Şimdi hepimiz birlikte kısacık bir empati yapalım. Birkaç dakikalık aynı şeyleri yaşıyormuş gibi hayal edelim. Ve sonunda hepimiz kendi içimizde karar verelim.
Hayal edin. Bir şehirde yaşıyorsunuz. Küçük bir şehir?
Her şey güllük gülistanlık. Toplumda normlar ön planda, saygı ve duyarlılık yüksek olan bir şehir. Herkesin uzaktan ya da yakından birbirini tanıdığı, sabah evden çıkarken, çarşıda dolaşırken sürekli birilerine selam verdiği bir şehir.
Her şey yolundayken bir anda yabancı insanların şehrinize geldiğini ve tüm düzeni altüst ettiğini düşünün. Gasp, hırsızlık, taciz olayları nedir bilmezken, bir anda faili meçhul suçluların boy gösterdiğini düşünün.
Bu düzene alışma çabasına girerken, bir anda bir bomba sesini şehrin yakınlarında duyduğunuzu düşünün. Daha önce hiç duymadığınız uzaktan gelen bu seslerin giderek yakınlaştığını düşünün.
Ve bu bomba seslerinin okulları hedef aldığını, şehrin merkezine atıldığını düşünün. O okullarda evlatlarınızın ya da kardeşlerinizin okuduğunu düşünün.
Çarşıda pazarda gezerken üstünüzden roket mermisinin geçip, yanı başınıza düştüğünü düşünün.
Bundan sonraki süreçte, her duyduğunuz sesle irkildiğinizi ve psikolojinizin bozulduğunu düşünün. Bomba sesi duyunca, aile içerisinde tedirgin bakışlarla ağlamaklı bir şekilde küçük çocukların sizden yardım bekler gibi panik olduklarını düşünün.
Ne yapardınız?
Burası Kilis?
Evet, şu anda merkeze bomba düşmeye devam ediyor ve halen sınırda hareketlilik var, halen sınırdan sesler geliyor. Ve bir dakika sorasında ne yasacağımız belli değil.
İnsan gördüğünden korkar. Biz roketleri gördük, o sesleri duyduk, o korkuyu yaşadık. Unutamıyoruz.
Roketlerin hangi saatlerde atıldığını ve nereye düşeceğini tahmin eden Kilis halkı, o saatte ve o bölgede gezmeyerek kendince güvenlik önlemi alıyor.
Komşular çarşıya giderken, "saat 10'da olmaz, o saatte bomba düşüyor" diye konuşuyor. Ev almak isteyen insanlar güneyden istemiyoruz, bomba düşme olasılığı yüksek diyor.
Nerdeyse bombadan ölen ya da yaralanan birine; "o saatte orada ne geziyorsun!" deme noktasına geldik.
Ruh halimiz gergin, tedirgin ve stresli.
Düşünün?
Giderseniz doğduğunuz, dünyanız olan şehrinizi nasıl bırakacaksınız?
Her şeye sıfırdan başlamanın ne kadar büyük bir cesaret istediğini ve bu cesaretin kendinizde olup olmadığını düşünün.
Balkona çıktığınızda seyrettiğiniz şehri artık göremeyeceğinizi ve burada bırakacağınız insanları düşünün.
Tüm bunları düşünürken yine bir bomba sesiyle şehrin titrediğini ve ardından ambulansların geçtiğini düşünün.
Eğitimin, sosyal hayatın, ekonominin bittiği bir şehirde can endişesi yaşayan nesiller yetiştirmeyi göze alır mıydınız?
Ve artık karar verin, siz olsaydınız ne yapardınız?
Hayal edin. Bir şehirde yaşıyorsunuz. Küçük bir şehir?
Her şey güllük gülistanlık. Toplumda normlar ön planda, saygı ve duyarlılık yüksek olan bir şehir. Herkesin uzaktan ya da yakından birbirini tanıdığı, sabah evden çıkarken, çarşıda dolaşırken sürekli birilerine selam verdiği bir şehir.
Her şey yolundayken bir anda yabancı insanların şehrinize geldiğini ve tüm düzeni altüst ettiğini düşünün. Gasp, hırsızlık, taciz olayları nedir bilmezken, bir anda faili meçhul suçluların boy gösterdiğini düşünün.
Bu düzene alışma çabasına girerken, bir anda bir bomba sesini şehrin yakınlarında duyduğunuzu düşünün. Daha önce hiç duymadığınız uzaktan gelen bu seslerin giderek yakınlaştığını düşünün.
Ve bu bomba seslerinin okulları hedef aldığını, şehrin merkezine atıldığını düşünün. O okullarda evlatlarınızın ya da kardeşlerinizin okuduğunu düşünün.
Çarşıda pazarda gezerken üstünüzden roket mermisinin geçip, yanı başınıza düştüğünü düşünün.
Bundan sonraki süreçte, her duyduğunuz sesle irkildiğinizi ve psikolojinizin bozulduğunu düşünün. Bomba sesi duyunca, aile içerisinde tedirgin bakışlarla ağlamaklı bir şekilde küçük çocukların sizden yardım bekler gibi panik olduklarını düşünün.
Ne yapardınız?
Burası Kilis?
Evet, şu anda merkeze bomba düşmeye devam ediyor ve halen sınırda hareketlilik var, halen sınırdan sesler geliyor. Ve bir dakika sorasında ne yasacağımız belli değil.
İnsan gördüğünden korkar. Biz roketleri gördük, o sesleri duyduk, o korkuyu yaşadık. Unutamıyoruz.
Roketlerin hangi saatlerde atıldığını ve nereye düşeceğini tahmin eden Kilis halkı, o saatte ve o bölgede gezmeyerek kendince güvenlik önlemi alıyor.
Komşular çarşıya giderken, "saat 10'da olmaz, o saatte bomba düşüyor" diye konuşuyor. Ev almak isteyen insanlar güneyden istemiyoruz, bomba düşme olasılığı yüksek diyor.
Nerdeyse bombadan ölen ya da yaralanan birine; "o saatte orada ne geziyorsun!" deme noktasına geldik.
Ruh halimiz gergin, tedirgin ve stresli.
Düşünün?
Giderseniz doğduğunuz, dünyanız olan şehrinizi nasıl bırakacaksınız?
Her şeye sıfırdan başlamanın ne kadar büyük bir cesaret istediğini ve bu cesaretin kendinizde olup olmadığını düşünün.
Balkona çıktığınızda seyrettiğiniz şehri artık göremeyeceğinizi ve burada bırakacağınız insanları düşünün.
Tüm bunları düşünürken yine bir bomba sesiyle şehrin titrediğini ve ardından ambulansların geçtiğini düşünün.
Eğitimin, sosyal hayatın, ekonominin bittiği bir şehirde can endişesi yaşayan nesiller yetiştirmeyi göze alır mıydınız?
Ve artık karar verin, siz olsaydınız ne yapardınız?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Behiye Alioğlu / diğer yazıları
- Egoist miyiz? / 04.07.2019
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016
- Çok komik / 18.01.2019
- Kilis'ten İzmir'e bir tümevarım / 25.05.2017
- Mekanikleşen kadın / 10.03.2017
- Her çocuk bizimdir / 22.02.2017
- İçindeki mutlu dünyanı keşfet! / 23.11.2016
- Gitmek mi zor kalmak mı? / 25.09.2016
- İlmin amacı / 23.08.2016
- Annenin görevi nedir? / 06.08.2016
- Yaklaşan kamp heyecanı / 28.06.2016