Gücümüz yettiğince, dilimiz döndüğünce, kalemimiz ve kelamımız kifayet ettiği ölçüde bu köşeden her gün siz değerli okurlarımız için satırlar karalıyoruz. Zaman zaman, aradan çekilip ustalarla, üstadlarla sizleri başbaşa bırakmamız gerekiyor. Bu ise daha çok okumayı, araştırmayı gerektiriyor. Bugünlerde köy köy, şehir şehir dolaşmaktan, kar ve tipi ile boğuşmaktan okumaya da, yazmaya da pek vakit bulamıyoruz.
Fırsat buldukça okumaya çalıştığım üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Hücum ve Polemik" adlı eserinden 17 Mart 1980 tarihli "İğreniyorum" başlıklı yazısını beraber okuyalım istedim:
"Elimden doğruca, güzelce, iyice bir yazı mı çıkıyor? İğreniyorum! Hala bu memlekette doğru, güzel ve iyi olanı savunma gayretimden, bu gayretin boşluğunu anlayamamak enayiliğinden iğreniyorum!
Bir hadise oldu mu, kurban gidenlerin ailelerine hep aynı şahıslar ve makamlarca çekilen beylik telgraflardan ve üzüntü laflarından iğreniyorum!
Olanlar ortadayken, hep bugünü yarına erteleyici ve gelmeyecek bir istikbale ısmarlayıcı "cek" ve "cak" edatlarından iğreniyorum!
"Istırabımı göremeyen körün suratına tükürmek istiyorum!" diyen Fransız şairin ruh haletiyle, 40 yıldır kısır nesillere tükettiğim nefesten iğreniyorum!
(Perikles) gibi (Antik) Yunan medeniyetinin en haşmetli ve herşeyi tamam cemiyetinde (lirik) şairin babası (Pindaros) şöyle der:
"Meğer bütün bir ömür katırlara saman yerine çiçek sunmuşum!"... Ben de aynı meraret duygusuyla, güneşi cepte kaybetmiş bir topluma bu sırrı anlatamamanın sefaletinden iğreniyorum!
Dudaklarla kalpler arasındaki mesafeden, her akşam başına yorganı çeker çekmez uyuyuveren nefs muhasebesi yoksunu eyyamgüder politikacıdan, tecrit kampı ve iman zindanı haline getirdikleri camilere hissizce girip çıkan marka müslümanından iğreniyorum!
Posayı cevher sanan kabuk milleyetçisinden, çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı inklap sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum!
Hasılı, dil adına dilden, ev adına evden, vatan adına vatandan ve köy, köylü, şehir, şehirli, gazete, dergi, kitap, mektep, talebe, muallim, polis, memur, kanun, nizam, kadın, erkek, dost, ahbap ne varsa bunların gerçekleri adına hepsinden iğreniyorum!
Ötesi var mı?...
Ağlayamayan, anlayamayan, içini kanatamayan, yumruğunu sıkamayan insandan, Allah'ın Kur'an'da "belhüm adal-Hayvandan aşağı" diye andığı iki ayaklılardan iğreniyorum!"
Fırsat buldukça okumaya çalıştığım üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Hücum ve Polemik" adlı eserinden 17 Mart 1980 tarihli "İğreniyorum" başlıklı yazısını beraber okuyalım istedim:
"Elimden doğruca, güzelce, iyice bir yazı mı çıkıyor? İğreniyorum! Hala bu memlekette doğru, güzel ve iyi olanı savunma gayretimden, bu gayretin boşluğunu anlayamamak enayiliğinden iğreniyorum!
Bir hadise oldu mu, kurban gidenlerin ailelerine hep aynı şahıslar ve makamlarca çekilen beylik telgraflardan ve üzüntü laflarından iğreniyorum!
Olanlar ortadayken, hep bugünü yarına erteleyici ve gelmeyecek bir istikbale ısmarlayıcı "cek" ve "cak" edatlarından iğreniyorum!
"Istırabımı göremeyen körün suratına tükürmek istiyorum!" diyen Fransız şairin ruh haletiyle, 40 yıldır kısır nesillere tükettiğim nefesten iğreniyorum!
(Perikles) gibi (Antik) Yunan medeniyetinin en haşmetli ve herşeyi tamam cemiyetinde (lirik) şairin babası (Pindaros) şöyle der:
"Meğer bütün bir ömür katırlara saman yerine çiçek sunmuşum!"... Ben de aynı meraret duygusuyla, güneşi cepte kaybetmiş bir topluma bu sırrı anlatamamanın sefaletinden iğreniyorum!
Dudaklarla kalpler arasındaki mesafeden, her akşam başına yorganı çeker çekmez uyuyuveren nefs muhasebesi yoksunu eyyamgüder politikacıdan, tecrit kampı ve iman zindanı haline getirdikleri camilere hissizce girip çıkan marka müslümanından iğreniyorum!
Posayı cevher sanan kabuk milleyetçisinden, çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı inklap sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum!
Hasılı, dil adına dilden, ev adına evden, vatan adına vatandan ve köy, köylü, şehir, şehirli, gazete, dergi, kitap, mektep, talebe, muallim, polis, memur, kanun, nizam, kadın, erkek, dost, ahbap ne varsa bunların gerçekleri adına hepsinden iğreniyorum!
Ötesi var mı?...
Ağlayamayan, anlayamayan, içini kanatamayan, yumruğunu sıkamayan insandan, Allah'ın Kur'an'da "belhüm adal-Hayvandan aşağı" diye andığı iki ayaklılardan iğreniyorum!"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- ‘Her kışın sonunda bir bahar olur’ / 15.07.2025
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025