Düzen ve düzensizlik…

Bir yazımda yazmıştım. 

"Düzen, çıkıp yürüdüğünüz; araba kullandığınız; alış veriş ettiğiniz; kısacası kapısı sokağa açılan her yerde başlar" diye…

Sokak ve caddelerde ki düzensizlik sizi rahatsız ediyor mu? Bilemiyorum. Ama beni çok rahatsız ediyor…

Ben iktidarın yerinde olsam önce sokaktaki düzeni sağlamaya çalışırdım. Siyasi partilerin liderleri ve kongreleri ile uğraşmakla değil… Bugün büyükşehirlerde insanlara yürüyecek kaldırım, karşıya geçecek yaya geçidi kalmadı. Kırmızı ışığın keselere hitap eden yönü olmasa kimse durmayacak. Sağa sola serpiştirilen birkaç sarı yağmurluklu trafik polislerinin yorgunluğu yüzlerinden okunuyor.  Issız yerlerde çevirme yaparak alkollü sürücüleri yakalamak için hayatlarını nasıl tehlikeye attığını izliyorsunuz. 

***

Eğer sinirlerinizi bozmak ve güne kötü başlamak istiyorsanız sabahları okul ve iş koşturmacasındaki cadde ve sokaklara, büyük arterlere çıkmanız yeterli. Enerjinizin yüzde ellisini birinci saatte yitiriyorsunuz.  O nazik insanlar direksiyona geçtiklerinde birer trafik magandası oluveriyorlar. Pahalı araç sahipleri yollarda geçiş üstünlüğünün kendilerinde olduğunu düşünüyorlar ve sizi deli ediyorlar. Spil atmaları, yasak şeritleri ve dönüş kurallarını ihlal etmeleri, öndeki bayan sürücüleri ışık ve korna ile taciz etmeleri, yaşlılara yol hakkı tanımamaları, çocuklu kadınlara bağırıp küfür etmeleri insanı çileden çıkartıyor. 

Özellikle de eski araçları olan yaşlı sürücülere de hor gözle bakmak ve "çek bu kazuleti yolumdan" muamelesi yapmayı reva görüyorlar. Bir arkadaşım orta şeritte giderken kum kamyonunun kendisini nasıl taciz edip sıkıştırdığını ve sağından geçerken şoförün nasıl galiz küfürler savurduğunu anlatınca doğrusu inanamadım. Eskiden şoförlük bir kibarlık mesleği idi. 

***

Belediyeler en temel görevlerinden biri olan yol bakımı ve otopark hizmetini paraya tedavül ettikleri için planlamada araç otoparklarını "es" geçiyorlar,  yolların iki tarafı otopark olmasına ve pek çok ara sokakların arabalar ile dolmasına aldırmıyorlar.  Yük boşaltmak için erken saatte gelen soğuk hava kamyonları marketlere çapraz yanaşarak sabah trafiğinin daha da tıkanmasına katkıda bulunuyorlar. 

Şehirler, yollarının kaldıramayacağı kadar büyük bir araç yükünün altına girmiş bulunuyor. Her bir araç artı vergi ve gelir kaynağı olduğu için bu konuda da hükümette bu gelişmelere karşı sessizliğini koruyor. 

Peki, o zaman çare nedir?

Çare büyükşehirleri terk etmek, köye-kasabaya göçmekten, yavaş şehirleri tercih etmekten geçiyor. Nüfus sayımlarına baktığınızda şehirlerin nüfuslarının arması ile ne kadar göç aldığını açık-seçik görebiliyorsunuz.  Büyük kentlerde evler fahiş rakamlar ile el değiştirirken, "Alan memnun, satan memnun" politikası da devam ediyor. 

***

Sanat, bilim, spor gibi aktivitelerin yapılamadığı veya çok az yapılabildiği,  büyük yaşam gettolarının yükseldiği yerlerde ise durum daha da sıkıntılı… Nasıl olmasın ki? Yapılan her binanın su, kanalizasyon, elektrik, doğalgaz, alış veriş merkezleri, ibadet için cami, okul, gasil hane gibi ihtiyaçları kente yük getirirken, büyük umutlar ile ev sahibi olanların yıllarca borçlanmalarına, karşılaştıkları ulaşım ve su elektrik kesintileri, ana arterlere uzaklığı nedeni ile mutsuzluğuna yol açıyor. 

Şehirlerarası tayinler olmasa insanlar ne evlerini kiralayabilecek ne de ev satabilecekler. Hoş bu sıralarda bankalarda kredi limitlerini düşürdüğü için piyasada iyice bir sıkışıklık yaşanıyor. Evi olan evini satamıyor, parası olan ev alamıyor. 

***

Zaten büyük bir bölümü geçim sıkıntısı içindeki insanlar, sokak ve caddelerdeki haklarını da kaybettikleri için mutsuz ve gelecekten umutsuz yaşamaya çalışıyorlar. Çocuk ve gençlerin özel veya resmi okullardaki okuma gerçeğini bir başka yazıya bırakırsak okurlarımız beni hoş göreceklerdir. Bir yazı için bu kadar düzen ve düzensizlik serzenişi yeter sanırım. 

Umalım vizyonu ve misyonu olan yöneticiler akıllarını başlarına alırlar da, düzenin sokaktan başladığını fark edip gerekli tedbirleri alırları…