Her ne kadar AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 'Sultan Abdülhamit 33 sene gram yer kaybetmeden Osmanlı'yı yönetti' dese de tarih ile sabittir ki, Osmanlının en çok toprak kaybeden padişahı 2. Abdülhamit'tir.
Kıbrıs'ta bu toprak kayıplarından birisidir. Hem de savaşsız, silahsız kaybettiği vatan toprağıdır Kıbrıs. (Her yıl 92.799 sterlin (22 bin 936 kese altın) karşılığında İngiltere'ye verdi).
Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'na karşı safta girdiği için İngiltere, Kıbrıs'ı ilhak ettiğini açıkladı.
Kıbrıs başlığı Lozan'da da netliğe kavuşamadı. Özellikle 2. Dünya savaşından sonra adada yaşayan Ermeni ve Rumlar örgütlenerek Türklere karşı soykırımın ilk adımlarını attılar.
İngiltere olayları diplomasi yoluyla önlemeye (!) çalışır ve 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilir.
Alınan kararda Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Kıbrıslı Rumlar %70, Kıbrıslı Türkler ise %30 temsiliyet hakkına sahiptiler. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kıbrıslı Rumlardan, Cumhurbaşkanı yardımcısı ise Kıbrıslı Türklerden seçilecekti.
Ama Rumlar, adanın tamamını istemektedir. Rumlar 1963 ve 64 yıllarındaki katliamları ile bu niyetlerini ortaya koyarlar.
BM 1964 yılında adaya barış gücü gönderir. Bunu kabul edemeyen Papaz Makarios 64'te Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran anlaşmaları feshettiğini, açıklar.
Rum vahşeti ise artarak devam eder ve neticede Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde garantör devlet olarak adaya müdahale eder.
Gerçekleşen barış harekâtından sonra ada kuzey ve güney Kıbrıs olarak ikiye bölünür. 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC kurulur ve bugünlere gelinir.
1983'ten 2022'ye geldik. Ama 'Kıbrıs' başlığı hiç gündemden düşmedi. ABD ve batı, adanın coğrafi konum ve stratejik önemini bildiği için adeta Kıbrıs'ın gölgesi oldular.
Türkler ve Rumlar arasında sözde barış görüşmeleri, iki toplumlu devlet vs. başlıklarıyla yüzlerce masa kuruldu.
Kurulan masalarda Merhum Denktaş hiç taviz vermedi. Rumlar zaten adanın tamamını istiyordu.
2002'de AKP iktidar oldu. ABD ve AB istekleri doğrultusunda Erdoğan iktidarları toprak dahil bir çok tavize evet, dedi.
Hatta 2004 yılında Erdoğan, ABD'deki Harvard Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada: "Adanın şu an %36'sı KKTC'nin yaşam alanıdır. Belli bir oranda toprağı Rumlara verebiliriz" diyordu.
Ama Rumların tatminsizliği yüzünden Elhamdülillah adada toprak kaybetmedik. Denktaş 2012'de vefat etti. Yeni masalar kurulmaya devam etti. Sonuç çıkmadı, çıkmazdı da.
Bu masalara sözde barış ve iki toplumlu devlet anlayışlarına ülkemizde karşı çıkan tek lider vardı.
Prof. Dr. Haydar Baş siyasete atılmadan önce de, sonra da iktidarlar tarafından KKTC'nin tanınması için çalışmalar yapılmasını her daim dile getiriyordu.
Nedenini ise şu cümlelerle açıklıyordu: "Bağımsız bir devlet olarak uluslararası arenada tanınmadıktan sonra toprağınızın, bayrağınızın ve meclisinizin olması bir şey ifade etmemektedir.
Bağımsızlığınızı kan dökerek elde etseniz bile, ilanınıza diğer ülkelerden kabul gelmezse ilan ettiğiniz bağımsızlık havada kalır. Tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde olduğu gibi." (18.12.2013)
Hatta Merhum Baş Hocamız, AKP iktidarının yapamadığını yapmış ve KKTC'de uluslararası Milli Ekonomi Modeli kongresi düzenleyerek başta Rusya'dan olmak üzere bir çok siyasetçi, ekonomist ve akademisyeni adada bir araya getirmişti.
