"Onlar iman edip kalpleri Allah'ın zikri ile yatışanlardır. Dikkat edin kalpler ancak Allah'ın zikriyle doyar" (Ra'd-28) diye buyurur Rabbimiz. Peygamberimiz (s.a.a.) de, "Kalpten kalbe yol vardır" diye buyurur. Üstadımız Prof. Dr. Haydar Baş da, "Zeka insanın kendisi değildir. Zeka insanın kullandığı bir malzemedir. İnsan gönüldür gönül" diyerek dikkatleri gönül üzerine çeker.
Evet, bu makalemizde gönül üzerinde duracağız. Çünkü gönüllerde ciddi problemler var. İslam âleminin geldiği durumun ana sebebi; gönüller arasında olması gereken yollar, köprüler yıkılmış, tarumar edilmiş. Yöneteninden yönetilenine herkes ayrı telden çalıyor.
Esedoğullarından bir topluluk, bir kıtlık senesinde Medine'ye gelerek iman ettiklerini söylemişler ve Peygamberimize (s.a.a.), "Sana yüklerimiz ve ailelerimizle geldik. Seninle falan kabile gibi savaşmadık" demişler, sadaka istemişlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, onların kalpten tasdik etmediklerini, sadece dilden teslimiyetlerini belirttiklerini şöylece beyan buyurmuştur: "Bedeviler, 'iman ettik' dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama 'boyun eğdik' deyiniz. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Elçisine itaat ederseniz, Allah sizin işlerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok acıyandır." (Hucurat-14).
Efendimiz (s.a.a.) zamanında Esedoğullarına karşı konulan bu ölçü kıyamete kadar geçerlidir. Bugün müslümanlar olarak kendimizi hesaba çekmeli imanın gönüllerimize yerleşmesine gayret etmeliyiz.
Ben mü'minim demek bir iddiadır ama yine de bir seviyedir. Allah Teâlâ bizi bizden iyi bildiği için gerçek mü'min olmanın, kalbi doyurmanın yolunu Mü'minûn (mü'minler) suresinin ilk ayetlerinde bize şöyle açıklıyor: "Yalnız ve yalnız mü'minler kurtuluşa ereceklerdir. O mü'minler ki, namazlarını huşu içinde (gönüllerine indirerek) kılarlar. O mü'minler ki, boş işlerden, boş sözlerden yüz çevirirler. O mü'minler ki, zekât vermek için gayret ederler. O mü'minler ki, iffet ve namuslarını korurlar. O mü'minler ki, emanete ve verdikleri söze riayet ederler. O mü'minler ki, namazlarını korurlar, namazlarını hiç aksatmazlar."
Bütün bunları gerçekleştirirken sahabe ne kadar Peygambere muhtaçsa biz de bugün aynı şekilde O Peygambere ve Ehl-i Beyt'e muhtacız. Onlar bizim için en güzel örnekler, rol modellerdir. Allah'a ulaşmak için, O Peygamberi, o Allah dostlarını gönlümüze yerleştirmeliyiz. O sevda bizi Allah'a taşıyacaktır.
Bir kişi düşünün; sürekli bir Allah dostu ile beraber, diz dize ama gönlü başka alemlerde; neye yarar! Bir kişi de düşünün fiziken Allah dostundan çok uzaklarda ama gönlü hep onunla. Rabıta dediğimiz şey de bu değil midir?
Hz. Yusuf, babası Hz. Yakub'dan üç aylık yol uzakta ama Züleyha'nın teklifinden üç aylık yoldaki babasının manevi desteğiyle Allah'ın izniyle kurtuluyor: "And olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece Biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlaslı kullarımızdandı." (Yusuf-24).
Bir peygamber dahi ismet sıfatına sahip yani masum olmasına rağmen bir delille, bir burhanla kurtulabiliyorsa, biz hayli hayli öyle bir delile, örneğe, Allah dostuna muhtacız. Burada önemli olan da, fiziki birliktelik değil, gönülde bir olmak, gönlünde yaşamaktır. Ne mutlu gönlünü Allah'ın evi yapabilenler.
Gönül Kâbesinde buluşmak üzere…
- Gün bugündür / 28.04.2021
- Oruç paylaşmayı öğrenmektir / 20.04.2021
- Oruç kendini bilmektir / 13.04.2021
- İnsanoğlu robot değildir / 06.04.2021
- İlim amel etmeyi gerektirir / 30.03.2021
- Nefsimizi temize çıkarmayalım / 23.03.2021
- Kalbinde Allah iktidar olursa… / 15.03.2021
- Mirac edercesine yaşamak / 09.03.2021
- Asıl tehlike kuzunun kurda aşık olması / 02.03.2021