Çocukların aklı, zihni boş bir kağıt gibidir. Yaradılışları aslında iyiliğe daha yatkındır. Onlara kötülüğü öğreten çevrelerinde gördükleridir. Bu yüzden bu öğrenme süreçlerinde en yakınlarında bulunanlar, biz anne babalarız. Bu sebeple onların yanında konuştuğumuz her şeyin akıllarına kaydedildiğini unutmayalım!
Onlarla bir bilgiyi paylaşırken hazmedebilirler mi, süzgeçlerinden geçirebilirler mi, seçip alabilirler mi diye düşünmeliyiz. Doğru olan, onların süzmesi, seçmesi değil, bizim konuştuklarımızı seçerek, süzerek, dikkat ederek, kimisini kendimize saklayarak ayrıştırmamızdır.
Örneğin başkalarıyla olan yaralarımızı (bu akraba, arkadaş ya da komşu olabilir) çocuklara ancak sorun çözülünce yol gösterici olacak şekilde üstün körü bahsedebiliriz. Bilinmelidir ki, aile içinde sosyal hayatta sorunsuz yürüyen bir ilişki yok denecek kadar azdır.
Çocuklarla çevremizde olan sorunlarımızı konuşurken insan ilişkilerinin zamanla yara alabileceğini ve aynı zamanda tamir edilebileceğini anlatmak ve bu olguya güven oluşturmak gerekir. Çocuklar nasıl okulda, sokakta, maçta, oyunda arkadaşlarla kavga edip sonra kaldıkları yerden devam edebiliyorsa yetişkinlerde de sosyal hayatın bazen böyle devam edebileceğini izah etmek gerekir. Çünkü (şu dünyada yalnızca insan geçiciliğinin, faniliğinin farkında olan bir yaşam sürer) bu bilinçtir bizi kinden, nefretten beri tutabilen.
Geçici olduğunu bilmek insana hatasını kabullenmeyi, onunla yüzleşmeyi, bir şey yokmuş gibi devam etmenin karşıda bırakacağı izleri umursamayı, o izleri izale etmeyi öğretecektir. Ayrıca konunun başka bir yönü var ki, kendi frekanslarımız uymadı diye çocuklarımızı yeni bir insan tanımaktan mahrum etmiş oluyoruz. Belki de bizden daha iyi bir bağ kurma ihtimalini yok etmiş oluyoruz. Çünkü sağlam, samimi, asil bir sevgiye o kadar ihtiyacımız var ki hepimizin.
Bu yapay dünyada bizi gördüğü zaman parlayan bir çift göz görmeye hepimizin ihtiyacı var. Bizi yaşanılan sorunla ilgili açık konuşmaya iten şey belki de çocuğumuzu o insandan görebileceği zarardan koruma niyeti olabilir. Ancak zaten çocuklarımıza eğriyi doğruyu, güzeli, çirkini öğretebilirsek haklıyı ve haksızı görebilecek göz sahibi olurlar ve kendi seçimlerini doğru yaparlar. Aksi takdirde son zamanlarda geçerli bir tezmiş gibi görünen modern insan ilişkisizdir cümlesindeki fikri beslemiş oluruz. Her türlü ilişkisi, bağlantısı, sosyal ağı var olan ama insanla muhabbeti sohbeti saygı duyacağı hatıraları hakiki sevgisi insan tanıma gayesi olmayan gerçek bir ilişkiden bağdan aile bağlarından habersiz yaşayan karşıdakini tüketip yerine yenisini arayan çok kolay insan harcayabilen insan modern prototipleri ortaya çıkarmak istemiyorsak çocuklarımızla ne konuştuğumuza, nasıl konuştuğumuza dikkat etmeliyiz.
- FATIMA MELEK ÖZYER: Haydar Baş: Bir davanın adı / 15.04.2025
- ÇİĞDEM PALA: Açık mektup / 14.04.2025
- SEÇİL DAMLA KAYAALP - Öğrenme / 08.03.2025
- BURHAN BORAN: Deprem / 27.02.2025
- FATİH HAYDAR GÜNER - Maarif yüzyılı mı, masallar yüzyılı mı? / 20.02.2025
- FATİH HAYDAR GÜNER - Parayı kim basarsa düzeni o kurar / 19.02.2025
- FATİH HAYDAR GÜNER - Petro-Dolar Tuzağından Kurtuluş: Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Vizyonu / 18.02.2025
- AYŞE ZIVALI: Hoca Atatürk / 08.02.2025
- OZANCAN DERNEK /Efendi kim, köle kim? / 17.01.2025