‘Helâl de bellidir, haram da bellidir’
Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Helâl de haram da açıktır. Bu ikisinin arasında yer alan şeylerse şüphelidirler. Şüpheli şeyleri terk eden kimse haramlardan kurtulmuş olur. Şüpheli şeylere uyanlar ise haramları işlemek durumunda kalırlar. Bilmedikleri bir yönden helak olup giderler”
10.06.2024 11:50:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Ömer b. Hanzala şöyle rivayet eder:
Ebu Abdullah (Ca'fer Sâdık aleyhisselâm)'a sordum ki: "Bizim ashabımızdan iki adam, bir borç veya miras yüzünden tartışırlarsa ve sonunda sultana veya kadılara başvururlarsa, bu onlar için helâl olur mu?"
Buyurdu ki: "Kim hak veya bâtıl için onların hükmüne başvurursa, hiç kuşkusuz tağutun hükmüne başvurmuş olur. Bunların verdiği hükme dayanarak bir şeyi almak, kişinin tartışılmaz hakkı da olsa, bir haramı almak gibidir. Çünkü kişi, tağutun hükmü sonucu onu almış olur. Oysa Allah, tağutun hükmüne karşı gelip reddedilmesini emretmiştir: 'Tağutun hükmüne başvurmak istiyorlar. Hâlbuki onu inkâr etmeleri emredilmişti.' (Nisa, 60)."
Dedim: "Peki, aralarında ihtilaf bulunan bu iki arkadaşımız ne yapsınlar?"
Dedi: "O zaman sizden olup da bizim hadislerimizi rivayet etmiş, helâlimizi, haramımızı bilmiş ve verdiğimiz hükümleri tanımış kişiye başvursunlar. Eğer o kişi bir hüküm verirse buna razı olsunlar. Ben onu sizin başınıza hâkim olarak tayin ettim. Bu kişi bizim verdiğimiz hüküm doğrultusunda hüküm verdiği halde ihtilaflı kişilerden biri onun verdiği hükmü kabul etmezse, Allah'ın hükmünü hafife almış ve bizi de reddetmiş sayılır. Bizi reddeden de Allah'ı reddetmiş olur ki, bu da Allah'a ortak koşmak kadar ağır bir suçtur."
Dedim: "Eğer bu iki adamın her biri, ashabımızdan birisinin hakemliğini istese ve bunların vereceği hükme razı olacaklarını ifade etseler, sonra bunlar da sizin hadislerinizin ihtilafından dolayı farklı hükümler verseler ne yapmak gerekir?"
Dedi: "En âdil, en fakih, hadis rivayetinde en doğru ve en muttaki olanının hükmü benimsenir, diğerinin vereceği hükme iltifat edilmez."
Dedim: "Şayet bu iki adam bizim arkadaşlar tarafından hoşnutlukla kabul edilen, biri diğerinden üstün tutulmayacak kadar sevilip sayılan kimseler iseler ne yapmak gerekir?"
Dedi: "Verdikleri hükmün dayanağı olan ve bizden aktarılan hadise bakılır. Bu hadislerden dostlarımızın üzerinde ittifak ettikleri rivayet esas alınır ve dostlarımız arasında meşhur olmayan, şaz olan rivayet bir kenara bırakılır. Çünkü üzerinde ittifak edilen bir şeyde ihtilaf olmaz. Olgular üç kısma ayrılır: Birinin doğruluğu apaçıktır, uyulur. Birinin eğriliği apaçıktır, sakınılır. Biri ise, doğruluğu ve eğriliği belli olmayacak kadar karışık ve içinden çıkılmazdır. Böyle bir olgunun bilgisi Allah Azze ve Celle ve Resulü (sallallahu aleyhi ve âlihi)'ye bırakılır.
