Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nin sayfa 185'inden itibaren, ekonomilerin dengesini bozan, paranın belirli ellerde toplanıp tekelleşmesine, gelir adaletsizliğine ve de buna bağlı olarak sosyal adaletsizliğe neden olan "faiz" konusuna geniş bir yer ayrılmıştır.
Resesyon (ekonomik durgunluk), stagflasyon (hem enflasyonun hem de işsizliğin aynı anda artması), deflasyon (Tüketim daralması sebebiyle fiyatlarda düşüş), enflasyon ve işsizlik gibi birçok ekonomik hastalığın ana kaynağı "faiz"dir.
Dilerseniz, faizin ekonomilerde ne tür yaralar açtığını Sayın Baş'ın modelinden istifade ederek madde madde saymaya çalışalım:
* Faiz, ekonomik dengeyi bozar ve de dengenin oluşmasına mani olur.
* Üretim ve tüketim için herkesin cebinde olması gereken para, faiz sebebiyle belli ellerde stoklanır, piyasada serbestçe dolaşamaz.
* Faiz paranın esaret altında olmasına neden olur.
* Faiz, üretim ve tüketim mekanizmalarının sağlıklı işlememesine neden olur.
* Faizle paranın stoklanması, paranın hem asli görevinden uzaklaşmasına, hem de reel ekonominin üzerinde baskın bir unsur haline dönüşmesine neden olmaktadır. Parayı elinde tutanlar aynı zamanda gücün de sahibi olmaktadır.
* Bugün dünya ekonomisi üzerinde söz sahibi olanlar, üretim tesisleri olanlar değil, faiz yoluyla parayı elinde stoklayan global tefecilerdir.
* Faiz sebebiyle insanlar, şirketler ve hatta ülkeler adeta küresel sermaye gruplarına haraca bağlanmışlardır. Faizli borç batağına düşen ülkeler, IMF ve global sermaye sahiplerinin her dediğine evet deme durumunda kalmaktadırlar.
* Faiz, ülkelere ek bir yük getirdiğinden dolayı, vergilerin de artmasına neden olmaktadır.
* Faiz, ülkelerin her konuda yabancıların kontrolüne girmesine neden olur. Bu ülkeler için hem ekonomide, hem de siyasette bağımsızlıktan bahsetmek mümkün değildir.
* Faiz, üretene değil, para ile para kazananlara avantaj sağlamaktadır. Faiz, toplumları üretimden uzaklaştırır, reel değil, sanal ekonomik büyüklüklerin oluşmasına yol açar.
* Faizli finansla yapılan üretimde, üretici bu faiz yükünü maliyetine eklemek zorundadır, bu da maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır. Yani faiz oranları arttıkça, fiyatlar da doğal olarak maliyet artışından dolayı artacaktır.
* Faiz, parayı stoklayanların elinde, karşılığında emek ve üretim olmayan, yani karşılığı bulunmayan kat kat sahte bir değer, bir kazanç oluşturmaktadır.
* Faiz, gelir dağılımındaki dengesizliğin temel nedenidir. Parayı stoklayanlar, hem ellerindeki paranın artmasından, hem de diğer insanların ellerindeki paranın azalmasından dolayı oransal olarak gelirden daha fazla pay sahibi olmaktadır.
* Faiz, talebin daralmasına neden olmaktadır. Faizin neden olduğu gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplumun önemli bir bölümünün tüketme kabiliyetini kaybetmesine neden olmaktadır.
* Bir de buna faiz ödemeleri için devletin vergileri artırması da eklenince, vatandaşın cebindeki para daha fazla piyasadan çekilmiş olur. Bu ciddi bir talep eksikliğine neden olur. Parası olan da faiz geliri için parasını bankalara yatırır ve piyasada para dolanımı ciddi oranda düşer. Sonuç deflasyondur.
* Faiz; maliyetlerden dolayı enflasyon, tüketim daralmasından dolayı da deflasyona neden olduğu için stgaflasyonun ana sebebidir.
* Faiz, ekonomide kazan-kaybet formülüdür. Çünkü bir taraf kazanırken, diğer taraf kaybetmek zorundadır. Üretim ile para kazanma ise, hem üretici para kazanır, hem de birçok insan iş sahibi olur, yani "kazan-kazan" formülüdür. Yeter ki üretimde kullanılan finans maliyetli olmasın.
