mahzumi (r.a.) der ki:
"Ben müşriklerden birisini takip eder, onu vurmayı isterken, kılıcım ona vurmadan önce kafasının düşüverdiğini görürdüm. Anladım ki onu benden başkası öldürürdü."
Sehl b. Huneyf de, "Bizim herhangi birimiz, kılıcıyla bir müşrike işaret etse, kılıcımız ona varmadan kafası cesedinden düşüverirdi."
(...) Neticede Kureyş helak oldu. Ebu Cehil öldürüldü." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.