logo
31 MAYIS 2025

Bir çocukluk hikyesi - Uludere (1)

13.12.2012 00:00:00
İçten bir merhaba
Değerli dostlar;
Türkiye’nin tek güvenilir gazetesi Yeni Mesaj, hepimizin gözbebeği. Her gün artarak zirveyi zorlayan tirajı zaten söze gerek bırakmıyor. Böylesine sevilen ve aranan bu nadide gazeteden “hadi gel” daveti aldığımda bu “huzura kabulün” ne demek olduğunu çok iyi bildiğimden titremedim dersem yalan olur. Bu titreme sizlere bu sayfalarda merhaba dediğim andan itibaren yükleneceğim muazzam sorumluluğun ve heyecanımın dışa vurumudur. İçimdeki gurur ve coşkudur…
İki yılı bulan zaman dilimi içinde Meltem yayın ailesinin kanallarında “özgür-bağımsız-tarafsız ama ülke çıkarları söz konusuysa taraf” olan yayıncılık anlayışıyla, mesleki tatmin yaşarken, şimdi de bu çok değerli yayın organında sizlerle buluşmak gökyüzüne yükselmek gibi.
Bu ilk buluşmayı biraz dertleşmek, biraz sizlere daha yakın olmak için fırsata dönüştürmek istedim. Hayat yolculuğumun ilk yıllarına gitmek istedim. Çok uzak yıllara yani.
Şimdi emekli albay olan babacığım Altan Feyman ve yıllar önce ebediyete göç eden canım anam Keriman Feyman’ın ilk çocukları olarak Ankara’da başlıyor hikâyem. Beş yaşıma dek yaşadığımız Ankara’dan, babamın şark hizmeti nedeniyle Hakkâri’nin kazası Uludere’ye doğru yola koyuluşumuzu bugün kadar net hatırlıyorum, çocuk hafızama rağmen.
Babamın Kore dönüşü satın aldığı kırmızı-siyah renkli Buıck arabamızla üçümüz yola çıkmıştık. Günler süren yolculuktan sonra Şırnak’a kadar gelebilmiştik. Şırnak’tan sonra yol çok kötü olduğu, hatta yol bile denemeyeceği için, babamın arabayı Şırnak’ta bırakması gerekiyordu. Sonraki etap bir yere kadar kamyonla sonra katırlarla aşılacaktı. Tarihi soracak olursanız 1962 yılının sonları. Askerlerin işi böyle. Babam anneme “oralar büyük mahrumiyet yerleri, siz gelmeyin” demiş. Ama rahmetli annem çok güçlü bir kadındı. Babama “yerim senin yanın. Biz aileyiz, böldürtmem” deyince babamın kalbi mutlulukla dolmuş. Topladığı gibi bizi koyulmuşuz yola. Hem de ne yol! Her anı zorluk dolu. Geceler buz gibi, üstelik çok karanlık. Üstelik tehlikeli. Allah’tan o yıllarda PKK terörü henüz hortlamamış ama kıpırdanışta.
Kamyonla ve katır sırtında yolculuğumuz üç güne yakın sürdükten sonra, artık iki yılımızı geçireceğimiz Uludere’deydik.
Günümüzde yanlış istihbarat yüzünden bizim insanımızın öldürüldüğü Uludere…
Amerika mı vermiş istihbaratı MİT mi, genelkurmay mı derken olanın köylümüze olduğu Uludere…
Çocukluğumun Uludere’si çok zor bir yerdi. Rahmetli annem sebze ve meyve bulunmadığından Şırnak’tan getirtildiğini söylerdi. Oradan katırlarla bir haftada gelen sebzeler çürürmüş. Rahmetli anneciğim kalan kökleri vitamin diye kaynatır suyuna yemek yaparmış. Bunları defalarca dinlemiştim ondan.