* Faiz, işçi ücretlerine de büyük darbe vurmaktadır. Çünkü önemli bir maliyet unsuru olan faiz sebebiyle, işveren doğal olarak işçi ücretlerini kısma eğilimine gitmektedir. Karl Marks'ın işçinin emeğinden çalınan miktar olarak tanımladığı "artık değer", esasen işverenin elde ettiği kar değil, üretimdeki en büyük maliyet olan "faiz"dir.
* Faizle paranın bloke edilmesi, üretme kabiliyeti olan insanların sermayeye ulaşamamasına, dolayısıyla kabiliyetlerinin açığa çıkmamasına neden olmaktadır. Faiz, verimliliği ortadan kaldırmaktadır. Çok kabiliyetli olsanız dahi, paraya ulaşamadığınız için işçiliğe zorlanmaktasınız hatta belki de iş bile bulamamaktasınız.
* Faiz, sadece faiz verene değil, aynı zamanda faiz geliri elde edene de zarar vermektedir. Piyasa dengelerini bozan faiz, piyasa aktörlerinin tamamını etkileyecektir. Faiz, sömürülen varsa bir anlamı vardır, peki ya sömürülen tamamen bittiyse? Bunun örneğini ABD ve tüm kapitalist ülkeler, 2008 yılında mortgage kriziyle yaşadılar. Hala etkileri devam ediyor.
* Bugün faizin yol açtığı sebeplerden ötürü, dünya ekonomileri hem ürettikleri ürünlere pazar bulamıyor, hem de toplam üretimin kat kat fazlası para bir kanser gibi dünya genelinde dolaşıyor.
Sonuç; bu ve birçok zararlara neden olan faizi sistemlerinin merkezine almış olan Kapitalizm ve Kominizm gibi modeller artık iflas etmiştir.
Çağın ve bundan sonraki tüm dönemlerin tek modeli olan Milli Ekonomi Modeli ise faizi tamamı ile sistemin dışında tutmaktadır. MEM'de para özgürlüğüne kavuşmaktadır, böylelikle hem gelir dağılımındaki denge sağlanmaktadır, hem de üretimin önündeki tüm engeller kaldırılmaktadır. MEM'de, paranın piyasaya sürülüşü faizsiz, yani maliyetsiz olacağı için, ne enflasyon olacak, ne talep daralması olacak, ne de deflasyon ve stagflasyon gibi hastalıklar yaşanacaktır. Üretimde ve tüketimde kullanılmak üzere emek ve üretimin karşılığı devreye sokulan Milli Para ile ülkeler bağımlıklardan kurtulacak, tam bağımsızlığa kavuşacaklardır.
Resesyon (ekonomik durgunluk), stagflasyon (hem enflasyonun hem de işsizliğin aynı anda artması), deflasyon (Tüketim daralması sebebiyle fiyatlarda düşüş), enflasyon ve işsizlik gibi birçok ekonomik hastalığın ana kaynağı "faiz"dir.
Dilerseniz, faizin ekonomilerde ne tür yaralar açtığını Sayın Baş'ın modelinden istifade ederek madde madde saymaya çalışalım:
* Faiz, ekonomik dengeyi bozar ve de dengenin oluşmasına mani olur.
* Üretim ve tüketim için herkesin cebinde olması gereken para, faiz sebebiyle belli ellerde stoklanır, piyasada serbestçe dolaşamaz.
* Faiz paranın esaret altında olmasına neden olur.
* Faiz, üretim ve tüketim mekanizmalarının sağlıklı işlememesine neden olur.
* Faizle paranın stoklanması, paranın hem asli görevinden uzaklaşmasına, hem de reel ekonominin üzerinde baskın bir unsur haline dönüşmesine neden olmaktadır. Parayı elinde tutanlar aynı zamanda gücün de sahibi olmaktadır.
* Bugün dünya ekonomisi üzerinde söz sahibi olanlar, üretim tesisleri olanlar değil, faiz yoluyla parayı elinde stoklayan global tefecilerdir.
* Faiz sebebiyle insanlar, şirketler ve hatta ülkeler adeta küresel sermaye gruplarına haraca bağlanmışlardır. Faizli borç batağına düşen ülkeler, IMF ve global sermaye sahiplerinin her dediğine evet deme durumunda kalmaktadırlar.
* Faiz, ülkelere ek bir yük getirdiğinden dolayı, vergilerin de artmasına neden olmaktadır.
* Faiz, ülkelerin her konuda yabancıların kontrolüne girmesine neden olur. Bu ülkeler için hem ekonomide, hem de siyasette bağımsızlıktan bahsetmek mümkün değildir.
* Faiz, üretene değil, para ile para kazananlara avantaj sağlamaktadır. Faiz, toplumları üretimden uzaklaştırır, reel değil, sanal ekonomik büyüklüklerin oluşmasına yol açar.
