Siz hiç okyanusta bir yelkenlinin güvertesinde boyunuzu aşan dalgalar ile iyi geçinmeye çalışarak, sınırlı güçteki motorunuzla tekne seyrinde bulundunuz mu?
Peki ya, Karadeniz'in fırtına mevsiminde bir şilebin güvertesini yıkayarak geçen dalgaları kaptan köşkünden endişeli gözlerle izlediniz mi?
Veya bir balıkçı takasında bir torba balık için canını dişine takmış, bozan havaya rağmen ağlarını toplamaya çalışan sıradan bir tayfa oldunuz mu?
Sanırım çoğunuz bu sorularıma "hayır" diye cevap vereceksiniz…
Doğrudur.
Bu konuda televizyonlarda, kartpostallarda, bilgisayarların açılışında masa üstü resmi olarak sadece romantik manzaraları seyretmişsinizdir.
Ancak bütün bu resimlerin birde görünmeyen, gösterilmeyen bir yüzü vardır.
* * *
Tıpkı Bandırma Vapuru ve yolcuları gibi…
16 Mayıs'ta yola çıkıp, 19 Mayıs'ta Samsun'a varan; geride kalan üç günü, üç yıllık bir kâbus gibi yaşayan yolcularını düşünün… Nasıl bir inanç ve cesarettir ki, o zorlu yolculuk bile kendilerini yıldıramamış; Anadolu'da özgürlük ateşini yakıp, her yere taşıyacak daha da zor bir uğraşa girişmişlerdir.
Çok zor koşullarda kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin hepimize sunduğu eşitlik, özgürlük ve dayanışma imtiyazı pek çok ülke tarafından kıskanılmış, zaman içinde yıpratılmaya, kendi halklarına örnek olmaması için içten ve dıştan yapılan müdahaleler ile yıkılmaya çalışılmıştır.
Anadolu aydınlarının kardığı sevgi hamuru, kardeşlik birliğinin kurulmasını sağlamış; ülkenin tehlikede olduğu dönemlerde yurdun korunması için cansiperane savaşan yiğitlerin, "mesele vatan ise gerisi teferruattır" diyerek cephelere koşmasına yol açmıştır.
Bugün bizi bölmeye çalışanların elindeki tek silah "DİN" dir. Kökene dayalı "etnik milliyetçilik" oyunları tutmamıştır. Görmüşlerdir ki, kurtuluş mücadelesinde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü gibi farklı kökenlerden bir araya gelmiş, yıllar boyu birlikte yaşamış, birbirinden kız alıp oğlan vermiş, aralarındaki akrabalık bağları güçlenmiş, ayni siperde şehit olmuş, gazi olmuş insanları birbirinden ayırmak ve bölmek mümkün değildir.
Son koz "DİN" dir. Şimdi bu koz oynanmaya çalışılmaktadır.
Bugüne kadar ne çocukluğumuzda ne de okul sıralarında biz arkadaşlarımızın hangi dine ve hangi mezhebe bağlı olduklarını hiç sorgulamazdık. Bilmezdik. İlgilenmezdik…
Bugün cami önünde lokma dökmek isteyen ustaya, hayır sahibine inancına göre izin veya elektrik vermeme ayrımına imza atılmakta, insanlar nasıl bir itme-çekme kuvveti var ise birbirine düşman edilmektedirler.
Oysa bizler hayır yapmayı görev, yapanı da hoş gören bir anlayışın çocukları idik. Bugün vatan için şehit olmuş askerin cenaze namazlarında bile bu ayrım yapılıyorsa Cumhuriyet ilkelerine dinamit konuyor demektir.
Atatürk'ün kurduğu kurumları farklılaştırmak, onları sadece bir mezhebin merkezi ve savunucusu yapmak, özellikle azınlıkları yok saymak ve yabancı kabul etmek kültür mozaiğimizi parçalamaktır.
Meydanları süsleyip şatafatlı konuşmalar ve hamaset ile bayram kutlaması yapmak yeterli değildir. Cumhuriyetin getirdiği fikri hür, irfanı hür insan modelinin biatçı ve ayrımcı bir kültürle değiştirilmek istendiğini fark etmek, buna mani olmak; kafa kesenlere hayranlık duyan bir toplumu körükleyenleri iyi takip etmek ve cezalandırmak zorundayız.
Atatürk heykellerinin kaldırıldığı, isminin spor salonlarından, kültür merkezlerinden silindiği, yerine zamanında bu ülkeye en büyük ihaneti yapmış olanların isimlerinin cadde ve sokaklara verildiği bir anlayışa seyirci kalmak, ileride olacak daha büyük olayların ve değişikliklerin, iç karışıklıkların, ayrımcılığın ayak sesleridir.
Bizler sadece toplumun içinde yaşayan ve düşünen bireyler olarak gördüklerimizden sonuçlar çıkaran, geride bıraktığımız mutluluk yıllarının özlemini çeken kişiler olarak ancak endişelerimizi dile getirebiliriz.
Ama bir kesim var ki, kendileri gibi düşünmeyenlerin kellelerini almayı, kanını dökmeyi helal kabul ediyorsa, Cumhuriyet için tehlike çanları çalıyor demektir.
O zaman bize de düşen Cumhuriyeti korumaktır…
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025