Birçok ortamda insanlarla (ki, hepsi Müslüman) muhatap oluyoruz, sohbetler ediyoruz. Daha doğrusu edemiyoruz.
Çünkü arkadaşlar, konuşmalarına şikâyetle başlıyorlar, nasihatle bitirme gayretine giriyorlar. Ortak payda arayışı yok. Herkes haklı çıkma, kendi fikrini kabul ettirme gayretinde.
En çok muhatap olduğum konu ahlak, medeniyet ve adalet. İlginç olan ise bu başlıkları gündem edenler yine bu başlıklara, kendi akıl veya batı dünyasının yaklaşımlarıyla bir profil çiziyor ve onu kabul ettiremeye çalışıyorlar.
Ortam bu noktaya geldiği zaman genelde susuyorum. Israr edilince tek soru soruyorum; İnsan nedir? (…)
Evet, asıl sorunumuz bu? Biz neyiz, nasıl bir varlığız gibi soruların cevabını bilmiyoruz, öğrenme gayretine de girmiyoruz. Oysa mahiyetimizi bilsek bu ayrılık gayrılık, fitne fesat bitmez ama en azından bu kadar da sesi çıkmaz.
İnsan nedir, sorusunun cevabını bizzat Yüce Yaradan onlarca ayetiyle vermiştir:
"Biz, insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik." (Tin, 4-5)
İşte insan. Mahlûkatın zirvesinde olabileceği gibi en aşağı mertebede de olabilir.
Bu iki nokta arasında nerede olduğumuzu gösteren ölçü, tartı nedir? İman.
Bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş'ın eserlerinden 'insan nedir' konusu üzerine yaptığı değerlendirmelerden aldığım notları aktarayım;
"İnsanı, hayatta diğer varlıklardan ayıran meziyet ne yemesi, ne içmesi, ne de cinsi teması üstünlük sebebidir.
Zira bu sahalarda hayvan, ondan çok daha üstündür. Ancak bilgisi sayesindedir ki, insan diğer varlıklardan üstün olur…
Akıl, Kur'an rehberliğinde hikmeti kavramak, doğruya gitmekte vesile olmak içindir. Yoksa akıl istikamet tayin edecek asıl unsur değildir…"
*
"İnsan, madde yönü ile hayvanları, mana yönü ile de melekleri temsil eder. Ancak o, ne melek ne de hayvandır. Maddi esaretten kurtulup, mana âleminin zevkine ererse meleklerden üstün, maddeye esir olursa hayvanlardan aşağı olur."
*
"İnsan ne sadece bağımsız ve ne de sebepler önünde esirdir. O, külli irade hudutlarını zorlama gücünü kendinde bulamayan ama cüz'i iradesiyle müspet ve menfi olaylar karşısında tercih hakkı olan bir varlıktır. Ve insanın Allah'a (c.c) itaati ihtiyaridir."
*
"Bugün hak ve batıl olarak devam eden ve kıyamete kadar var olacak bu mücadelelerin sebebi de ruhun arayışını farklı mecralarda sürdürmesindendir.
Demek ki, kulluk gayesi ile yaratılan insanın huzuru, yaratılış gayesi istikametinde yaşamanı sürdürmesine bağlıdır."
Demek ki, yaratılış gayesini bilip, bu yolculuğa çıkan, yolda ısrar eden zirveye ulaşabileceği gibi hiç yola çıkmayan veya yolu yarıda bırakan da aşağılara düşebilir.
Burada mahlûk ile insan arasında net bir çizgi vardır. Her insan aynı zamanda bir mahlûktur. Ama cisim olarak insana benzeyen her mahlûk, insan değildir.
Ne demek istediğimi büyük gönül insanı Mustafa Hayri Öğüt Efendi (k.s) şöyle özetliyor;
"İnsan tabiatında âlemde bulunan her varlık mevcuttur. Kimi insan ot gibi, kimi taş gibi, kimi hayvan gibi, kimi kedi, köpek gibi, kimi hava, kimi su, güneş gibi…
Hülasa onda bütün âlemler, tabiatlar vardır. İnsan hangi hayvanın hayatını yaşıyorsa, hangi varlığın hayatını yaşıyorsa, onun varlığı, şahsiyeti odur.
Buna insan denmez, buna beşer denir. İçindeki cevhere kavuşmak isteyip, bu varlıkları geçip, yolculuk yaparak hakikate vasıl olana insan denir." (İslam ve Hz. Mevlana, s.32)
İnsanı yücelten, mahlûkat arasında özelleştiren imandır. Ya iman etmeyenler! Onu da, onlar düşünsün…
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025