Zaferlerle dolu bir ayın içinden geçiyoruz. 5 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi, 23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz'un başlangıcı, 30 Ağustos Büyük Zafer ve daha niceleri…
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın dün kutladığımız Malazgirt Zaferi'nin 949'uncu yıldönümüyle ilgili mesajı oldukça anlamlıydı.
Sayın Baş mesajında şu önemli noktalara vurgu yaptı:
* "26 Ağustos 1071 haçlı zincirinin kırılıp, Anadolu kapılarının Türk medeniyetine açıldığı gündür."
* "Malazgirt'te 26 Ağustos 1071'de karşı karşıya gelen iki ordu değil, iki medeniyettir."
* "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Büyük Taarruz'u bir 26 Ağustos günü başlatması da bu medeniyet tarihine vurgudur."
* "Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz zaferleriyle bezenmiş 1921 ve 1922 yıllarının Ağustos ayları, Türk milletinin iradesi, imanı, kültürü ve siyasetinin Mustafa Kemal adı etrafında ortaya çıktığı günlerdir."
* "Milli bayramlarını kutlamayanlar, dini bayramlarını kutlayamazlar."
* "Merhum liderimizin ifade ettiği gibi, 'milli günlerimizde evlerinizin pencerelerine Türk bayrağı asınız, yoksa düşmanlarınız gelir, sizin evlerinize kendi bayraklarını asarlar' diyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Türkiye'yi hedef alan planları, geçmişte olduğu gibi yine milletimizin azmi ve kararlılığı boşa çıkaracaktır."
BTP Genel Başkanı Baş, iki medeniyetin mücadelesinden bahsediyor.
Mesajın detaylarında da aktardığı gibi, Bizans İmparatoru Diyojen, Ayasofya Kilisesi'nde yaptığı törenle Malazgirt'e hareket etmiştir, Alparslan ise Cuma namazından sonra taarruz emri vermiştir. Sadece bu açıdan bile bakılsa, Malazgirt Meydan Muharebesi "teslis" ile "Tevhid"in mücadelesidir.
Bu noktada Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "meydan muharebesi" tanımı oldukça önemli: "Meydan muharebesi, yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir; milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi, milletlerin bütün mevcudiyetleri ile, ilim ve fen sahalarındaki seviyeleri ile, ahlaklarıyla, kültürleriyle, kısaca bütün maddi ve manevi kudret ve faziletleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Netice, yalnız cismani kuvvetin değil, bütün kuvvetlerin, bilhassa ahlaki ve kültürel kuvvetin üstünlüğünü ispat derecesine vardırır." (Hoş Geldin Atatürk, Prof. Dr. Haydar Baş, s.519)
Yine bu ay içinde gerçekleşen Sakarya Meydan Muharebesi'ni, Büyük Taarruz'u ve Büyük Zafer'i aynen bu ölçülerle değerlendirmek gerekmektedir.
Dün aynı zamanda Büyük Taarruz'un da 98'inci yıldönümünü kutladık; 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı da birkaç gün sonra kutlayacağız. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, bu milli zafer ve bayramlarımızın önemine sık sık vurgu yapar ve "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün, milli bütünlüğümüz de dini bütünlüğümüzün teminatıdır" derdi.
Biz dini bayramlarımızı da milli bayramlarımızı da O'nunla beraber gerçek manada kutlamayı öğrendik. Prof. Dr. Baş'ın gerek Büyük Taarruz, gerekse Malazgirt Zaferi'yle ilgili asla unutmamamız gereken çok önemli bir tespiti vardı: "Eğer zaferlerden bahsedilecekse herhalde ikisi beraber anılmalı. Üstelik her iki zaferde de Ehl-i Beyt nefesinin gücü var?"
Prof. Dr. Baş, Hoş Geldin Atatürk eserinde bu konuyu detaylıca anlatmaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse, Alparslan'ı zafere götüren en önemli olay, ordusuna sonradan katılan gruplardır. Ve bunlar Ehl-i Beyt'in nefesini Anadolu'ya taşıyan Horasan erenleri sayesinde gerçekleşmiştir. Hatta bu sebeple Diyojen'in ordusundan kopmalar yaşanmıştır.
Yani Anadolu, Malazgirt Savaşı'ndan önce Ehl-i Beyt aşığı Horasan erenleriyle manen fethedilmişti. Malazgirt Zaferi, bu manevi fethin sahadaki yansımasıdır. Büyük Taarruz'u ve ardından gelen Büyük Zafer'i de incelediğinizde aynı ruhu görürsünüz.
Bu savaşları yöneten büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk, zaten kendisi hem anne tarafından hem de baba tarafından Ehl-i Beyt soyundandır. Yani işin başında Ehl-i Beyt vardır. Hoş Geldin Atatürk eserinde belgelerle bu açıkça ispatlanmaktadır.
Yine aynı eserde, Atatürk'ün Hacı Bektaş'taki bir anısı paylaşılmaktadır. Atatürk mücadeleye başlamadan önce Hacı Bektaş'a gitti ve şu duayla mücadeleye adım attı: "Evladını önüme aldım savaşa çıkıyorum, beni mahcup etme."
Hacı Bektaş-ı Veli de aynen Atatürk gibi Ehl-i Beyt torunudur.
Ehl-i Beyt'in "yaşayan Kur'an" olduğu hakikatinin pratik örneklerini her dönemde yaşıyoruz. Yoksa Hz. Peygamber'in Veda Hutbesi'nde Kur'an ve Ehl-i Beyt için ifade ettiği, "Onlar Kevser Havuzu'nun başına gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmaz" ölçüsünü nasıl kavrayabiliriz?
Bu gerçeklerle bizleri buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'ı, rahmetle, hasretle ve özlemle anıyoruz. Tekrar zafer bayramlarımız kutlu olsun.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024