Tecrübelerim şunu göstermektedir ki, ana muhalefet partisi ile iktidar el ele vermiş; AKP'yi tekrar iktidar, Başbakanı da Cumhurbaşkanı yapmanın gayretinde. Bunu görmemek imkansız. İp uçlarının hangisinden yakalasanız yumak çözülüveriyor. Birkaç örnekle devam edelim. Başından beri AKP'nin tutumu ekonomiyi IMF'ye tam olarak teslim etmek... Tabir yerinde ise, devletin elini kolunu bağlamak, çaresizlik içinde çırpınan milleti, AB'nin ABD'nin direktifleri ile yapılan kanunları kayıtsız şartsız kabule alıştırmaktı. Toprak satışlarını, karşılıklılık ilkesine dayanarak makul göstermeye çalışmaktı. Kaynaklarını da yabancılara karşılıksız olarak uzun vadeli verdiğinde, yurda yabancı sermaye girmiş, yararlı yatırımlar yapılmış havalarına girmekti. Yıllarca, yeraltı kaynaklarının işletilmesine talip olan halkımıza çıkarılmayan zorluk kalmamış iken, yabancı yatırımcılara yıldırım hızı ile ruhsatların verilmesini gerçekleştirmekti. Dinlerarası diyaloglar, medeniyetlerarası buluşmalar, Büyük Ortadoğu Projeleri ile tüm Ortadoğu ateşe verilirken bunun içinde yer almayı bir lütuf gibi millete övünerek anlatmaktı. Yerin dibine batmış ekonomiyi milletimize gül gülistan gibi yutturmaktı. İktidarın bu uygulamalarını görmezlikten gelen ana muhalefet alakasız konularda polemiklerle iktidarı suçlayıp, sonunda haksız çıkarak iktidarın elini güçlendirmekte ve halkı yanıltmada yardımcı olmaktadır. Eşinin en meşru haklarını cumhurbaşkanlığı adaylığı için mani bir suç unsuru olarak kullanmaya kalkması, İzmit'in su sorununu İstanbul Belediyesi'ne mal etmesi vesaire... Satılan vatan, çöken ekonomi, açlık ve sefalete düşen halk, parasına para katan hortumcular, açılan kiliseler, cirit atan misyonerler, ikiye katlanmış iç ve dış borçlar, raptiye ve at nalı üzerinden hesaplanan enflasyonlar, Peygamberimize yapılan hakaretlere hoşgörülü davranışlar ve neticesinde Papa'nın gelmesi, Avrupa Birliği'ne girebilme uğruna kaybedilen zaman ve verilen tavizler, çıkartılan kanunlar ve sonuçta elde kalan zillet, ortadan kalkan kırmızı çizgilerimiz, hışmımıza uğrayan komşu kardeş ülkeler; Irak, Afganistan, Bosna-Hersek, PKK terörünün bir sözle canlanması, terörün kaynağı ABD'ye hala 'gık' diyemeyen bir iktidar, ve elbette sorumlusu Başbakan varken hala sudan sebeplere sarılmanın başka bir manası var mı? Başbakan konuşmasında 2014 yılında ekonominin geldiği nokta göz önüne alındığında, bu hızla gidildiğinde sırtımızdaki borç kamburunun kalkacağını söylüyor. Muhalefetten çıt yok. Bu tarihe dikkat edilirse muhalefete cevap verilmiştir. Çünkü bu tarih bundan sonraki cumhurbaşkanlığı seçim tarihidir. Erdoğan'ın bu makamdan ayrılmak mecburiyetinde olacağı tarihtir. Bu kamburun 4 yılda ikiye katlanarak 480 milyar dolara çıktığı halde nasıl olacak da yedi sene sonra ortadan kalkacağını soran yok. Aslında Recep beyin hesabı sonuç olarak doğru. Kendisi 2007'de Cumhurbaşkanı olacak. AKP veya başka bir eşdeğer parti seçimi kazanacak. Tabii IMF'ci olacak bu parti borçları katlayacak. 2012'deki seçimde BTP kesin seçimi alacak. Prof. Dr. Haydar BAŞ nasıl olsa trilyon dolarları bulacak olan borcu iki yılda ödeyecek. Evet borçları BTP iktidarı ödeyecek. Ama 2014'de değil 2008 sonu gelmeden. Şu haliyle 2 yılda değil, bir yılda... Bunu bile göremeyenlerin başımızda ne işi var. Ne dersiniz?