Uludere’de tezek ve taştan yapılma bir evde oturmaya başlamıştık. Tek oda idi burası. Duvarlarında tek gözünüzü dayayınca dışarıyı gören delikler vardı. Sonraki yıllarda bu deliklerin mavzerler için yapılmış delikler olduğunu idrak edecektim. Babam bir perde ile benim yatağımı ayırmıştı. Tuvalet dışarıda, eve uzaktı. Etrafı tahta ile çevrili, kapısı çuvaldan o tuvaleti hiç unutamam. Gecenin karanlığında ayağım kaymış, bir bacağımla içine düşmüştüm. Babam zor kurtarmıştı. Orası mahallenin tuvaletiydi. Annem beni günlerce kaynar sularla çitiler gibi yıkadı. İlaçlı sularla temizledi.
Mahalle arkadaşlarım ev sahibimiz Esmer’in altı çocuğundan ibaretti. Bütün gün evin damında onlarla oynardım. Gerçi dillerimiz birbirimizden farklıydı ama yinede anlaşırdık. Çocuktuk. Saftık. Anadilde eğitim, Kürtçe gibi derdimiz yoktu ki. Ayrıca onlar benden Türkçe kelimeleri ben onlardan Kürtçe kelimeleri öğreniyordum. Artık o kadar arkadaştık ki “bit” alış verişi bile oldu aramızda ve ben bitlendim. Annem sımsıkı dişleri olan kemik bir tarakla, gazyağı sürerek başımın derisini kanata kanata, uzun saçlarımı tarayıp, bitleri ayıklamıştı. Sonra yine kaynar sularla yıkamıştı beni. Aslında saçlarımı kazıyacaklardı ama ben çok ağladığım için iş biraz acılı olmuştu. Hey gidi çocukluğum! Eskiden bitlenmek pisliktendi. Şimdiler de ise sosyete hastalığı oldu. Zengin okullarına dadandı bitler.
Uludere çok yüksek dağların çevrelediği bir yerdir. Akşamlar erken olur Uludere’de. Öğleden sonra üç dört dolaylarında dağların gölgeleri düşmeye başlar Uludere’ye hava kararır. Geceler Gaz lambalarıyla aydınlatılırdı. Çünkü orada halk elektrik nedir, tanışmamıştı. Hatta elektrikle tanıştırılmamıştı. Medenî ihtiyaçları insanların ayağına götürmek siyasetin işi değil miydi?
Aslında değerli dostlar tipik Türk siyaseti her devirde kendi çıkarlarına göre hareket eden, insanları kendine muhtaç halde tutarak, sırtlarından geçinen bir asalak türü, sanki kene değil de nedir? Bugün doğu bölgelerimizde gelinen nokta, aslında yoksulluğun sonucu değil midir?
Yeri gelmişken hemen değinelim. Profesör Dr. Haydar Baş, bu noktaları hem Milli Ekonomi Modeli adlı başyapıtında, hem de Sosyal Devlet-Milli Devlet adlı eserinde ne kadar açık, ne kadar anlaşılır şekilde analiz ediyor. “Yoksulluktan toplumu kurtarmak siyasetin işidir ve yoksulluk bir kader değildir” diyor. Her türlü kötülük, ekonomik zafiyet ve ekonomik çöküş yüzünden toplumları “esir” alır diye anlatıyor. İşte diyor Prof Dr Baş: “Bütün bunlar toplumu bölünmeye-çöküşe götüren yapay gündemlerdir. Oysa kendi değerlerimizin farkına varırsak, yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizi, bu milletin malı olan değerlerimizi ona buna peşkeş çekmezsek, kaynaklarımız bizi dünyanın refah düzeyi en yüksek ülke sınıfına sokar.”
Sonra ki günlerde bu konularda da dertleşmek istiyorum sizlerle.
