TÜSİAD Yüksek İştişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç'un tutuklu bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ile ilgili yaptığı açıklamalar sonrası, Başbakan Erdoğan ile Patronlar Kulübü TÜSİAD arasında gerginlik yaşanmıştı. Erdoğan, yargıya müdahale ettiği gerekçesiyle Mustafa Koç hakkında savcılığın inceleme başlatması talimatını vermiş ve Başsavcılık da Mustafa Koç ile ilgili inceleme başlatmıştı. Aslında burada yargıya en büyük müdahaleyi, Başbakan Erdoğan yapıyordu ama bu kızgın ortamda bunun hiç ama hiç önemi yoktu. Asıl gariplikler bundan sonra başladı. Patronlar Kulübü'nün genç patronlarından Mustafa Koç'la ilgili işlem başlatılmasını hazmedemeyen Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) Başkanı Süleyman Çelebi, gerekirse eyleme geçerek TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç'u destekleyeceklerini açıkladı. Çelebi'nin açıklaması şöyle: "Sayın Başbakan benim hakkımda da suç duyurusunda bulunsun. Bu konuda benim üyelerim benim hakkımda ne tepki koyarlarsa Mustafa Koç hakkında da aynı tepkiyi koyacaklardır. Mustafa Koç'u da diğerlerini de ayırt etmeden özgürlükler konusunda sokağa çıkarız, eylem yaparız." Yakın zamana kadar birbirlerinden hazzetmeyen iki önemli grup bugün aynı düzlemde bir araya gelmiş görünüyor. Güneri Civaoğlu da haklı olarak "nereden nereye" diyor ve bundan tam 27 sene önce, 25 Aralık 1978'de DİSK'in Silahtarağa'daki Koç grubuna ait Demirdöküm fabrikasında başlattığı eylemi ve fabrika yöneticilerini nasıl hapsettiğini hatırlatıyor. Gerçekten de "nereden nereye!"İşçi, emekçi sınıfının en devrimci olduğunu iddia eden kesimi, patron taifesi için gerekirse mitingler düzenleyeceklerini belirtiyor. Aslında DİSK Başkanı Çelebi'nin bu ilginç, bir o kadar da çelişkili yaklaşımına değişik birçok yorum getirilebilir ancak olayın Erdoğan ve AKP karşıtlığı yönü irdelendiğinde değişik ve bir araya gelmeleri mümkün olmayan grupların nasıl bir araya geldiklerinin sebeb-i hikmeti daha iyi anlaşılacaktır.AKP hükümeti üçüncü yılını doldurduğu iktidar koltuğunda çok ciddi ve hızlı bir şekilde irtifa kaybediyor. Hıncal Uluç'un ifadesiyle AKP hükümeti son günlerde "dike çok yakın bir eğik düzlemden hızla düşüyor." (Osmanlıca ifadesiyle, bir sathı mail üzerinden idbara kayıyor.)AKP'nin kaydığı düzlemin dike yakın olması hem düşüşün hızını ve şiddetini artırıyor hem de çıkışının yapaylığını ve bir andalığını gösteriyor. Toplumsal altyapısı ve temeli olmayan bir parti bir anda kuruluveriyor -veya kurduruluyor- ve daha bir yılını doldurmadan tek başına iktidar koltuğuna taşınıyor. Hızla yükselen bu tip partilerin, düşüşleri de aynı hızda gerçekleşiyor. AKP hükümetinin altındaki zemin hızla kayıyor. Erken seçim ve barajın düşürülmesi teklifleri işte bu yüzden AKP'yi ve Erdoğan'ı çileden çıkarıyor. Çünkü Erdoğan'ın partisine ve kendisine güveni yok. Aynı şekilde anamuhalefet konumundaki CHP de aynı güvensizliği yaşıyor. Milletten korkmayan, kendisine güvenen partiler, ne erken seçimden ne de barajın düşürülmesinden korkmazlar. Ancak AKP ve CHP şu anki Meclis saltanatlarının devam etmesi için barajın düşürülmesini de, erken seçimi de şiddetle reddediyorlar. İktidarlar biraz olsun güç kaybettikleri zaman sine-i millete giderek güven tazeler ve güç depolar. Ancak mevcut iktidarın böyle bir lüksü bulunmuyor. Sine-i millete gittikleri zaman onları nelerin beklediğini çok iyi tahmin ediyorlar. Onlar için dike yakın eğik düzlemden hızla kaymaları şu an için bir anlam ifade etmiyor. En azından dibe vurana kadar Meclis'in ve iktidarın keyfini çıkarmak bile onlara yetiyor!