Rusya Devlet Başkanı Putin Ankara'da. 32 yıl aradan sonra ilk defa bir Rus Devlet Başkanı Türkiye'yi ziyaret ediyor.
İki ülke arasında "iyi bir dönemin" başlayıp başlamayacağını göreceğiz. Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanlığı Sözcü Vekili Peskov'un dediği gibi "tango bir kişiyle olmaz."
Yeni bir dönemin başlaması için Türkiye tarafının da "bu işbirliğine" konsantre olmuş olması, akıllı bir işbirliği zemini inşa etmeye hazırlıklı olması gerekir.
Oysa Ankara, son iki yıldır dış politikada "AB, AB" diye sayıklayıp duruyor.
Ankara'nın gözü kulağı, aklı fikri şuh sevgilisinin AB başkentlerinden nasıl sesleneceğine kilitlenmiş.
Onun için de; muhtemelen AKP iktidarı, Rus liderle birkaç ticari anlaşmayı kâr sayan "tüccar siyasetin" ötesine geçemeyecek.
Teröre karşı işbirliği söylemi ile Rusya'nın PKK ile Çeçen direnişini özdeşleştiren söylemine zımni destek verecek.
Böyle olup olmayacağını göreceğiz. Eğer Türkiye Putin'in ziyaretini böyle geçiştirirse yazık olacak.
ABD'nin dizginsiz bir totaliter süper güce dönüştüğü dünyada, Rusya'nın başını çekmek istediği çok kutuplu dünya arayışına aynı stratejik derinlikte bir vizyonla, stratejik bir işbirliğinin temelleri atılmayacaksa yazık olacak.
Maalesef böyle bir dert ne AKP iktidarında, ne de devletin diğer karar vericilerinde görülüyor.
Soğuk savaş döneminde sırtını NATO ittifakına yaslayıp durumu kurtaran Türkiye, 21. yüzyılda da sırtını AB'ye dayayıp yan gelip yatmak istiyor.
Zaman zaman devletlularımızdan duyduğumuz "AB'ye üyeliğimiz stratejik zorunluluk" büyük laflarının Türkçe'ye tercümesi budur.
Diyeceğim o ki, dış politikadaki bu miyop bakış sadece AKP iktidarına da özgü değildir.
Bir üniversitede organize edilen
Putin'in ziyaretine denk gelen Avrasya Sempozyumu'nda bu gerçeği net olarak müşahede ettik.
Rusya ve Çin hatta İran adına konuşan yetkililerin derin ufkunun yanında bizim siyasetçi-asker eskilerinin basmakalıp konuşmaları içimizi acıttı.
Hakkını yemeyelim bir tek Denktaş hariç.
Putin'in başdanışmanı Aleksandr Dugin'in medeniyet, tarih, strateji, diplomasi birikimi ile örülmüş "stratejik işbirliği" çağrısına Demirel ve Şenuygur'un ABD, fobisi ile örülü sıvışma hitabelerini dinledik.
Dugin, Türkiye'nin dokusuna ve çıkarlarına uygun bir işbirliği teklifi sunuyordu. Milli kültür ve çıkarları yok saymayan bir yeni ittifak modelinde buluşmayı öneriyordu.
Bizimkiler ise ABD'ye temenna çekmeyi ihmal etmeden iç politika nutukları atmakla meşguldü.
Kemal Yavuz Paşa, "haydi devlet iş başına" diyor.
Kendini yorma paşam. Bu günlerde devletin işi gücü çok. AB'ye uyum telaşında.
İki ülke arasında "iyi bir dönemin" başlayıp başlamayacağını göreceğiz. Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanlığı Sözcü Vekili Peskov'un dediği gibi "tango bir kişiyle olmaz."
Yeni bir dönemin başlaması için Türkiye tarafının da "bu işbirliğine" konsantre olmuş olması, akıllı bir işbirliği zemini inşa etmeye hazırlıklı olması gerekir.
Oysa Ankara, son iki yıldır dış politikada "AB, AB" diye sayıklayıp duruyor.
Ankara'nın gözü kulağı, aklı fikri şuh sevgilisinin AB başkentlerinden nasıl sesleneceğine kilitlenmiş.
Onun için de; muhtemelen AKP iktidarı, Rus liderle birkaç ticari anlaşmayı kâr sayan "tüccar siyasetin" ötesine geçemeyecek.
Teröre karşı işbirliği söylemi ile Rusya'nın PKK ile Çeçen direnişini özdeşleştiren söylemine zımni destek verecek.
Böyle olup olmayacağını göreceğiz. Eğer Türkiye Putin'in ziyaretini böyle geçiştirirse yazık olacak.
ABD'nin dizginsiz bir totaliter süper güce dönüştüğü dünyada, Rusya'nın başını çekmek istediği çok kutuplu dünya arayışına aynı stratejik derinlikte bir vizyonla, stratejik bir işbirliğinin temelleri atılmayacaksa yazık olacak.
Maalesef böyle bir dert ne AKP iktidarında, ne de devletin diğer karar vericilerinde görülüyor.
Soğuk savaş döneminde sırtını NATO ittifakına yaslayıp durumu kurtaran Türkiye, 21. yüzyılda da sırtını AB'ye dayayıp yan gelip yatmak istiyor.
Zaman zaman devletlularımızdan duyduğumuz "AB'ye üyeliğimiz stratejik zorunluluk" büyük laflarının Türkçe'ye tercümesi budur.
Diyeceğim o ki, dış politikadaki bu miyop bakış sadece AKP iktidarına da özgü değildir.
Bir üniversitede organize edilen
Putin'in ziyaretine denk gelen Avrasya Sempozyumu'nda bu gerçeği net olarak müşahede ettik.
Rusya ve Çin hatta İran adına konuşan yetkililerin derin ufkunun yanında bizim siyasetçi-asker eskilerinin basmakalıp konuşmaları içimizi acıttı.
Hakkını yemeyelim bir tek Denktaş hariç.
Putin'in başdanışmanı Aleksandr Dugin'in medeniyet, tarih, strateji, diplomasi birikimi ile örülmüş "stratejik işbirliği" çağrısına Demirel ve Şenuygur'un ABD, fobisi ile örülü sıvışma hitabelerini dinledik.
Dugin, Türkiye'nin dokusuna ve çıkarlarına uygun bir işbirliği teklifi sunuyordu. Milli kültür ve çıkarları yok saymayan bir yeni ittifak modelinde buluşmayı öneriyordu.
Bizimkiler ise ABD'ye temenna çekmeyi ihmal etmeden iç politika nutukları atmakla meşguldü.
Kemal Yavuz Paşa, "haydi devlet iş başına" diyor.
Kendini yorma paşam. Bu günlerde devletin işi gücü çok. AB'ye uyum telaşında.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014