Ve dönüyorum tekrar çocukluğuma…
Söz, gecelerden, gaz lâmbalarından nerelere geldi? Bizim eve gaz lambasından sonra lüks lâmbası gelmişti. Babamın o lâmbayı titizlikle yakışını ilgiyle izlerdim. Lâmbanın bir gömleği vardı. Bu gömlek önce ispirto ile ıslatılır. Sonra lambadaki yuvaya geçirilir, boğazından sıkıca bağlanır ve lâmba yavaşça yakılırdı. Çünkü hemen yakılırsa gömlek çabucak yanıp dökülürdü. Işığın püf noktası gömlekteydi yani. Ama aydınlığının tadına doyum olmazdı. Bir de gemici lâmbalarıyla aydınlanırdık. Işığı sarı ve titrek olduğu için çok kasvetli olurdu ortalık. Annem Türk sanat musıkîsine aşıktı. Bütün eserleri makamına uygun, kusursuz söylerdi. Sesi usul usul kulağımdadır. Gün geceye dönerken en çok söylediği şarkı şu olurdu:
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
Aman karanlığı görmesin gözüm,
Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş...
Sıla burcu burcu ille ocağım...
Çoluk çocuk hasretinde kucağım
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur başucuma sor yavaş yavaş.
İçinizde bu şarkı nağmelere dönüşürken, kısa hikâyemin devamında buluşmak üzere…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
 
YeniMesaj / diğer yazıları
Marmaray'da çocuklarının yanında darbetmişti
Tutuklandı
İsrailliler Batı Şeria'da kaçak yerleşim kurmaya çalışıyor
Filistinlilere ait bir evin kalıntıları üzerine...
Erdoğan'ın hedefinde CHP var
'Bu ülkenin tarihini 100 yılla sınırlandırdı'
Sabrediyorlar ancak nereye kadar!
Sanayici gerçekten zor durumda
Çok kritik uyarı
Hesap numaranızı verirken iyi düşünün
Umreye gideceğiniz firmayı iyi araştırın!
Dini tur şirketleri şikayetlerin merkezinde
İşte 171 günde dönenlerin sayısı
Suriyelilerin dönmeye niyeti yok
Adana'ya da sıçradı
İBB'ye 5. dalga operasyon
İstanbul'a 5. operasyon
Çok sayıda belediye başkanı gözaltına alındı
İsrail, Gazze'deki ateşkesin amacını açıkladı
İran'a odaklanmak için...
Suriye-İsrail dolaylı müzakereleri sürüyor
Suriye Enformasyon Bakanı açıkladı
Trump, çelikte tarifeyi yüzde 50'ye çıkardı
"Bir ulusal güvenlik meselesi"
Eski başkan da aynı kafadaydı
MÜSİAD asgari ücrete zamma soğuk
Türkiye'de tek tük satılıyor!
Türk işçisi Amerikalılar için araba fiyatına buzdolabı üretiyor
Daha kötüsünü Covid-19 döneminde görmüştük
Tarımda ve sanayide alarm
Marmaray'da çocuklarının yanında darbetmişti
Tutuklandı
İsrailliler Batı Şeria'da kaçak yerleşim kurmaya çalışıyor
Filistinlilere ait bir evin kalıntıları üzerine...
Erdoğan'ın hedefinde CHP var
'Bu ülkenin tarihini 100 yılla sınırlandırdı'
Sabrediyorlar ancak nereye kadar!
Sanayici gerçekten zor durumda
Çok kritik uyarı
Hesap numaranızı verirken iyi düşünün
Umreye gideceğiniz firmayı iyi araştırın!
Dini tur şirketleri şikayetlerin merkezinde
İşte 171 günde dönenlerin sayısı
Suriyelilerin dönmeye niyeti yok
Adana'ya da sıçradı
İBB'ye 5. dalga operasyon
İstanbul'a 5. operasyon
Çok sayıda belediye başkanı gözaltına alındı
İsrail, Gazze'deki ateşkesin amacını açıkladı
İran'a odaklanmak için...
Suriye-İsrail dolaylı müzakereleri sürüyor
Suriye Enformasyon Bakanı açıkladı
Trump, çelikte tarifeyi yüzde 50'ye çıkardı
"Bir ulusal güvenlik meselesi"
Eski başkan da aynı kafadaydı
MÜSİAD asgari ücrete zamma soğuk
Türkiye'de tek tük satılıyor!
Türk işçisi Amerikalılar için araba fiyatına buzdolabı üretiyor
Daha kötüsünü Covid-19 döneminde görmüştük
Tarımda ve sanayide alarm
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.