Bugün size yakından şahit olduğum bir yaşanmışlığı, anlatayım dedim.
Yer, Bolu'nun Mengen ilçesine bağlı Sarıkadılar Köyü'nün Korkutlar Mahallesi. Mükerrem Yağcı ve Ailesi.
Kendisi kısa bir süre önce vefat etti. Eşi sağ, 4 oğlu, 1 kızı var.
Gelelim hikâyeye.
Mükerrem Ağa, köye damat olarak geliyor. Bu damat gitme adeti Karabük, Kastamonu taraflarında daha çok görülen bir durum. Eğer ailenin erkek çocuğu yoksa, hani genelde, gelin erkek evine gider, burada damat kız evine geliyor. Biraz da erkek tarafının ekonomik olarak zayıf olması bu konuda belirleyici bir faktör.
Bu bölgelerde büyükbaş hayvan barınakları eski yapılarda hep evin altında. O yüzden ahır değil, dam dedim. Malum kokuyla geçen bir ömür, yaşayanların iliklerine kadar sinen bir koku...
Mükerrem Ağa son derece çalışkan bir insan, aynı zamanda sesi de çok güzel. Civardaki en yetenekli mevlithan. Ezanı Mükerrem Ağa'nın yanık sesinden dinlemek ayrı bir huşu veriyor köylüye. Hatta "ben öldükten sonra salamı Mükerrem Ağa versin" diye vasiyeti olan nice köylü var köyünde. Ömrünün son zamanlarına kadar namazlarını ve ibadetlerini aksatmadan dinini yaşamaya çalışan örnek bir insan.
Hiçbir sosyal güvencesi de yok. Hani derler ya, helalinden alın teri, tam da onun için söylenebilecek bir söz.
Mükerrem Ağa hayvanlarının yemini veriyor, bakımını yapıyor. Eşi Şükriye hanım (Güdük nine) süt sağıyor, sütten civar köylerin en leziz köy peynirini ve tereyağını üretiyor. Ayrıca ihtiyaç kadar bahçeye sebze, meyve ekiliyor. Meyve ağaçları dikiliyor. Her birinden üçer beşer adet. Öyle onlarca, yüzlerce ağaç değil. Elma, armut, ceviz, erik ağaçlarının mahsulü toplanıyor. Çarşamba günleri Pazarköy pazarında bu ürünler satılıyor. Elde edilen kazanç ile mutfak malzemesi alınıyor. Ve esas giderler olan mazot, yem ve elektrik ödeniyor.
Bu para biriktiriliyor, bir traktör dahi alınıyor. Ahşap evini Mükerrem Ağa köylünün de yardımıyla baştan sona kendisi yapıyor. Mükerrem Ağa'nın diğer tüm köylüsü gibi Atatürk sevdası ise tartışılamaz. "Atatürk olmasaydı biz de olmazdık" diyor her fırsatta. Atatürk'ün köylüsü o ve bu fikir dünyasında köylü olarak yaşıyor ve köylü olarak hayata veda ediyor.
Bu şekilde süregelen hayatında oğullarını yatılı okullarda ortaokula kadar okutuyor. Büyük oğlu devlet kurumunda yönetici kademesinde memur işçiliğinden emekli oluyor. Bir küçük oğlu, büyük şehir otellerinde çalışarak emekli oluyor. Bir küçük oğlu yine otellerde çalışarak emekli oluyor ve esnaflık yapıyor. En küçük oğlu ise Avusturya büyükelçisinin aşçısı oluyor. Kızı da bağlı beldedeki tek diş teknisyenine gelin gidiyor.
Yani 4 inek ile 6 kişilik aile doyuyor, çocuklar okuyor ve sütten kazanılan para ile traktör alabilen Mükerrem Ağa üzerine düşen vazifeyi yapmış olmanın dayanılmaz hafifliği ile bu dünyadan göçüp gidiyor...
Yazının hazırlanmasında emeği geçen Mustafa Yağcı'ya teşekkürler.
Evet dostlar, tüm bu yaşananlar 2000'li yıllardan önce gerçekleşmişti. Şu an dört inek alın köye yerleşin diyemiyoruz, maazallah aç kalırsınız. Mazota, yeme para yetiştiremez, sütten ve peynirden para kazanamaz, iflas edersiniz. İnekleri satsanız borcunuzu ödemez. Nerden nereye geldik? 1 çuval süt yemi 90 TL olmuş, mazotun litresi 7 TL, sütün litresi ise hâlâ 2-2.25 TL seviyelerinde.
Çözüm mü dediniz?
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e ait Milli Ekonomi Modeli - Sosyal Devlet Milli Devlet eseri Milli Devlet'te Tarım ve Hayvancılık başlığı sayfa 801-824 mutlaka okuyun değerli okurlar.
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020