Dahası Rus siyasilerinden, KKTC'de üretilen ürünlere alım garanti sözü bile almıştı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın bu büyük adımına AKP ve muhalefet destek olup tarih yazmak yerine görmezden gelmeyi tercih ettiler.
2020 yılında Ermenistan'ın başlattığı savaşı Azerbaycan kazanmıştı ve Azerbaycan'da 6 Türk devlet başkanının katılacağı zafer kutlaması yapılacaktı.
AKP iktidarı bu zaferi '6 devlet tek millet' sloganı ile seslendiriyordu ki (!) aynen babası gibi Hüseyin Baş'tan itiraz geldi: '7 devlet tek millet'.
BTP Lideri Hüseyin Baş; "10 Aralık'ta Azerbeycan'da yapılacak olan Karabağ Zaferi kutlamalarına KKTC Devleti de, Cumhurbaşkanlığı düzeyinde davet edilmelidir. Haydi, KKTC'yi tanıdığımızı, bir kez daha dünyaya gösterelim" diyordu.
Sayın Erdoğan ve muhalefet yine görmezden, duymazdan geldi.
Amaçları Kıbrıs'ı 1974 öncesine çevirmek
Geçen yıl Kıbrıs Barış Harekatının yıl dönümünde BTP Lideri Hüseyin Baş şöyle diyordu: "Kıbrıs milli davamızdır, kırmızı çizgimizdir. Bu bakımdan Avrupa Birliği (AB) destekli Rum - Yunan ikilisinin nihai hedefi adadan, Türk askerini çıkarmak olan planları karşısında uyanık olmak, sinsi tuzaklara düşmemek bir vatan borcudur...
Bu durum Mustafa Kemal Atatürk tarafından "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada, bizim için önemlidir." şeklinde dile getirilmiştir.
Bugün Doğu Akdeniz'de tespit edilen doğalgaz ve petrol yatakları ve bu yüzden başlayan enerji mücadelesi Atatürk'ün, Kıbrıs konusunda ne denli haklı olduğunu ortaya koymuştur.
Bu nedenledir ki Kıbrıs'ı savunmak aslında İstanbul'u, Kayseri'yi Trabzon'u yani Türkiye'nin herhangi bir bölgesini savunmaktan farksızdır.
O bakımdan Kıbrıs yavru vatan değil vatanın ta kendisidir.
Bu vesile ile 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştiren şanlı ordumuzu tebrik ediyor, şehitlerimize rahmet diliyorum."
AKP iktidarı yine duymazdan geldi. Muhalefetin ise böyle bir başlığı yoktu.
Ve ABD, Rumlara silah ambargosunu kaldırdı. Asker eğitimi ve ortak tatbikat kararları aldı.
ABD'nin bu kararları, Sayın Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nu çok üzmüş olacak ki, 'ABD'nin bu kararı müttefiklik ruhuna sığmaz, kabul edilemez, ABD'nin denge politikasını bozmaması gerekirdi, ABD'nin denge politikasına dönmesi lazım. Müttefikler arasında da ABD'nin taraf tutmaması lazım' gibi cümleler kurmaya başladılar.
Hatta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nu: "Biz, sözde değil özde müttefik istiyoruz. Teröre destek veren ülkeler özde müttefik olamaz. Zaten NATO içinde yeterince sözde müttefikimiz var. O yüzden yeni sözde müttefik istemiyoruz. Özde müttefik istiyoruz… Kıbrıs Türklerinin haklarını da koruyacağız, kendi çıkarlarımızı da koruyacağız" diyordu.
Vahim olan ise meydanlarda, 'Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz' diyenlerin 'domuzdan post gavurdan dost olmaz' sözünü hala anlayamamış olmalarıdır.
Sahi 'dünya liderimiz' Sayın Erdoğan, KKTC'yi dünyaya neden tanıtmıyor?
- Provokatör olmuşum! / 19.07.2025
- Ümmetçilik laf ile işi değil gönül işidir / 18.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025