Hasan-ı Basri
Hasan-ı Basri hazretlerinin Şem'un adlı mecusi bir komşusu vardı. Onun müslüman olması için Allah-ü Teala'ya geceleri niyaz ederek ağlayıp yalvardı. Komşusu bir hastalığa tutuldu. Tutulduğu hastalıktan kurtulamayan mecusi son derece halsiz düştü. Hasan-ı Basri onu ateşten korumak için yanına gitti. Sonra ona Kelime-i Tevhidi telkin etti. Allah-ü Teala'nın sıfatlarını açıkladı ve buyurdu ki:
"Ey Şem'un! Şu kadar müddetten beri ömür sürüp, rızkın için çalışıp didindin. Ama bu gayretlerin boşa çıkacaktır. Zira sen uzun yıllar ateşe taptın, gece ve güdüz yaratıcı sanarak ona secde eyledin ve küfründe ısrar ettin. Bu sebeple şimdiden sonra tövbe ederek "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" deyip, O'nu zikredip verdiği nimetlere şükredici olmalısın ki, Hakk'ın dergahına vardığında kendine Cennet'i mekan bulasın" buyurdu. Mecusi bazı bahaneler ileri sürerek iman etmek istemedi. Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki: "Senin dediğin hususlar teferruattır. Asıl olan imandır. İmanla şereflenenler Cehennem ateşine girseler bile elim azaba uğramazlar. Hatta Cehennem ateşi bile imanı kuvvetli bu kişilere pek tesir etmez. Cehennem müminlere hitab ederek; "Günaha müptela olanlara günahları kadar azab olursa da sonra çok sevaplara kavuşurlar. Ama kafirler ebedi, sonsuz azab içinde nice bin türlü eziyete düçar olacaklardır". Hak Teala müminleri dünyada da keramet ehli kılıp, hakikati göstermek için peygamberlerin varisleri olarak onları kuvvetlendirmiştir. Eğer diğer ateşe tapanlar gibi acıklı bir azaba uğramak istemiyorsan, gel ikimiz elbiselerimizi çıkarıp yanan fırına girelim. Bakalım hangimizin bedenini ateşin alevleri yakmayacak" buyurdu.
Hasan-ı Basri bir ateşin içine kollarını sıvayıp soktu ve; "Ey Şem'un! Ateş dünya ve ahiret mahlukudur ve Hakk'ın emriyle yakar. Allah'ın emriyle ateşin mizacı su gibi, suyun mizacı ateş gibi olur" buyurarak kor halindeki ateşten kollarını çekti. Fakat ellerinde en ufak bir yanma alameti görülmedi. Bu hal karşısında gönlü yumuşayan mecusi, İslam'a meyletti ve; "Ey Hasan! Bütün sözlerin ve davranışların güzel. Fakat bu kadar telef edilmiş ömürden ve işlediğim kötülüklerden sonra affa ve merhamete layık olur muyum? O kelime-i tevhidi söylemekle Cennet'e girip hurilere ve gılmana nail olabilir miyim?" dedi. Hasan-ı Basri hazretleri; "Evet" buyurdu. Mecusi; "Ey Hasan! Eğer bana bir ahitname yazıp bana kefil olursan, imana gelirim. Yoksa korkarım" dedi. Hasan-ı Basri gereken teminatı vererek onun Kelime-i Tevhid ile iman etmesine vesile oldu. Şem'un Hakk'ın affına kavuştu. Sonra da vefat etti. İsteği üzerine ahidname ile birlikte mezarına koyup defnettiler.
Hasan-ı Basri hazretleri evine döndüğünde kendi kendine yaptığına pişman oldu ve; "Ey Şeyh Hasan! Sen gayba hükmeder, küstahlıkta bulundun, acaip sözler söyledin" dedi. Bu düşünceyle uykuya vardığında, rüyasında Şem'un'un yeni müslüman olmuş, nurlar ve ışıklara boyanmış başına kıymetli Cennet taşlarıyla süslenmiş bir tac, beline altın bir kemer kuşanmış bir halde Cennet'e doğru gitttiğini gördü. Şem'un Hasan-ı Basri'ye yönelerek; "Allah-ü Teala bir zengin padişahmış. Kullarına lütfu büyük ve merhametinden bir damla içmekle benim gibi binlerce asiler rahmetine gark olurmuş. Allah'ın yardımıyla bu asinin günahları ve hataları iyiliğe çevrilip Cennet-i ala bize nasip kılınmıştır" dedi ve; "Senin yazdığın kağıda ihtiyaç kalmadı. İşte kağıdın" deyip Hasan-ı Basri'nin eline verdi. Sabahleyin uykudan uyanan Hasan-ı Basri hazretleri o kağıdı elinde buldu.
