Türkiye kuşatılıyor; çıkış Atatürk’ün dış politika aklı ve Haydar Baş’ın çizgisidir
Bölgemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin çevresinin adım adım kuşatıldığını gösteren açık bir tablo ortaya koyuyor. Normal şartlarda birbirine benzemez ülkelerin bugün aynı yönde hareket ettiğini görüyoruz. "Aslan ceylan sırtlan ve zebranın aynı yöne koşmasının tek bir açıklaması vardır: orman yanıyor". Bu durum Türkiye'yi çevreleyen büyük bir planın işletildiğini gösteriyor.
Suriye'nin kuzeyinde ABD destekli bir PKK/PYD yapılanması, Türkiye'yi güney hattından kuşatmak üzere adım adım ilerletiliyor. Doğu Akdeniz'de Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fransa ve İsrail'in oluşturduğu blok; Türkiye'yi hem enerji koridorlarının hem de deniz yetki alanlarının dışına itme hedefiyle hareket ediyor. Lübnan ile Güney Kıbrıs arasındaki anlaşmalar dahi Ankara'yı kuşatma zincirinin başka bir halkası haline gelmiş durumda. Ege'de Yunanistan'ın silahlandırdığı adalar, Lozan'a aykırı olduğu halde fiiliyatta Türkiye'nin aleyhine bir oldubittiye dönüştürülüyor. Bugün Yunanistan'ın "donanma yerine füze rampaları kuracağız" şeklindeki açıklamaları da bu pervasızlığın ulaştığı noktayı gösteriyor.
Batı Trakya'da Türk azınlığı eğitimden dine kadar her alanda baskı altında tutuluyor; kendi müftüsünü bile seçemeyen bir toplum haline getiriliyor. Kafkasya'daki gelişmelere bakalım.
Zengezur Hattının (veya Koridoru) son dönemde yapılan antlaşmalar neticesinde "Trump Rotası olarak anılması İran, Ermenistan ve Rusya'yı rahatsız etti. Kendi aralarında Türkiye'nin aleyhine geliştirdiği yakınlaşmalar; Irak'ın kuzeyinde Kandil, Sincar ve Mahmur üçgenindeki PKK yapılanmaları… Tüm bunlar tesadüf değil; Türkiye'yi dört bir yandan sarmaya yönelik aynı büyük projenin parçalarıdır.
Bu tabloyu doğru okuyabilmek için Atatürk'ün dış politika mirasına dönüp bakmak gerekir. Atatürk, İkinci Dünya Savaşı'nın yaklaştığını sezdiğinde Türkiye'yi yalnızlaştırmak yerine çevresiyle güçlü bağlar kurmayı tercih etti. Batı'da Balkan Antantı'nı kurarak Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile ortak güvenlik çerçevesi oluşturdu; doğuda Sadabat Paktı ile İran, Irak ve Afganistan'la bölgesel dayanışma inşa etti. Bu sayede Türkiye, büyük savaşın eşiğinde yalnız kalan değil, çevresinde bir güven kuşağı oluşturan ülke haline geldi.
Atatürk'ün dış politikasının temel ilkesi açıktı: Türkiye hiçbir devletin yedeği olmayacak, ittifaklar Türkiye merkezli ve Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda şekillenecekti. Ne Batı'nın dümen suyuna girildi ne Doğu'nun gölgesine sığınıldı. Bu milli çizgi, bugün de Türkiye'nin en büyük ihtiyacı olan stratejik duruşu tarif ediyor.
Atatürk'ün bu politikayı uygularken ortaya koyduğu bazı örnekler, bugün daha iyi anlaşılmaktadır. O dönem Vatikan devlet olarak bile tanınmamıştı. Bunun nedeni Türkiye'deki azınlık meselelerinin hassasiyeti ve Papalığın bu alanlar üzerinden Türkiye'nin iç işlerine müdahale etme çabalarıydı. Cumhuriyet arşivindeki belgeler, Papalığın o dönemde Türkiye'nin menfaatleriyle örtüşmeyen faaliyetlerde bulunduğunu açıkça gösteriyor.
Bugün gelinen noktada ise bu hassasiyet önemli ölçüde kaybedilmiş görünmektedir.
Bir ülkenin gücü hamasetle değil, göstergelerle ölçülür. Bunların başında da pasaportun itibarı gelir. Ne yazık ki Türk pasaportunun değeri son yıllarda dramatik biçimde düşmüş, Avrupa ülkeleri vize başvurularını dahi kabul etmez hale gelmiştir. Birçok vatandaşın yalnızca başvuru için randevu bile alamadığı bir noktaya geldik. Bu tablo, devletin uluslararası arenadaki saygınlığındaki aşınmanın somut bir göstergesidir.
İçeride ise etnik ve mezhepsel ayrışmaların körüklendiği, kimlik siyaseti üzerinden toplumsal çatlakların büyütüldüğü, ekonomik sıkışmışlık nedeniyle halkın geçim derdine düştüğü bir dönem yaşanıyor. Geçinemeyen, beslenemeyen, geleceğe güvenle bakamayan bir toplumun devletine sahip çıkacak enerjiyi üretmesi mümkün değildir.
Türkiye'nin yeniden ayağa kalkabilmesi için Atatürk'ün dış politikadaki milli denge aklını, Prof. Dr. Haydar Baş'ın geliştirdiği Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projeleriyle birleştirmek zorundayız. Bu çizginin bugün temsilcisi Bağımsız Türkiye Partisi'dir. Hüseyin Baş'ın liderliğindeki genç, dinamik kadrolar; Haydar Baş'ın bıraktığı mirası günümüz koşullarına taşıyarak Türkiye'yi bu kuşatmadan çıkarabilecek bir perspektif sunuyor.
Bu nedenle 7 Aralık'ta Ankara'da yapılacak 9. Olağan Büyük Kongre, yalnızca bir parti toplantısı değil; Türkiye'nin geleceğine sahip çıkmak isteyen herkes için bir buluşma noktasıdır. Türkiye'nin bu karanlık tabloyu yarıp aydınlığa çıkabilmesi, milli devlet aklını yeniden iktidara taşıyacak iradenin güçlenmesiyle mümkündür.
- Atatürk’ün reddettiği ayine bugün devlet protokolü müsaade ediyor: Neden? / 05.12.2025
- Dini ve etnik cepheden yürüyen büyük operasyon / 04.12.2025
- Papa’nın Türkiye ziyareti: 1700 yıllık bir sembolik operasyon ve Lozan’ın sınandığı an / 01.12.2025
- Lozan’dan bugüne: ABD’nin yarım kalan hesabı ve yeni harita arayışı / 30.11.2025
- Emperyal dizaynın yeni perdesi ve Türkiye’yi bekleyen tehlike / 28.11.2025
- İmralı süreci ve ulus devletin kırılma noktası / 27.11.2025
- İmralı’ya ziyaret meşruiyet üretmez / 23.11.2025
- Vatandaşlık maaşının aslı ortada, çakması da… / 22.11.2025
- Kürt illeri söylemi, self determinasyon ve büyük oyun / 20.11.2025




















































