Resûlullah şöyle buyurmuştur: Helâl de haram da açıktır. Bu ikisinin arasında yer alan şeylerse şüphelidirler. Şüpheli şeyleri terk eden kimse haramlardan kurtulmuş olur. Şüpheli şeylere uyanlar ise haramları işlemek durumunda kalırlar. Bilmedikleri bir yönden helak olup giderler."
Ebu Abdullah (Ca'fer Sâdık aleyhisselâm)'a sordum ki: "Bizim ashabımızdan iki adam, bir borç veya miras yüzünden tartışırlarsa ve sonunda sultana veya kadılara başvururlarsa, bu onlar için helâl olur mu?"
Buyurdu ki: "Kim hak veya bâtıl için onların hükmüne başvurursa, hiç kuşkusuz tağutun hükmüne başvurmuş olur. Bunların verdiği hükme dayanarak bir şeyi almak, kişinin tartışılmaz hakkı da olsa, bir haramı almak gibidir. Çünkü kişi, tağutun hükmü sonucu onu almış olur. Oysa Allah, tağutun hükmüne karşı gelip reddedilmesini emretmiştir: 'Tağutun hükmüne başvurmak istiyorlar. Hâlbuki onu inkâr etmeleri emredilmişti.' (Nisa, 60)."
Dedim: "Peki, aralarında ihtilaf bulunan bu iki arkadaşımız ne yapsınlar?"
Dedi: "O zaman sizden olup da bizim hadislerimizi rivayet etmiş, helâlimizi, haramımızı bilmiş ve verdiğimiz hükümleri tanımış kişiye başvursunlar. Eğer o kişi bir hüküm verirse buna razı olsunlar. Ben onu sizin başınıza hâkim olarak tayin ettim. Bu kişi bizim verdiğimiz hüküm doğrultusunda hüküm verdiği halde ihtilaflı kişilerden biri onun verdiği hükmü kabul etmezse, Allah'ın hükmünü hafife almış ve bizi de reddetmiş sayılır. Bizi reddeden de Allah'ı reddetmiş olur ki, bu da Allah'a ortak koşmak kadar ağır bir suçtur."
Dedim: "Eğer bu iki adamın her biri, ashabımızdan birisinin hakemliğini istese ve bunların vereceği hükme razı olacaklarını ifade etseler, sonra bunlar da sizin hadislerinizin ihtilafından dolayı farklı hükümler verseler ne yapmak gerekir?"
Dedi: "En âdil, en fakih, hadis rivayetinde en doğru ve en muttaki olanının hükmü benimsenir, diğerinin vereceği hükme iltifat edilmez."
Dedim: "Şayet bu iki adam bizim arkadaşlar tarafından hoşnutlukla kabul edilen, biri diğerinden üstün tutulmayacak kadar sevilip sayılan kimseler iseler ne yapmak gerekir?"
Dedi: "Verdikleri hükmün dayanağı olan ve bizden aktarılan hadise bakılır. Bu hadislerden dostlarımızın üzerinde ittifak ettikleri rivayet esas alınır ve dostlarımız arasında meşhur olmayan, şaz olan rivayet bir kenara bırakılır. Çünkü üzerinde ittifak edilen bir şeyde ihtilaf olmaz. Olgular üç kısma ayrılır: Birinin doğruluğu apaçıktır, uyulur. Birinin eğriliği apaçıktır, sakınılır. Biri ise, doğruluğu ve eğriliği belli olmayacak kadar karışık ve içinden çıkılmazdır. Böyle bir olgunun bilgisi Allah Azze ve Celle ve Resulü (sallallahu aleyhi ve âlihi)'ye bırakılır.
Resûlullah şöyle buyurmuştur: Helâl de haram da açıktır. Bu ikisinin arasında yer alan şeylerse şüphelidirler. Şüpheli şeyleri terk eden kimse haramlardan kurtulmuş olur. Şüpheli şeylere uyanlar ise haramları işlemek durumunda kalırlar. Bilmedikleri bir yönden helak olup giderler."