Türkiye, bu yılın temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüze 11,1 büyümüş!
Hem de en çok büyüyen ülke olmuşuz, birinci sıradaymışız!
Dünya üretim devlerinden olan Çin yüzde 6,8, Hindistan yüzde 6,3 büyümüş, biz ise onların neredeyse 2 katı kadar, yüzde 11,1 büyümüşüz!
Dünyaya yön veren ekonomiler olan Almanya yüzde 2,8, ABD yüzde 2,3 ve Rusya 1,8 büyümüş, biz onların neredeyse 6 katı büyümüşüz! Biz de inandık!
Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem bu büyümeyle ilgili, "Türkiye, 3. çeyrekte 11,1 büyüyerek dünya rekoru kırdı? Şimdi göreceksiniz bu büyüme temposu yine "birilerini" korkutacak, 'Türkiye frene basmalı' seslerini duyacaksınız. Bunlara artık kimse kulak asmayacak. İstihdam yanlısı kapsayıcı büyümeyi sürdürmeliyiz" değerlendirmesini yaptı.
Bu kadar borçla, bu kadar ithalatla, bu kadar enflasyon ve işsizlik artışıyla, bu kadar parasızlık, yoksulluk ve açlıkla, üstelik vatandaşlarımızın iş bulmak için kaçtığı ülkelerden daha fazla, dünyanın rekorunu kırarak büyümüşüz.
Şaşırtıcı olduğu kadar gerçekten korkutucu da?
Batarken büyüme rekoru kıran dünya tarihinde başka ülke var mıdır, bilemiyorum.
Sanki büyümemiz istihdam artırıcı bir büyümeymiş gibi Sayın Ertem "İstihdam yanlısı kapsayıcı büyümeyi sürdürmeliyiz" diyor.
Büyüme rakamıyla ilgili değerlendirme yapılırken uzmanlar, geçen yıl aynı dönemde yaşanan darbe girişiminin oluşturduğu baz etkisinden ve başta Kredi Garanti Fonu (KGF) olmak üzere hükümetin teşviklerinin etkisinden bahsediyor.
Geçen yıl 3. çeyrek büyüme rakamı darbe girişiminin etkisiyle yüzde eksi 1,8 oldu. Dolayısıyla mevcut hesaplamalara göre de olsa, doğru olan hesaplama, olağanüstü şartlar olan darbe şartlarına göre değil, normal olan bir yıl önceki şartlara göre olmalıydı. Hadi böyle hesapladın, o zaman hava atmanın bir mantığı yok, anlamı yok.
KGF ile bankalara sağlanan kredi teşvikleri de borçlanarak stokları artırmak anlamına geliyor ki, büyüme rakamını göstermelik olarak artırsa da ekonomiye iki kez darbe vurmuş oluyor.
Türkiye'de büyüme, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllar önce ifade ettiği gibi, hormonlu bir büyüme? Yabancının parasıyla, borçla, ithalatla sadece büyüdüğümüzü zannediyoruz.
Sanal bir rakam karşımıza çıkıyor, bu da tozpembe görüntüyle siyasilerimizi "siyaseten" memnun ediyor ama asla üreticisiyle, tüketicisiyle vatandaşa yansımıyor.
Ekim ayı itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın açıklamış olduğu cari işlemler açığı rakamı da açıklanan büyüme rakamının "patlamaya hazır balon" olduğunu gözler önüne seriyor. Cari açık Ekim ayında bir önceki yılın Ekim ayına göre 2 milyar 191 milyon dolar artarak 3 milyar 827 milyon dolara yükseldi.
Yani Ekim 2016'da 1 milyar 636 milyon dolar olan cari açık Ekim 2017'de 3 milyar 827 milyon dolar olmuş. 3 kat artış, diğer ifadeyle yüzde 300'lük bir artış? Cari açığı yüzde 300 artıran yüzde 11,1'lik bir büyüme sizce nasıl bir büyümedir? Ya da büyüme midir?
Borçla âlem yapıyoruz, göbek büyüyor, aynen öyle; günün sonunda borç yüzünden yiyeceğimiz dayağı hesaba katmıyoruz.
Üretimde, tüketimde kullandığımız para dışarıdan borçla alınan paranın karşılığı; Tarımda, havyacılıkta en temel ürünlerde ithalatçıyız; enerjinin, hammaddenin, tohumun, gübrenin, mazotun tamamına yakını ithal ve bizler büyümüşüz!
Bunun anlamı; büyüdükçe borçlanıyoruz, büyüdükçe batıyoruz, büyüdükçe dışarıya olan bağımlılığımız artıyor. Rekor düzeyde büyüdükçe bütün bunları rekor düzeyde yaşıyoruz.
Şimdi siz söyleyin, bu şekilde büyüdükçe sevinmeli miyiz, korkmalı mıyız?
İnsan kanserinin büyümesine hiç sevinebilir mi?
"Sevinebileceğimiz büyüme nasıl olmalıdır?" diye sorarsanız, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'ni lütfen açın bir okuyun.
Sağlıklı ve sürekli büyüme için aslolanın, emek ve üretim karşılığı Milli Para'nın kullanılması olduğunu, ülkemizde bulunan 3 katrilyon dolarlık maden rezervinin devlet-millet ortaklığıyla işletilmesi olduğunu, devlet eliyle tüketim teşvik edilmeden üretimin canlanmayacağını ve bütün bunların nasıl yapılacağını bu eşsiz eserde görürsünüz.
Ve her şeyden önemlisi bütün bu milli hamlelerin mevcut siyasi anlayışlarla yapılmayacağını, Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir lidere ihtiyacımız olduğunu da anlarsınız.
