Şair Nihat Bey'in elbisesinin üstünde fazlaca cep vardı. Ne var ki, bir çok sanatkar gibi o da parasızlıktan yakınıyordu. Bir gün yine bütün ceplerini karıştırıp aradığı parayı bulamayınca yanındakilere şunu söyler: "Keşke cebim kadar param olsaydı!"
Pis koku
Recaizade Ekrem'in kalender ve çok temiz olan babası Recai Efendi idari bir komisyonun üyeliğine seçilmişti. Bu komisyonda İstefanaki adında bir kişi vardı. Oldukça şakacı ama aynı zamanda da pisti. Aksi gibi her toplantıda Recai Efendi, İstefanaki'nin kokusuna dayanamaz ve kendisini dışarı atar. Salonda bir arkadaşı, "Efendi hazretleri içeride rahatsız oldunuz galiba" deyince şu beyti okur: "O kadar pis kokuyor mendeburun üstü fena ki/Ne zaman meclise gelse kaçaram İstefanaki"
Dünyanın Yüzü
Şair Seyrani, gözleri kör olan dostuna rastlar. Hoş beşten sonra arkadaşının halini soran Seyrani, şu cevabı alır: "Ne bileyim, bende dünyayı görecek göz kalmadı." Arkadaşının gözlerini kaybettiğini gören Seyrani dostunu şu sözlerle teselli eder: "Üzülme, dünyada da bakılacak yüz kalmadı artık."
Hangi ayı?
Şair Kazım Paşa, bir gün Serasker kapısında Masraf Nazırı'nın yanında otururken yaşlı bir kadın gelip aylığını ister. Nazır, havale gelmediği için veremeyeceğini söyler. Kadın, darda olduğundan bahsederek sızlanmaya başlar. İşin uzadığını gören Kazım Paşa araya girer. Kadına Masraf Nazırı'nı gösterir: "Bu ayı vermez, der. Fakat öbür ayı verebilir mi, veremez mi? Onu kestiremem."