Yaşadığımız afetin 1. günü AKP sözcüsü Ömer Çelik, 'cumhur ittifakı olarak sahadayız' demişti. Depremin 15. günü Sayın Bahçeli ile afet bölgesine giden Sayın Erdoğan'da, 'cumhur ittifakı olarak sahadayız' dedi.
Bakanlar, 'depremin birinci saniyesinden itibaren vatandaşımızın yanındaydık' cümlelerini kurmaya başladı.
Ardından 'İstanbul'da, İzmir'de gecekondular CHP döneminde yapıldı, kentsel dönüşüm yasasına CHP engel oldu' gibi başlıklarla aynen FETÖ, PKK, ekonomik çöküşte olduğu gibi 40 yıldır iktidar yüzü görmemiş CHP'ye fatura çıkarılma gayretine girildi.
Bu siyaset mantığını BTP lideri Hüseyin Baş tek cümlede özetledi: 'Hükümet yetkilileri süreç içerisinde ülke idare edemeyecek insanlar olduklarını ispat etmiştir. Ne yazık ki, kendi başınasın Türkiye'm.'
Evet, aynen öyle. İddia ediyorum, hiçbir eğitimi olmayan bir kadroyu hükümet yapsanız, 21 yılda 'deneme-yanılma' yöntemiyle bile ülkeyi bugünkünden çok daha iyi yönetirdi.
İktidar partisi ve küçük ortakları ve de medyasıyla bu enkazdan yine o bildik mağduriyetleri çıkarıp, günah keçilerini yakalayıp, bir kesimi de hain ilan edip, sıyrılma gayretindeler.
AKP'den başka hiç kimse bu afetin büyüklüğünü inkar etmiyor. Afetin büyüklüğüne sığınan iktidar aynı zamanda 'deprem bölgesinde TOKİ'nin yaptığı tek bir bina yıkılmadı' propagandası yapıyor. Demek ki yapınca yıkılmıyormuş.
Bizim itiraz ettiğimiz afetin büyüklüğü değildir. Afetten önceki 21 yıl ve afetten sonraki ilk 24 saattir ve 18 gün geçmesine rağmen hala çadır bekleyen insanımızdır.
Sahada çalışan kamu, asker ve sivil ekiplerin hepsinin canla, başla çalıştığını da gördük. Hepsinin ellerinden öpüyorum, teşekkür ve dua ediyorum.
Ama onları organize edemeyenleri de, yönlendiremeyenleri de, öncelikleri belirleyemeyenleri de gördük.
AKP tipi başkanlık sistemi çökmüştür. Enkaz altındadır. Yaşanan on binlerce vahim olaylardan birer örnek vereceğim.
İşçileri Bakanlığı
Bu afetten 10 gün önce Kastamonu'da: 'Ülkemizde deprem olurdu, sel olurdu afet olurdu. 10 gün sonra mikrofon bir annemize, oradaki bir vatandaşımıza uzatılırdı. İlk cümle şu olurdu: Nerede bu devlet' diyen İçişleri Bakanı Soylu bugün, 'Aslında biz, İstanbul depremine hazırlanmıştık' diyorsa fazla söze de gerek yok sanırım.
Hala çadır ihtiyacından bahsediliyorsa Sayın Bakan'a bağlı AFAD yönetimi çökmüştür, Kızılay yönetimi çökmüştür.
Hele enkazda arama yaparken, ses alınmasına rağmen, 'emir geldi, biz gidiyoruz' diyenlere o emri verenler, canları ölüme terk ettikleri gibi, kalanların gönüllerini de yıkmıştır.
Savunma Bakanlığı
Eski asker yeni Bakan Sayın Hulusu Akar, askerin sahaya geç gönderildiği, iddialarını şiddetle yalanlayıp, yaptığı görüşmeleri saat saat açıklıyor.
Ama bir gerçek ki, yandaş kanalar bile Mehmetçik ile halkın kucaklaşmasını ancak 24 saat sonra görüntüleyebildiler.
Sağlık Bakanlığı
Hatay'da enkazdan 138. saat sonra çıkarılan depremzede vatandaşımızın sağlık ekiplerine 'Param yok, ne olur beni özel hastaneye götürmeyin' sözleri ülkemiz sağlık sisteminin özetidir.
'Giderlerse gitsinler' mantığı ile 10 binden fazla doktorumuz yurt dışına gitmiş. Şimdi hem deprem bölgesinde hem ülke genelinde doktor sıkıntısı yaşıyoruz.
Enerji Bakanlığı
Söylenecek fazla bir şey yok. Kar nedeniyle Isparta'ya 4 gün elektrik veremeyen bakanlığa, böylesi bir afetten sonra neden sistem çöktü, demek yersiz olduğu gibi teknoloji çağında geldiğimiz noktanın da özetidir.
Ulaştırma Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Cumhurbaşkanı Erdoğan bile 'yolların çökmesi, havalimanının zarar görmesi nedeniyle sıkıntılar yaşadık' derken Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, "Yunanistan büyüklüğündeki coğrafyayı etkileyen bir depremde sadece birkaç yolumuz etkilendi. Hakikaten yaptığımız altyapılar, yaptığımız yollar… Bu kadar dayanıklı yollar sayesinde ulaşımı kesintisiz sağlamış olduk" sözleri 'depremi siyasete alet etmeyin', diyenlerin aleti olmaktan başka bir işe yaramamıştır.
'Yok, mu aya gitmek isteyen' çağrılarıyla gündemden düşmeyen Bakan Varank her depremde olduğu gibi bugünde haberleşme sisteminin çökmesine nasıl bir mazereti olabilir?
Teknoloji, sanayi bugün lazımdı. Çünkü ortada can meselesi vardı. Isı ve kemik tespiti yapan, enkaz altında görüntü alan cihazlarımız var mı? Varsa ne zaman ve kaç adet bölgeye gönderildi?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Elbistan'da yüzlerce enkaz kaldırılmayı beklerken. Belediye binası, içindeki resmi evraklarla birlikte apar topar yıkıldı.
21 yıllık iktidarın Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, '156 bin binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğunun tespit edildiğini' açıkladı.
Bu tespiti 21 yılda neden yapmadınız, sorusu ise sorulamadı.
Adalet Bakanlığı
Bekir Bozdağ, "Deprem nedeniyle yıkılan binalarda her kim sorumlu ise tespit edilip yargı önüne çıkartılacak ve hesap verecektir... Hiçbir kimse ya da kuruma ayrımcılık ya da himaye söz konusu değildir" dedi.
Benzer cümleleri 15 Temmuz sonrası da yapmıştı. Ama bir tane bile siyasi fail bulamadılar.
Milli Eğitim ve Turizm Bakanlığı
'Tez üniversiteler kapatıla' emrine yorum bile yapmadı Milli Eğitim Bakanı.
Turizm Bakanı ise 'Efendim, otellerimiz müsait. İnsanımızı bu zor gününde ömürlerinde konuklayamayacakları lüks otellerimizde barındıralım' demedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan
99 Düzce depreminde 20 kişinin öldüğü Işık Apartmanı'nın müteahhitlerinden biri olan ve yargılanan Hamza Cebeci'yi danışman yaptı. Aynı davada yargılandığı ortağı Fahri Çakır'ı da milletvekili yaptı.
Bilmem kaç kez imar yasası değiştirdi. Bir o kadar imar affının altına imza attı. En son 'her şeyi devletten beklemeyin' dedi.
Hepsini unuttuk değil mi?
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- Çay, buğday derken sıra zeytinde / 22.06.2025
- 10 kez fullemek için önce bir araba lazım / 21.06.2025