Çıkışı Batıdan kaynaklanan tüm bayramların trajik bir hikayesi vardır. Batı'da, sahip olduğu materyalist anlayış sebebiyle insanlara zulmettiği, ezdiği için, insanları fıtrata uygun olmayan bir kalıba sokmaya çalıştığı için birçok trajik hadiseler yaşanmış ve bunların bazıları da o zulme uğrayanların günü olarak kabul edilmiştir.
1 Mayıs'ta kutlanan İşçi Bayramı böyle olduğu gibi 8 Mart'ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü de böyledir.
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangından işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katıldı.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 1857'de gerçekleşen bu facianın günü olan 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını teklif etti ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Birleşmiş Milletlerin bu günün anılmasını kabul etmesi ise 16 Aralık 1977 tarihinde gerçekleşti. Dünya Kadınlar Günü Türkiye'de ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başlandı.
İçinden Kapitalizm gibi bir sömürü düzenini çıkartan Batı, her zaman insana göre sistem değil, "sisteme göre insan" bakış açısına sahip olmuştur. Sistemi oluşturan iradeler de bu materyalist ve egoist anlayışın içinden çıktığı için neticede çoğunluğa değil, azınlığa hizmet eden, çoğunluğun ezildiği bir yapı ortaya çıkmıştır.
Bu çarpık yapı içinde hiç kimse aradığı yeri bulamazken, elbette ki kadın da aradığını asla bulamamış, bu bozuk sistemin çarkları içerisinde yıpranıp gitmiştir.
Bugün dünyanın her yerinde, ama eşitlik adı altında, ama hürriyet adı altında kadın ezilmektedir, sömürülmektedir. Batı'nın sömürü anlayışında, kadın ucuz iş gücüdür, cazibesi reklam ve pazarlama unsurudur, evlilik sağlıklı nesiller için değil, yaşamı devam ettirmek için sadece ortaklıktır ve kadın ezilmeye mahkumdur. Yanlış anlamayın kadın sömürülüyor da erkek sömürülmüyor mu? Bir kişiye 9 pul, 9 kişiye de bir pul anlayışında çoğunluk kadın da olsa, erkek de olsa hep sömürülmeye mahkumdur. Dün Dünya Kadınlar Günü'ydü ve 30'u aşkın ülkede kadınlar hak arama eylemleri gerçekleştirdi, kadına şiddet gittikçe artıyor, kadın her geçen gün daha da zulme uğruyor ve yalnızlaşıyor.
Peki, bizim medeniyetimiz, Müslüman-Türk medeniyetinin kadına bakışı nasıldır? Dilerseniz bu sorunun cevabını Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Veda Hutbesi'nde İnsan hakları" eserinden aktararak verelim.
Bu eser Sayın Baş'ın doktora tezidir ve İslam tarihinde Veda Hutbesi'ni bu şekilde değerlendiren, günümüzdeki insan hakları beyannamesiyle mukayese eden başka bir eser de yoktur. Detaylı bilgi için mutlaka bu eseri alıp okuyunuz.
Öncelikle kadın, bir insan olarak Cenab-ı Hakk'ın muhatap aldığı bir kuldur. Ayet-i kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Erkek ve kadın, kim mü'min olarak salih amellerden işlerse, işte böyle kimseler Cennete girerler ve zerre kadar onlara zulmedilmez."
Bu manada Prof. Dr. Baş, İslam'a göre üstünlüğün takva ile (yani Allah'a yakınlıkla) olduğunu ifade ederek, "Ailede üstünlük kimdedir?" sorusuna, "Takvası üstün olan kadınsa kadın, takvası üstün olan erkek ise üstün olan erkektir. Tabi bu durum Allah'a açık, kullara kapalıdır" şeklinde cevap vermektedir.
Yine eserde, Cenab-ı Hakk'ın ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) bizzat överek bahsettiği, örnek gösterdiği bir çok örnek kadından bahsedilmektedir; örneğin, Hz. Asiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fatıma? Allah şefaatlerinden mahrum etmesin.
Son dönemin kahramanlarından ise Nene Hatunlar, Kara Fatmalar bizlerin bugün bu coğrafyada bağımsız bir devlet olmamızı sağlayan örnek kadınlardır. Mustafa Kemalleri yetiştiren Molla Zübeydeleri de unutmamak gerekir.
İslam'da kadının çalışmasına nasıl bakılmaktadır? Eserde buna şu şekilde cevap verilmektedir: "Kadın, onurunu zedelemeyecek şekilde çalışma hakkına sahiptir. Ancak çalışmakla mecburi tutulamaz. Zira kadının geçim mükellefiyeti yoktur? Kadının çalışmak istemesi halinde ise ona iffetini, namusunu ve şerefini koruyacak bir ortam hazırlamak, ferdi ve sosyal güvenliğini sağlamakla yükümlü kurumların görevidir."
Dikkat ederseniz, Sayın Baş ortaya koyduğu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nde, kadınlara yönelik "her ev hanımına 1500 TL maaş" projesiyle geçimini devlet eliyle garanti etmenin yanı sıra istedikleri takdirde uygun bir iş temin etme projesi de vardır.
Prof. Dr. Baş'ın eserinde; kadının aile ve toplum içindeki yeri, Cennetin anaların ayağı altına serilmesi, kadının eğitimi, geçiminin sağlanması, evlilik hakları, nesilleri yetiştirmesindeki önemi, kocası üzerindeki hakları, kız çocuğu yetiştirmenin fazileti ve daha birçok konu detaylıca anlatılmıştır.
Okuduğunuzda göreceksiniz, Müslüman Türk medeniyetinde kadın hak aramaktan yorulan, zulmedilen, sömürülen, yalnızlaşan mutsuz bir insan değil, haklarını doya doya yaşayan, geçimi garanti altına alınan, toplumun baştacı mutlu bir insandır. Yerimiz sınırlı olduğu için bu kadarla yetinelim.
