İlk Kuran tefsircilerinden olan İmam Suyuti, Dürrü'l-Mensur'unda, Vahidi Esbâb-ı Nüzûl'ünde, Fahreddin er-Razi Tefsir-i Kebir'inde ve daha nice âlimler, tefsirlerinde aşağıdaki ayetin, Veda Haccı sonrası Peygamber Efendimizin, Medine'ye dönerken nazil olduğunu ve nüzul sebebinin de Hz. Ali (a.s) olduğunu beyan etmişlerdir.
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun mesajını iletmemiş olursun. Allah seni, insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez." (Maide 67)
Hz. Peygamber'in Veda Haccından dönerken Cebrail (a.s.) tarafından getirilen Maide Suresi 67. ayetin (ki, bu ayet Kuran'ın son inen ayetlerinden biridir) emri gereği Gadir Hum mevkiinde büyük gölgelikler kurulmasını emretti.
Önde gidenlerin çağrılmasını, geride kalanların toplanmasını emretti. Rivayetlere göre 90 bin ile 120 bin arası sahabe toplandıktan sonra Allah Resulü (sav), "Allah-u Teâla, bana şu ayeti nazil etti: Ey Resul! Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, peygamberliğini tebliğ etmemiş olursun ve Allah seni, insanlardan koruyacaktır." Bu ayetini okuduktan sonra uzun bir hutbe irat etti. İşte Allah Resulünün irat ettiği hutbeye Gadir Hutbesi denilir.
Bu hutbeyi yani hadisi başta Ebubekir b. Ebu Kuhafe, Ömer b. Hattap, Osman b. Affan, Talha, Zübeyr, Abdullah b. Cafer, Abbas b. Abdulmuttalib, Abdullah b. Abbas, Ebu Eyyub el-Ensari, EbuzerGıfari, Selman-ı Farsi, Ebu Kutade, Ebu Hureyre, Zeyd b. Erkam, Udey b. Hatem, Sehl b. Hanif, Hassan b. Sabit...
Hz. Fatıma Zehra (a.s), Ümm-ü Seleme, Aişe, Ümm-ü Hani, Fatıma binti Hamza olmak üzere 110 sahabe rivayet etti.
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş bu ilahi hakikati, ömrünü ortaya koyarak insanımızın gündemine soktu. Sünni dünyanın temel kaynak kabul ettiği 222 eseri delil getirdi. Biz de, inandık ve iman ettik.
Ama adlarına, 'Sünni' denilen bir kesim bu ilahi hakikate hem kalplerini hem de kulaklarını kapatarak, Allah'ın ayetlerine ve de mütevatir olan Gadir Hadisine, kendi istedikleri anlamları yüklediler. Hem kendilerine hem de aldattıkları insanlara yazık ettiler.
Diğer taraftan kendilerini Şii, Alevi, Caferi olarak tanıtanlar ise ne sözlerini, ne duruşlarını, ne anlayışlarını ne de bakışlarını Ali'ye benzetebildiler.
Çok azı hariç büyük çoğunlukları aynen Sünniler gibi Ali'ye, Ehl-i Beyt'e, 12 İmam'a kendi kaftanları altından anlamlar yüklediler.
Hayır, diyorsanız, Kuran, Peygamber ve Ehl-i Beyt'in merkez, Ali'nin önder olduğu yerde bu kadar ayrılık, gayrılık olur mu, sorusuna cevap bulun.
Özetlersek; birileri, İmam Ali'nin Peygamberden sonra halife olduğuna inanmıyormuş. Dinde zorlama yok. O, onların sorunu.
Ama efendim, Ebu Bekir, Ömer, Osman bu makama oturdular. Valla o da, onların sorunu.
Biz, Allah'ın emrine ve onu tebliğ edene iman ettik. Birilerinin icraatlarını meşru kılmak için Allah ve Resulünü muhalefet etmekten yine Allah'a sığınırız.
Mütevatir hadisin hükmü
Sünni eserlerde 'mütevâtir hadis' şöyle tarif edilir: 'Sahabeden itibaren her devirde yalan üzerinde birleşmeleri aklen tasavvur olunamayan topluluklar tarafından rivayet edilen hadistir. Başka bir ifade ile mütevâtir haberin şartlarını kendisinde toplayan hadistir.
Muhaddislere göre, mütevâtir hadisin ravilerini tek tek incelemeye gerek kalmaz. Ravilerin çokluğuna itibar edilir.
Çünkü onların yalan üzerine ittifak edemeyecekleri kabul edilir. Dolayısıyla hem lafzi hem de manevî mütevâtir hadisin kesin bilgi verdiğinde bütün hadisçiler müttefiktirler. (Nureddin el-Itr, Menhecü'n-Nakd fi Ulûmi'l-Hadîs, Dımaşk 1392/1972, s. 382; Subhi es-Sâlih, a.g.e., s. 124).
Mütevâtir hadisler, akait (inanılması zorunlu olan ilkeler) konularında bile tek başına delil sayılırlar.
Bu yüzden mütevâtir olan haber-i Resulü inkâr eden küfre girer. Çünkü böyle bir haberi inkâr etmek, Peygamberi inkâr demektir. O da şüphesiz küfürdür (Ahmed Naim, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, Ankara 1976, Mukaddime, s. 102).
Bir hadisin mütevâtir sayılabilmesi için aşağıdaki şartları taşıması gerekir:
1) Mütevâtir hadis her devirde pek çok kimse tarafından rivayet edilmiş olmalıdır.
2) Ravilerin sayısında her hangi bir nesilde azalma olmamalıdır. Aksine sayının artışı haberin doğruluğunu teyit eder.
3) Olayı veya haberi ilk nakledenlerin görmüş veya duymuş olmaları gerekir.
Mütevâtir hadis lafzı ve manevî olmak üzere ikiye ayrılır:
1) Lafzi mütevâtir: Senedin başından sonuna kadar her tabakada bütün ravilerin aynı lafızlarla rivayet ettikleri hadistir.
2) Manevî mütevâtir: Raviler tarafından değişik lafızlarla nakledilen bir mesele veya olay manaca mütevâtir sayılır. Bu tip rivayetlerde müşterek olan taraf mütevâtir demektir.
Manevî mütevâtir hadisler hayli çoktur. Beş vakit namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler hep manevî mütevâtir derecesindedir.
Gadir Hum hadisi mütevatirdir.
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025