* Faizli finansla yapılan üretimde, üretici bu faiz yükünü maliyetine eklemek zorundadır, bu da maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır. Yani faiz oranları arttıkça, fiyatlar da doğal olarak maliyet artışından dolayı artacaktır.
* Faiz, parayı stoklayanların elinde, karşılığında emek ve üretim olmayan, yani karşılığı bulunmayan kat kat sahte bir değer, bir kazanç oluşturmaktadır.
* Faiz, gelir dağılımındaki dengesizliğin temel nedenidir. Parayı stoklayanlar, hem ellerindeki paranın artmasından, hem de diğer insanların ellerindeki paranın azalmasından dolayı oransal olarak gelirden daha fazla pay sahibi olmaktadır.
* Faiz, talebin daralmasına neden olmaktadır. Faizin neden olduğu gelir dağılımındaki adaletsizlik, toplumun önemli bir bölümünün tüketme kabiliyetini kaybetmesine neden olmaktadır.
* Bir de buna faiz ödemeleri için devletin vergileri artırması da eklenince, vatandaşın cebindeki para daha fazla piyasadan çekilmiş olur. Bu ciddi bir talep eksikliğine neden olur. Parası olan da faiz geliri için parasını bankalara yatırır ve piyasada para dolanımı ciddi oranda düşer. Sonuç deflasyondur.
* Faiz; maliyetlerden dolayı enflasyon, tüketim daralmasından dolayı da deflasyona neden olduğu için stgaflasyonun ana sebebidir.
* Faiz, ekonomide kazan-kaybet formülüdür. Çünkü bir taraf kazanırken, diğer taraf kaybetmek zorundadır. Üretim ile para kazanma ise, hem üretici para kazanır, hem de birçok insan iş sahibi olur, yani "kazan-kazan" formülüdür. Yeter ki üretimde kullanılan finans maliyetli olmasın.
* Faiz, işçi ücretlerine de büyük darbe vurmaktadır. Çünkü önemli bir maliyet unsuru olan faiz sebebiyle, işveren doğal olarak işçi ücretlerini kısma eğilimine gitmektedir. Karl Marks'ın işçinin emeğinden çalınan miktar olarak tanımladığı "artık değer", esasen işverenin elde ettiği kar değil, üretimdeki en büyük maliyet olan "faiz"dir.
* Faizle paranın bloke edilmesi, üretme kabiliyeti olan insanların sermayeye ulaşamamasına, dolayısıyla kabiliyetlerinin açığa çıkmamasına neden olmaktadır. Faiz, verimliliği ortadan kaldırmaktadır. Çok kabiliyetli olsanız dahi, paraya ulaşamadığınız için işçiliğe zorlanmaktasınız hatta belki de iş bile bulamamaktasınız.
* Faiz, sadece faiz verene değil, aynı zamanda faiz geliri elde edene de zarar vermektedir. Piyasa dengelerini bozan faiz, piyasa aktörlerinin tamamını etkileyecektir. Faiz, sömürülen varsa bir anlamı vardır, peki ya sömürülen tamamen bittiyse? Bunun örneğini ABD ve tüm kapitalist ülkeler, 2008 yılında mortgage kriziyle yaşadılar. Hala etkileri devam ediyor.
* Bugün faizin yol açtığı sebeplerden ötürü, dünya ekonomileri hem ürettikleri ürünlere pazar bulamıyor, hem de toplam üretimin kat kat fazlası para bir kanser gibi dünya genelinde dolaşıyor.
Sonuç; bu ve birçok zararlara neden olan faizi sistemlerinin merkezine almış olan Kapitalizm ve Kominizm gibi modeller artık iflas etmiştir.
Çağın ve bundan sonraki tüm dönemlerin tek modeli olan Milli Ekonomi Modeli ise faizi tamamı ile sistemin dışında tutmaktadır. MEM'de para özgürlüğüne kavuşmaktadır, böylelikle hem gelir dağılımındaki denge sağlanmaktadır, hem de üretimin önündeki tüm engeller kaldırılmaktadır. MEM'de, paranın piyasaya sürülüşü faizsiz, yani maliyetsiz olacağı için, ne enflasyon olacak, ne talep daralması olacak, ne de deflasyon ve stagflasyon gibi hastalıklar yaşanacaktır. Üretimde ve tüketimde kullanılmak üzere emek ve üretimin karşılığı devreye sokulan Milli Para ile ülkeler bağımlıklardan kurtulacak, tam bağımsızlığa kavuşacaklardır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024