Dilencinin biri, bir konağın kapısı önünde duran iki ağanın yanlarına sokularak:
- Ağalar! Görüyorsunuz ya! Üstüm başım yırtık sökük. Ayağınızı öpeyim, eski ceketten, pantolonlardan ne varsa veriniz.
Ağalar:
- Elbisecibaşı paşa efendimiz ile beraber gitti.
- Öyleyse beş on para sadaka veriniz.
- Hazinedar ağa da konakta değil.
- Karnım aç bari bir parça yiyecek veriniz.
- Vekilharç pazara gitti.
- Bir bardak su olsun veremez misiniz?
- Kiler kapalı, aşağıdaki küpte de su kalmamış.
- Ağalar! Böyle kapıda ne duruyorsunuz? Haydi, beraber dilenelim.
İşlerini beceremeyen, hak ve hukuktan anlamayan, işin ehli olmayan, işinde dürüst ve ali cenap, cömert ve alçak gönüllü olamayan; ağalar, paşalar, patronlar, yöneticiler hep yokluğu bahane ederler. Yokluk ile oyalarlar. Çözüme ve çareye gelemezler. Bütün işleri bencillik, sömürü ve ihtirastır.
Eğer bu durum, devlet kadrolarına sirayet ederse ne olur? Bütün bir halk açlığa, yokluğa, geçimsizliğe, huzursuzluğa mahkûm olur.
Geçen haftaki, Kastamonu Çatalzeytin gezimde gördüm. Yukarı köylerin yolu tam bir felaket... Görmesen inanasın gelmez. Bu çağda nasıl böyle olur dedim. Araçlara, insanlara yazık… Nasıl bu kadar bozuk kalabilir. İlçeye 10 kilometre bir mesafeye Belediye yahut Karayolları nasıl bakmaz. Hele kışın kardan iki ay açılmadığı olurmuş. Ne yaptılarsa kime söyledilerse çara bulamamışlar.
Ne söylesek. Anadolu'nun en verimli illerinden Kastamonu benim bildiğim çocukluk yıllarından beri en çok göç veren illerimizden.
Sorsan, neden buralara uygun sanayi kurulmuyor? Buralarda olan tarım desteklenmiyor? Aylık 10-15 bin geliri olan köylü ne diye büyük şehirlere göç etsin. Bu soruların cevabı fıkradaki gibidir.
Kastamonu'dan Kocaeli iline geliyorsunuz. Havanın rengi bile birden değişiyor. Ağırlaşıyor. Artık, büyük şehirler yükü kaldıramıyor. Yeşil Bursa havası en kirli iller arasında. Beton yağmuru sağanak sağanak... Sorsan fıkralık.
Belediye Başkanları özenle bağımsız ve güçlü başarılı olmalıdırlar.
Bursa hepten kayboldu gitti.
Sorsan fıkralık.
İmam hatipli olan/olmayan ne demek? Hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. Ama maalesef, siyaset acımasızca menfaati için ayrıştırıyor. Sağcı, solcu, Alevi, imam hatipli, Atatürkçü gibi ayrılıkları ortadan kaldırmalıyız.
Muhterem üstadımız, 'Tek bilek tek yürek' diyordu. Bunu yürekten söyleyen, 'ağlarım haline'' diyerek gözleri dolan baba masumiyetiyle millet diyen lider Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdı. Şimdi bayrağı aynı kararlılık ve bilgi yüceliği ile alan Hüseyin Baş Bey'dir. Bahanelerden, fıkralık durumlardan ancak bu görüşlerin etrafında birleşirsek kurtulabiliriz.
Kurulmuş bir devletimiz var. Hala bunu sindiremeyen, nasıl bu ülkeye faydalı olur. Şerefli bir tarihimiz var. Hala bunu, ötesinden berisinden yontup kendine bir tarih çıkarmaya çalışanlar nasıl ülkenin ilerlemesine katılsın.
Türk milleti Ehl-i Beyt'ti sever, Âl-i Aba'ya âşıktır. Buraya bağlıdır. Bununla yücelmiştir. Kastamonu'nun köylerinde Piri, Erzurum'un, Zonguldak'ın, Artvin'in yüce dağlarında abdalların nefesi vardır. İsimleri izleri vardır. Bu millet bununla yükselir.
Gerek dış politikada, gerek, iç politikada, eğitim, hukuk, tıp, endüstri alanında fıkralık olmaktan kurtulalım. Bu ülkenin kaynaklarını peşkeş çekmeyelim. Atatürk gibi bir aydınlığımız var onun yoluna bakalım.
Kadınımız erkeğimiz, gencimiz yaşlımızın yüzü gülsün. Fıkralık olup kapılardan geri dönmesin. Şucu bucu ayırımı yapılmasın. Yürekler bağımsızlık ile genişlesin. Nefeslerimiz yayla havalarındaki gibi tertemiz oksijen alsın.
Dünya ve ahiretimiz mamur olsun.
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021