ABD'nin ve Batılı ülkelerin dayattığı kapitalist ekonomi anlayışına ısrarla ve inatla devam eden Türkiye'nin ekonomisi her sahada alarm veriyor. Bir takım masabaşı rakamlarıyla yaşanan ekonomik çöküşü gizlemeye çalışsalar da artık mızrak çuvala sığmıyor.
Kapitalist ülkelerin yaşadığı en büyük handikap gelir adaletsizliğidir. Ve ülkemizde bu gelir adaletsizliği had safhada yaşanıyor. Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin 697'inci sayfasında kapitalist anlayışın gelir adaletsizliğini nasıl oluşturduğu hususunda şu önemli tespitleri yapmaktadır:
"Kapitalistler, devlete ve paraya getirdikleri tarifler ve yükledikleri görevlerle, gelir dağılımının kökten bozulmasına sebep olmuşlardır. Liberal-kapitalist anlayışa göre devlet, güvenlik, asayiş, altyapı ve benzeri yatırımlarla uğraşmalı, ekonomiye ve ticarete kesinlikle müdahale etmemelidir. Devletler, kamu harcamaları için ihtiyaç duydukları finansmanı emisyon ile değil, yüksek faizli iç ve dış borçlarla karşılamalıdırlar.
Kapitalist anlayışta faizle satın alınan paraların geri dönüşü için seçilen tek yol, halktan vergi toplanmasıdır. Bu ise, toplumun büyük bir kesimine ait gelirlerin, global sermayeye aktarılması ve vatandaşların gerekli oranda sosyal güvenlikten mahrum kalmalarından başka bir şey değildir. Ülkeleri adeta haraca bağlayan, milletlerin kaynaklarını ve gelirlerini faizle birlikte dışarıya aktaran bu yol, kapitalizmin devletlere tavsiye ettiği ekonomi sistemidir.
Paranın belli ellerde tekelleşmesini sağlayan bu yöntem, piyasada herkesin ihtiyaç duyduğu anda paraya ulaşmasını da engellediği için, üretim yapma kabiliyeti belli ellerde tekelleşmekte; bu da gelir dağılımında adaletsizliğe sebep olmaktadır.
Üretimle para kazanmanın yerine, para ile para kazanmayı teşvik eden kapitalist modeller, faizi, sistemlerinin merkezine oturttuğu için, gelir dağılımında büyük uçurumların olması kaçınılmazdır…"
Daha geniş bilgiler için Milli Ekonomi Modeli'ni mutlaka temin edin ve okuyun.
Kapitalizmin bu sömürü adımları yıllardır Türkiye'de pratik olarak uygulanmaktadır.
Senyoraj geliri kullanılmayıp, ihtiyaç duyulan finans iç ve dış borçlanma ile temin edilmektedir. Sahip olduğumuz madenler millet menfaatine işletilmemekte, yüzde 2'si devlete kalacak şekilde yabancı küresel firmalara devredilmektedir. Kârlı kamu kuruluşları 3-5 yıllık karına yabancı şirketlere özelleştirilmektedir.
Kapitalist anlayışın gereği üretim de tüketim de faizli borç para ile yapılmaktadır.
Fakat para dünyanın en yüksek faizleriyle satılmasına rağmen, ne üretici ne de tüketici bu paraya ulaşabilmektedir. Ulaşanlar da borç batağına saplanmakta, en büyük harcama kalemi faiz giderleri olmaktadır.
Borç batağına saplanan devlet, millet için yapması gereken yatırımları dahi yapamaz noktadadır.
Finans yokluğu sebebiyle uygulanan yap-işlet-devret projeleri, bütçeye ayrıca yük getirmekte, bu da vatandaşlara ekstra vergi, ceza ve zam olarak yansımaktadır.
Millet menfaatine kullanılması gereken fonlar, ihtiyat akçesi gibi kötü gün paraları dahi bütçeye yama için kullanılmaya çalışılmaktadır.
Global sermaye gruplarının uşaklığını yapan, para satan, tefecilik yapan, rant peşinde koşan azınlık bir grup servetine servet katarken, çoğunluk ise büyük bir gelir adaletsizliği içinde ezildikçe ezilmektedir.
İşin garip tarafı, servet sahibi bu azınlık grup bu serveti, çoğunluğun verdiği yanlış kararlar neticesinde elde edebilmektedir. İşte kapitalist sistemde demokrasi…
Ülkemizdeki gelir adaletsizliğini Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2018 yılı sonuçları açıkça ortaya koymaktadır.
Buna göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik kesimin toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,2 puan artarak yüzde 47,6'ya yükseldi.
En düşük gelire sahip yüzde 20'lik kesimin gelirden aldığı pay ise 0,2 puan azalarak yüzde 6,1'e düştü.
Dikkat ederseniz, üst gelir grubuyla alt gelir grubu arasında büyük bir uçurum var. Ve zengin daha zengin, fakir ise daha da fakir olmaya devam ediyor, aradaki makas açıldıkça açılıyor. Ünlü şair Necip Fazıl'ın meşhur benzetmesiyle, "1 kişiye 9 pul, 9 kişiye 1 pul" misali…
Toplumun en zengin yüzde 20'lk kesiminin gelirinin en yoksul yüzde 20'lik kesiminin gelirine oranı 7,5'ten 7'8'e yükseldi. En altla en üst arasında 8 kat fark var.
Gelir dağılımı eşitsizliği, ekonomide Gini katsayısı ile ölçülüyor. Bu katsayı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımındaki eşitliği, 1'e yaklaştıkça da gelir dağılımındaki bozulmayı göstermektedir.
TÜİK'in araştırmasında Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,003 puan artarak 0,408 olarak tahmin edildi. Yani gelir dağılımında bozulma artmaya devam ediyor.
Kapitalist anlayışın doğal sonucu olan "gelir adaletsizliği", asla kapitalist adımlarla çözülemez. Gelir adaletsizliğini tamamen ortadan kaldıracak tek çözüm Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir.
Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayan bir devlet, bağımsızlık hakkı olan senyoraj gelirini mutlaka kullanır.
Emek ve üretim karşılığı ve sahip olunan kaynaklar karşılığı basılan Milli Para, devlet eliyle üreticiye sıfır faizle, vatandaşa ise sosyal devlet projeleriyle adil bir şekilde verilir. Bu şekilde en büyük maliyet ve adaletsizlik unsuru olan faiz devre dışı kalmıştır.
Üretici yatırım için gerekli olan finansa rahatlıkla ve maliyetsiz ulaşabilirken, vatandaş da sosyal devlet projeleri kapsamında elde ettiği gelirle kimseye muhtaç olmayacağı sağlıklı bir yaşam standardına kavuşur. Bu geliri, çalışarak, üreterek artırmak isteyenlerin de önü kesilmez, açılır. Bu fırsat, kabiliyeti olan herkese sonuna kadar açıktır.
Böylece gelir adaleti sağlanır.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024