(dünden devam ediyoruz) Bu noktada bizlere bu iman hakikatini ulaştıran her daim rahmet ve özlemler andığımız Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden yazımıza devam edelim…
"İslam, kuru iddialar veya mücerret mefhumlar yığını değildir; bilakis yaşanan bir hayattır. 'Canlı Kuran' olan Resulullah'ın (s.a.v.) ailesi, İslam'ın yaşanan ve yaşayan özüdür.
Ehl-i Beyt, son peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ve aile efradının şahsında, Kur'an-ı Kerim'in ve İslam'ın yaşam modelidir, canlı hâlidir. Ehl-i Beyt, imanın ve İslam medeniyetinin çekirdeğidir.
Türk Milleti, Ehl-i Beyt yoluyla İslam'la şereflendiler; bu yolu hayatlarına geçirmede de "Asakirullah" (Allah'ın askerleri) unvanına layık oldular.
Hacı Bektaş'lar, Ahmet Yesevi'ler, Mevlana'lar, Yunus'lar, zaman içerisinde Ehl-i Beyt'in müşahhas örnekleri olarak insanlığı aydınlattılar.
Bu kadronun yetiştirdiği Alperenler, Anadolu'yu ve bütün cihanı dantel gibi örmüş, insanların gönüllerinde İslam'ın çırağını yakmışlardır.
İslam dininin yaşanmış ve yaşanacak olan her türlü yücelikleri, her türlü hüzün ve fırtınalarının bir örneği adeta "Hane-i Saadet'te" yaşanmıştır.
Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'inde "Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab Suresi, 33) diye muştulayıp tebcil ettiği "Hane-i Saadet"te nübüvvet nuru ve velayet nuru cem olmuştur.
Bir başka ifadeyle Ehl-i Beyt'in Yüce İmamı Hz. Ali'deki 'velayet nuru', âlemlere rahmet Hz. Muhammed'in 'risalet' nurunun' devamıdır.
Risalet ve velayet nurları adeta aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Peygamberlerin ve risaletin şahı Hz. Muhammed'dir, velayetin şahı ise Ali'yyül Murteza'dır. Ancak Resulüllah'tan sonra artık peygamber yoktur."
Peygambere giden yol Ali kapısından geçer
Yüce Allah, âlemlerin Rabbi, Resulullah ise âlemlere rahmet peygamberdir. Resulullah (s.a.v.) ilmin ve hikmetin şehri; Hz. Ali ise kapısıdır.
Allah'ın koruması ve ismeti altındaki Resulullah'ın ilim şehrine giden yolların hepsi Ali kapısından geçer.
Hak yollar, Ali kapısına çıkar. Ali kapısı ise Resulullah şehrine açılır. Resulullah'ın şehrinde ise Yüce Allah bulunur, orası tevhit şehridir.
Kıyamet sabahına kadar her kim ki, İslam'ın nuru ile tenvir olur; onun, Allah'ın lütfu, Resulullah'ın şefaati ile Hz. Ali'den bir nasibi vardır.
Yani Peygambere açılan kapı, mutlak surette Ali'den geçer. Bir insan nebevî yoldan feyiz almış bile olsa mutlaka onun, Hz. Ali'den bir nasibi vardır.
'Şüphesiz ki Ali, Bendendir; Ben de, O'ndanım'
Hz. Ali (k.v), İslam'ın ilk gününden son nefesine kadar tevhit, iman, ibadet, hikmet, adalet, feragat, fedakarlık, şecaat ve cesaret timsali olarak Resulullah'ın adeta ikiz kardeşi gibidir.
Musa'ya nispetle Harun ne ise; Resulullah'a nispetle Hz. Ali O'dur. Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan Ümmet-i Muhammed'e, Hz. Ali'nin, 'kim' olduğunu bizzat Resulullah anlatıyor, takdim ediyor:
"Şüphesiz ki Ali, Bendendir; Ben de, O'ndanım. O, Benden sonra her müminin velisidir"
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali'nin elini kaldırdı ve şöyle ilan etti: "Ali, Bendendir, Ben de O'ndanım. Ali, Benim velimdir, Benim namıma borcumu öder.
Ben, kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Ben, O'na dost olanın dostuyum, düşmanının da, düşmanıyım.
Allah'ım, Ali'yi seveni sev, düşman olana Sen de düşman ol. O'na yardım edene de yardım et."
Takdir edersiniz ki, insanlık âleminde iki yol vardır… Biri, hak ve hakikat yolu, diğeri de insanlığı karanlıklara sürükleyen batıl cehalet yolu!
İslam'ın intişarından (çıkışından) sonra her dönem ve devirde zulümat perdeleri, Ehl-i Beyt dünyasını zaman zaman imha etmeye ve de yok etmeye çalışmışlardır.
Hz. Ali'nin şahadeti, Hz. Hüseyin'in şahadeti, Ehl-i Beyt imamlarının 12'sinden 7'sinin şahadeti, bu anlattığımız hususun açık bir izahıdır.
Resulullah'ın (s.a.v.) rıhletinden hemen sonra bu pak nesle karşı bir sırt çevirme başlamış, gelişen acı olaylar Hz. Ali'nin ve Hz. Hüseyin Efendimizin şahadeti ile sonuçlanmıştır.
Öyle ki, Hz. Ali'ye direkt dil uzatamayan muhalifler, babası Hz. Ebu Tâlib Efendimize iftiralarla saldırma yoluna gitmiş, velayet nurunun sahibi olan Hz. Ali'nin ilahi makamını lekelemeye çalışmışlardır.
Türk Milleti, Ehl-i Beyt'e sırt dönmenin bedelini ödüyor
Türk Milleti de, her dönemde İslam'a sarılmış olsa da; bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde 'saltanat tehdit altına girecek' diye vehmedilmiş; Şia mezhebi ile yapılan mücadelede, maalesef Ehl-i Beyt'e gönül veren insanlara haksızlık yapılmıştır.
Saltanat yanlıları, Ehl-i Beyt'e aşık olmalarına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek, Ehl-i Beyt'e farkında olmadan sırtını dönmüştür.
Yalnız bunun faturası kader planında öyle bir tecelli ile cevap bulmuştur ki, Ehl-i Beyt'e sırtını dönen bu insanlar, gönüllerini Tanzimat'la birlikte batıya çevirmiş, Ehl-i Beyt'in eğitimi, öğretimi adeta unutulmuştur.
Tam da bu noktada batıya dönen gönüller, azınlık adı altında Ehl-i Salib'e gönlünü kaptırmış; onlara hak verelim derken, koskoca bir imparatorluk inkıraza uğramış ve heba olup gitmiştir.
Ayıkmaz isek
Şayet aynı yanlışlar devam eder; milletimizin varlık sebebi olan Ehl-i Beyt'e hizmet edilmez, eğitim-öğretim ve ekonomik destek sağlanmaz ise; korkarım tarih tekerrür eder, varlığımızı tehdit edecek kader hesapları ile karşı karşıya kalabiliriz. (Prof. Dr. Haydar Baş'ın İmam Ali eserinden derlenmiştir)
Gadir Hum Bayramımız mübarek, Ehl-i Beyt'in şefaati de üzerimize olsun.
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025