Milletlerin kimliğini oluşturan en temel unsur inançtır. O bakımdan bir milletin kimliği kırılmak isteniyorsa, ilkönce onun inancıyla oynanır. İnancı değişen millet, tarihini, kültür ve medeniyetini, kısacası kendini kaybeder. Dostunu düşman, düşmanını dost görmeye başlar. Tarihte, bunun örnekleri çoktur. 'Hakimiyeti Milliye Gazetesi'nin 20 Şubat 1920 tarihli nüshasında bu gerçek, şu misalle anlatılır: "Napolyon'un Rusya'yı istilâsında koluna esaret damgası örülen bir köylü balta ile kolunu kesmiş, 'Fransızların imparatoruna damgasını iade ediyorum' demişti. O köylü ki, Çarın damgasını iftiharla ve mukaddes bir yadigâr gibi taşıyordu. Halbuki bugün evvelâ o damgayı yine aynı şiddetle kırdı, beynelmilel oldu". Demek ki, bir millet için öncelikle savunulması ve korunulması gereken o milletin inancıdır. İnanç değişince, millet de değişir, tanınmaz hale gelir.Milletin inancını korumak, en başta devletin görevidir. Müslümanlar, bazı dönemler devletlerini kaybettikleri halde, inançlarını korumuşlardır. Bu, çok önemli bir özelliktir. Bunu gören Batılılar, Haçlı Seferleri ile Hıristiyanlaştıramadıkları Müslümanları, misyonerlikle dinlerinden uzaklaştırma yolunu seçtiler. Misyonerlerin büyüklerinden olan Humper, misyoner arkadaşlarına şu tavsiyede bulunur: "Müslümanların ırkçı duygularını kamçılayarak, eski kültür, dil ve tarihlerine döndürmeye çalışmalıyız. Meselâ, Mısır'da Firavunluğu, İran'da Zerdüştlüğü, Mezopotamya'da Putperestliği, Türkler arasında Şamanizmi canlandırmak ve gündeme getirmek gerekir". Müslümanları birbirinden ayırmak, birliklerini bozmak için, bu tavsiyeye harfiyen uyuldu. Türklerden ayırmaya çalıştıkları Kürtler için de aynı yola başvurdular. Bakınız, Protestan misyoner Douglas Layton, nasıl bir fitne ortaya atmış. Diyor ki: "Kürtler, Kitab-ı Mukaddes'te çokça geçen Med kavmindendirler". Bu hükmü veren misyoner Layton, Kürtlere kurtuluş olarak da şunu öneriyor: "Kürtler, tekrar Med kimliğine dönmeli, yani Hıristiyanlaşmalıdırlar". Hoybun Cemiyeti üyesi Süreyya Bedirhan da misyoner Layton gibi "Kürtlerin dil ve ırk olarak Medlere dayandığını" söylüyordu. PKK'nın kurduğu bir televizyonun adının Med TV olması, bu görüşün ne oranda kabul edildiğini göstermesi bakımından ilginçtir. Hasılı, Kürtleri Hıristiyanlaştırma faaliyetleri, geçmişten günümüze sürdürülmektedir. 17 Kasım 1919'da İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nda düzenenlenen 'Ortadoğu İşlerine İlişkin Bakanlıklararası Komite' toplantısında bir konuşma yapan ajan Noel şunları söyler: "Kürtler, İngilizlere dostturlar. ( Ajan Kürtleri kast ediyor). Fanatik olmayan bu millet, misyonerlerin biraz gayretli çalışmaları ile Hıristiyanlaştırılabilirdi. Eğer bu tasavvur gerçekleşirse, aynı ümmeti oluşturan Araplarla Türkler arasında İslâmcı cereyanın tesiriyle vücut bulacak işbirliğini parçalayıcı bir tampon sokulmuş olacaktır". (Bkz. M. Kemal Öke, İngiliz Ajanı Noel'in Kürdistan Misyonu, s. 115). Maalesef, Kürtleri Hıristiyanlaştırma faaliyetleri, gizli-açık farklı adlar altında devam etmektedir. En tipik örnek, 'Barış Gönüllüleri' projesidir. "Güneydoğu Anadolu'da ilk gizli ve örgütlü etnik ve dinsel ayırımcılığı esas alan istihbarat faaliyetlerini 1962'de 'Barış Gönüllüleri' adıyla bölgeye gönderilen çoğunluğu Katolik ve Anglikan kiliselerine kayıtlı Amerikalı uzmanlar başlatmışlardır. Bunlar üç yıl süreyle bu bölgede yoğun misyonerlik faaliyetlerinde bulundular, birçok vatandaşımıza din değiştirme telkinleri yaptılar. İnanılmaz vaatlerde bulundular, etnik ve dinsel ayırımcılığı körükleyecek bölgesel inanç farklılıklarını bilgi haline dönüştürerek ABD'deki çeşitli istihbaret birimlerine aktardılar. Bu gönüllülerin hazırladıkları raporların bir kısmı doğrudan doğruya kiliselere gitti" (Bkz. Prof. Dr.Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, s. 73). Öte yandan Yahudiler de Kürtlerle ırki ve dini bağ kurmanın peşindeler. Yahudi Prof. Ariella Oppeheim ve Dr. Feirman, güya bilimsel bir araştırma yapmışlar ve dünyada birbirine en yakın genetik yapıya sahip ırklar olarak Kürtler ve Yahudileri tespit etmişler. Bütün bunlar şunu gösteriyor: Dünyada, ne büyük savaş ve savunma inanç alanında yapılmaktadır. Bunu göremezsek, mağlubiyetimiz kaçınılmazdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018