Devam Edecek
Hasan-ı Basri hazretlerinin Şem'un adlı mecusi bir komşusu vardı. Onun müslüman olması için Allah-ü Teala'ya geceleri niyaz ederek ağlayıp yalvardı. Komşusu bir hastalığa tutuldu. Tutulduğu hastalıktan kurtulamayan mecusi son derece halsiz düştü. Hasan-ı Basri onu ateşten korumak için yanına gitti. Sonra ona Kelime-i Tevhidi telkin etti. Allah-ü Teala'nın sıfatlarını açıkladı ve buyurdu ki:
"Ey Şem'un! Şu kadar müddetten beri ömür sürüp, rızkın için çalışıp didindin. Ama bu gayretlerin boşa çıkacaktır. Zira sen uzun yıllar ateşe taptın, gece ve güdüz yaratıcı sanarak ona secde eyledin ve küfründe ısrar ettin. Bu sebeple şimdiden sonra tövbe ederek "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" deyip, O'nu zikredip verdiği nimetlere şükredici olmalısın ki, Hakk'ın dergahına vardığında kendine Cennet'i mekan bulasın" buyurdu. Mecusi bazı bahaneler ileri sürerek iman etmek istemedi. Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki: "Senin dediğin hususlar teferruattır. Asıl olan imandır. İmanla şereflenenler Cehennem ateşine girseler bile elim azaba uğramazlar. Hatta Cehennem ateşi bile imanı kuvvetli bu kişilere pek tesir etmez. Cehennem müminlere hitab ederek; "Günaha müptela olanlara günahları kadar azab olursa da sonra çok sevaplara kavuşurlar. Ama kafirler ebedi, sonsuz azab içinde nice bin türlü eziyete düçar olacaklardır". Hak Teala müminleri dünyada da keramet ehli kılıp, hakikati göstermek için peygamberlerin varisleri olarak onları kuvvetlendirmiştir. Eğer diğer ateşe tapanlar gibi acıklı bir azaba uğramak istemiyorsan, gel ikimiz elbiselerimizi çıkarıp yanan fırına girelim. Bakalım hangimizin bedenini ateşin alevleri yakmayacak" buyurdu.
Hasan-ı Basri bir ateşin içine kollarını sıvayıp soktu ve; "Ey Şem'un! Ateş dünya ve ahiret mahlukudur ve Hakk'ın emriyle yakar. Allah'ın emriyle ateşin mizacı su gibi, suyun mizacı ateş gibi olur" buyurarak kor halindeki ateşten kollarını çekti. Fakat ellerinde en ufak bir yanma alameti görülmedi. Bu hal karşısında gönlü yumuşayan mecusi, İslam'a meyletti ve; "Ey Hasan! Bütün sözlerin ve davranışların güzel. Fakat bu kadar telef edilmiş ömürden ve işlediğim kötülüklerden sonra affa ve merhamete layık olur muyum? O kelime-i tevhidi söylemekle Cennet'e girip hurilere ve gılmana nail olabilir miyim?" dedi. Hasan-ı Basri hazretleri; "Evet" buyurdu. Mecusi; "Ey Hasan! Eğer bana bir ahitname yazıp bana kefil olursan, imana gelirim. Yoksa korkarım" dedi. Hasan-ı Basri gereken teminatı vererek onun Kelime-i Tevhid ile iman etmesine vesile oldu. Şem'un Hakk'ın affına kavuştu. Sonra da vefat etti. İsteği üzerine ahidname ile birlikte mezarına koyup defnettiler.
Hasan-ı Basri hazretleri evine döndüğünde kendi kendine yaptığına pişman oldu ve; "Ey Şeyh Hasan! Sen gayba hükmeder, küstahlıkta bulundun, acaip sözler söyledin" dedi. Bu düşünceyle uykuya vardığında, rüyasında Şem'un'un yeni müslüman olmuş, nurlar ve ışıklara boyanmış başına kıymetli Cennet taşlarıyla süslenmiş bir tac, beline altın bir kemer kuşanmış bir halde Cennet'e doğru gitttiğini gördü. Şem'un Hasan-ı Basri'ye yönelerek; "Allah-ü Teala bir zengin padişahmış. Kullarına lütfu büyük ve merhametinden bir damla içmekle benim gibi binlerce asiler rahmetine gark olurmuş. Allah'ın yardımıyla bu asinin günahları ve hataları iyiliğe çevrilip Cennet-i ala bize nasip kılınmıştır" dedi ve; "Senin yazdığın kağıda ihtiyaç kalmadı. İşte kağıdın" deyip Hasan-ı Basri'nin eline verdi. Sabahleyin uykudan uyanan Hasan-ı Basri hazretleri o kağıdı elinde buldu.
Devam Edecek
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.