Bu vesile ile tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik ediyoruz.
1 Mayıs'ta kutlanan İşçi Bayramı böyle olduğu gibi 8 Mart'ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü de böyledir.
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangından işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katıldı.
26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 1857'de gerçekleşen bu facianın günü olan 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını teklif etti ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Birleşmiş Milletlerin bu günün anılmasını kabul etmesi ise 16 Aralık 1977 tarihinde gerçekleşti. Dünya Kadınlar Günü Türkiye'de ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başlandı.
İçinden Kapitalizm gibi bir sömürü düzenini çıkartan Batı, her zaman insana göre sistem değil, "sisteme göre insan" bakış açısına sahip olmuştur. Sistemi oluşturan iradeler de bu materyalist ve egoist anlayışın içinden çıktığı için neticede çoğunluğa değil, azınlığa hizmet eden, çoğunluğun ezildiği bir yapı ortaya çıkmıştır.
Bu çarpık yapı içinde hiç kimse aradığı yeri bulamazken, elbette ki kadın da aradığını asla bulamamış, bu bozuk sistemin çarkları içerisinde yıpranıp gitmiştir.
Bugün dünyanın her yerinde, ama eşitlik adı altında, ama hürriyet adı altında kadın ezilmektedir, sömürülmektedir. Batı'nın sömürü anlayışında, kadın ucuz iş gücüdür, cazibesi reklam ve pazarlama unsurudur, evlilik sağlıklı nesiller için değil, yaşamı devam ettirmek için sadece ortaklıktır ve kadın ezilmeye mahkumdur. Yanlış anlamayın kadın sömürülüyor da erkek sömürülmüyor mu? Bir kişiye 9 pul, 9 kişiye de bir pul anlayışında çoğunluk kadın da olsa, erkek de olsa hep sömürülmeye mahkumdur. Dün Dünya Kadınlar Günü'ydü ve 30'u aşkın ülkede kadınlar hak arama eylemleri gerçekleştirdi, kadına şiddet gittikçe artıyor, kadın her geçen gün daha da zulme uğruyor ve yalnızlaşıyor.
Peki, bizim medeniyetimiz, Müslüman-Türk medeniyetinin kadına bakışı nasıldır? Dilerseniz bu sorunun cevabını Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Veda Hutbesi'nde İnsan hakları" eserinden aktararak verelim.
Bu eser Sayın Baş'ın doktora tezidir ve İslam tarihinde Veda Hutbesi'ni bu şekilde değerlendiren, günümüzdeki insan hakları beyannamesiyle mukayese eden başka bir eser de yoktur. Detaylı bilgi için mutlaka bu eseri alıp okuyunuz.
Öncelikle kadın, bir insan olarak Cenab-ı Hakk'ın muhatap aldığı bir kuldur. Ayet-i kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Erkek ve kadın, kim mü'min olarak salih amellerden işlerse, işte böyle kimseler Cennete girerler ve zerre kadar onlara zulmedilmez."
Bu manada Prof. Dr. Baş, İslam'a göre üstünlüğün takva ile (yani Allah'a yakınlıkla) olduğunu ifade ederek, "Ailede üstünlük kimdedir?" sorusuna, "Takvası üstün olan kadınsa kadın, takvası üstün olan erkek ise üstün olan erkektir. Tabi bu durum Allah'a açık, kullara kapalıdır" şeklinde cevap vermektedir.
Yine eserde, Cenab-ı Hakk'ın ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) bizzat överek bahsettiği, örnek gösterdiği bir çok örnek kadından bahsedilmektedir; örneğin, Hz. Asiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fatıma? Allah şefaatlerinden mahrum etmesin.
Son dönemin kahramanlarından ise Nene Hatunlar, Kara Fatmalar bizlerin bugün bu coğrafyada bağımsız bir devlet olmamızı sağlayan örnek kadınlardır. Mustafa Kemalleri yetiştiren Molla Zübeydeleri de unutmamak gerekir.
İslam'da kadının çalışmasına nasıl bakılmaktadır? Eserde buna şu şekilde cevap verilmektedir: "Kadın, onurunu zedelemeyecek şekilde çalışma hakkına sahiptir. Ancak çalışmakla mecburi tutulamaz. Zira kadının geçim mükellefiyeti yoktur? Kadının çalışmak istemesi halinde ise ona iffetini, namusunu ve şerefini koruyacak bir ortam hazırlamak, ferdi ve sosyal güvenliğini sağlamakla yükümlü kurumların görevidir."
Dikkat ederseniz, Sayın Baş ortaya koyduğu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nde, kadınlara yönelik "her ev hanımına 1500 TL maaş" projesiyle geçimini devlet eliyle garanti etmenin yanı sıra istedikleri takdirde uygun bir iş temin etme projesi de vardır.
Prof. Dr. Baş'ın eserinde; kadının aile ve toplum içindeki yeri, Cennetin anaların ayağı altına serilmesi, kadının eğitimi, geçiminin sağlanması, evlilik hakları, nesilleri yetiştirmesindeki önemi, kocası üzerindeki hakları, kız çocuğu yetiştirmenin fazileti ve daha birçok konu detaylıca anlatılmıştır.
Okuduğunuzda göreceksiniz, Müslüman Türk medeniyetinde kadın hak aramaktan yorulan, zulmedilen, sömürülen, yalnızlaşan mutsuz bir insan değil, haklarını doya doya yaşayan, geçimi garanti altına alınan, toplumun baştacı mutlu bir insandır. Yerimiz sınırlı olduğu için bu kadarla yetinelim.
Bu vesile ile tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik ediyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025