"Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diye soruyordu Nazım. Abidin, mutluluğun resmini yapamamış ama o da "Saman Sarısı" adlı şiiriyle cevap veriyordu, Nazım'a. "Döner kebap dönmez olsun" şiirinin yazarı Arif Dino da, meşhur Abidin'in kardeşi. Nuruosmaniye'den, kebapçıların önünden geçerken, bu tek mısra dökülüveriyordu ağzından. Anlaşılan o ki, yoksulluk ve parasızlık ikisi bir arada.
Kırşehir'de, Kale'nin eteğinde meşhur dönerci vardı. Haftalık harçlıklarımızı arttırıp haftada 1 kere biz de geçerdik döner sırasına. Diğer harçlıklarından artırıp o sıraya geçenler gibi. O koku neredeyse bütün Kale'nin eteğini kaplardı. 15 yaşındayım o sıralar. Ekmeğin kıtırı damağımızı keserken, yarım ekmek arası döneri bir çırpıda yerdik arkadaşlarla, yanında şişede ayranla.
25 yıl sonra rahmetli babamı tedavi ettirmek için hastane hastane gezerken, yolum yine Kale civarına düştü. Hemen aklıma, o dönerci geldi. Aradım aradım bulamadım. Aradım bizim Servet Hoca'yı, dönerciye ne olduğunu sormak için.
- Abi, o adam öldü. Oğulları az ileriye 2 katlı bir yer açtılar, dedi.
Neyse, gittik babamla tarif edilen yere. Yedik ama yoktu o tat bir kere. Hanım ikide bir der;
- Yaşlanıyorsun, yaşlandıkça tat reseptörleri de yaşlanıyor, eskisi gibi tat alamıyorsun, diye. Vay arkadaş, açıklama çok teknik. Ne de olsa hanım, biyolog. Doğrudur, diyorum ama inanmıyorum tabii. Kafaya koymuşum, bulacağım aynı döneri.
Bizim İbrahim Hoca var, şimdi Akçaabat'ta, aslen Artvinli. Bir gün, Prof. Dr. Haydar Baş hocamın evindeyiz. Akçaabat'ın en sevdiğim yanı, sabah namazlarından sonra, Sayın Baş'ın sohbeti. Yine bir sabah namazından sonra, bana dönerek;
- Suat, bir döner hazırlayın, arkadaşlara ikram edelim, dedi.
Ben, yemesini iyi bilirim de, yapmak sanatkar işi. Aradım İbrahim Hoca'yı. Sağolsun, koca bir koyunu, 2 saatte döner şişine takmıştı bile. Öğlen yemeğine yetiştirmeyi planlıyordu. O koku var ya, Kale'nin eteğindeki koku, 30 yıl önceki koku, yine duymuştum onu orda. Mest oldum, ne kadar yedim bilmiyorum. İstekte bulunana ayrı dua, yapana ayrı. Demek ki, benim tat reseptörleri hala çalışıyormuş. Demek ki, ya yapanlar işi bilmiyor, ya da türlü türlü hilelerle yapıyorlar bu işi. Döneri indirirken mideye, İbrahim Hoca'nın yaptıklarını da bir yandan iyice kaydetmişim hafızaya.
Bolu'ya döner dönmez aldım ev tipi döner makinesi. Bizim kasap arkadaş da sağolsun, hazırladı cirlop gibi dönerimi. Kayınpeder pişirdi.
- Hah dedim tamam, 30 yıllık hasret sona erdi. Ama yapması zor, epeyce zaman alıyor, ancak yılda birkaç misafir gelecek belki o zaman.
Bütün bunların üzerine olmayacak ama, gıdadaki oyunlar had safhaya çıktı. Endüstriyel üretimde denetimler sıkı. En fazla yağını arttırırlar, ithal, lezzetsiz etlerden kullanabilirler. Belki biraz soya kıyması da kullanırlar. Asıl denetlenmesi gereken yerler, insanların yoğun yemek yedikleri lokantalar. Tavuk döner ayrı bir âlem. Tavuk dönerin içinde patates kızartması nedir kardeşim. Tamam, tavuk döneri saçma sapan bir yiyecektir diyenlere karşıyım. Sanki her gün suşi, ıstakoz yiyorlar. Ama insanların büyük kısmının dışarıda yemeye zaten gücü yetmiyor. Zor da, kalıpta yediklerinde de bin pişman oluyorlar. Benim gibi. Tüm dönerlerden yağ parçaları ayıklıyoruz.
Domuzu, atı, eşeği ne bulurlarsa yediriyorlar millete.
Unutmayın; keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020