Hem de en çok büyüyen ülke olmuşuz, birinci sıradaymışız!
Dünya üretim devlerinden olan Çin yüzde 6,8, Hindistan yüzde 6,3 büyümüş, biz ise onların neredeyse 2 katı kadar, yüzde 11,1 büyümüşüz!
Dünyaya yön veren ekonomiler olan Almanya yüzde 2,8, ABD yüzde 2,3 ve Rusya 1,8 büyümüş, biz onların neredeyse 6 katı büyümüşüz! Biz de inandık!
Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem bu büyümeyle ilgili, "Türkiye, 3. çeyrekte 11,1 büyüyerek dünya rekoru kırdı? Şimdi göreceksiniz bu büyüme temposu yine "birilerini" korkutacak, 'Türkiye frene basmalı' seslerini duyacaksınız. Bunlara artık kimse kulak asmayacak. İstihdam yanlısı kapsayıcı büyümeyi sürdürmeliyiz" değerlendirmesini yaptı.
Bu kadar borçla, bu kadar ithalatla, bu kadar enflasyon ve işsizlik artışıyla, bu kadar parasızlık, yoksulluk ve açlıkla, üstelik vatandaşlarımızın iş bulmak için kaçtığı ülkelerden daha fazla, dünyanın rekorunu kırarak büyümüşüz.
Şaşırtıcı olduğu kadar gerçekten korkutucu da?
Batarken büyüme rekoru kıran dünya tarihinde başka ülke var mıdır, bilemiyorum.
Sanki büyümemiz istihdam artırıcı bir büyümeymiş gibi Sayın Ertem "İstihdam yanlısı kapsayıcı büyümeyi sürdürmeliyiz" diyor.
Büyüme rakamıyla ilgili değerlendirme yapılırken uzmanlar, geçen yıl aynı dönemde yaşanan darbe girişiminin oluşturduğu baz etkisinden ve başta Kredi Garanti Fonu (KGF) olmak üzere hükümetin teşviklerinin etkisinden bahsediyor.
Geçen yıl 3. çeyrek büyüme rakamı darbe girişiminin etkisiyle yüzde eksi 1,8 oldu. Dolayısıyla mevcut hesaplamalara göre de olsa, doğru olan hesaplama, olağanüstü şartlar olan darbe şartlarına göre değil, normal olan bir yıl önceki şartlara göre olmalıydı. Hadi böyle hesapladın, o zaman hava atmanın bir mantığı yok, anlamı yok.
KGF ile bankalara sağlanan kredi teşvikleri de borçlanarak stokları artırmak anlamına geliyor ki, büyüme rakamını göstermelik olarak artırsa da ekonomiye iki kez darbe vurmuş oluyor.
Türkiye'de büyüme, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllar önce ifade ettiği gibi, hormonlu bir büyüme? Yabancının parasıyla, borçla, ithalatla sadece büyüdüğümüzü zannediyoruz.
Sanal bir rakam karşımıza çıkıyor, bu da tozpembe görüntüyle siyasilerimizi "siyaseten" memnun ediyor ama asla üreticisiyle, tüketicisiyle vatandaşa yansımıyor.
Ekim ayı itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın açıklamış olduğu cari işlemler açığı rakamı da açıklanan büyüme rakamının "patlamaya hazır balon" olduğunu gözler önüne seriyor. Cari açık Ekim ayında bir önceki yılın Ekim ayına göre 2 milyar 191 milyon dolar artarak 3 milyar 827 milyon dolara yükseldi.
Yani Ekim 2016'da 1 milyar 636 milyon dolar olan cari açık Ekim 2017'de 3 milyar 827 milyon dolar olmuş. 3 kat artış, diğer ifadeyle yüzde 300'lük bir artış? Cari açığı yüzde 300 artıran yüzde 11,1'lik bir büyüme sizce nasıl bir büyümedir? Ya da büyüme midir?
Borçla âlem yapıyoruz, göbek büyüyor, aynen öyle; günün sonunda borç yüzünden yiyeceğimiz dayağı hesaba katmıyoruz.
Üretimde, tüketimde kullandığımız para dışarıdan borçla alınan paranın karşılığı; Tarımda, havyacılıkta en temel ürünlerde ithalatçıyız; enerjinin, hammaddenin, tohumun, gübrenin, mazotun tamamına yakını ithal ve bizler büyümüşüz!
Bunun anlamı; büyüdükçe borçlanıyoruz, büyüdükçe batıyoruz, büyüdükçe dışarıya olan bağımlılığımız artıyor. Rekor düzeyde büyüdükçe bütün bunları rekor düzeyde yaşıyoruz.
Şimdi siz söyleyin, bu şekilde büyüdükçe sevinmeli miyiz, korkmalı mıyız?
İnsan kanserinin büyümesine hiç sevinebilir mi?
"Sevinebileceğimiz büyüme nasıl olmalıdır?" diye sorarsanız, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'ni lütfen açın bir okuyun.
Sağlıklı ve sürekli büyüme için aslolanın, emek ve üretim karşılığı Milli Para'nın kullanılması olduğunu, ülkemizde bulunan 3 katrilyon dolarlık maden rezervinin devlet-millet ortaklığıyla işletilmesi olduğunu, devlet eliyle tüketim teşvik edilmeden üretimin canlanmayacağını ve bütün bunların nasıl yapılacağını bu eşsiz eserde görürsünüz.
Ve her şeyden önemlisi bütün bu milli hamlelerin mevcut siyasi anlayışlarla yapılmayacağını, Prof. Dr. Haydar Baş gibi bir lidere ihtiyacımız olduğunu da anlarsınız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025