İcmal dergisinin Şubat 2021 sayısında yayınlanan yazımız şöyle:
Sosyoloji alanında çalışan uzmanlar mutlaka bu meseleyi masaya yatırıp, mercek altına alarak derinlemesine incelemelidirler; bir toplum, toplumu oluşturan kitleler nasıl olur da itiraz kabiliyetlerini kaybederek dayatılan her şeyi hazmetme çukuruna yuvarlanırlar?
Bir toplum, toplumu meydana getiren kitleler nasıl olur, hangi ikna odalarında muhtelif damıtma ameliyelerine tabi tutulur da, mutlaka zararlarına olan, günlerini ve geleceklerini ipotek altına alan adımlara, adamlara ve düzenlemelerine "başım gözüm üstüne" diyerek teslim olurlar?
Başına vurup ekmeğini elinden alanlara, sofrasından çoluk-çocuğunun lokmasını ve zeytinini çalanlara, elindeki işini ve evindeki aşını kaybettirenlere "Allah razı olsun, iyi ki varsınız" dedirten hangi saiktir, hangi etkendir, kullanılan hangi araçtır?
Sürekli yanlış yapanların, sürekli yanlış adım ve yanlış imza atarak devlet hazinesinin ve millet kesesinin erimesine sebep olanların, söylemlerinde dini terimler ve kavramlar kullanmaları nasıl oluyor da bütün bu yanlışlarının üstünü örtebiliyor, nasıl oluyor da kitlelerin gözlerini boyayabiliyor?
Nasıl oluyor da, toplumları ve kitleleri diriltecek bir nefes, bir ses ve soluk olması gereken dini kavram ve terimler, toplumu ve kitleleri umursamaz, vurdum duymaz ve "dünya yansa bir bağ otu yanmaz" vaziyetine sokuyor ve adeta uyuşturucu olarak kullanılıyor?
Haydi diyelim ki, geleceklerinin ipotek altına alınması, torunlarının torunlarına astronomik rakamlarla borçlar çıkarılması kitleleri uyandıramıyor, diyelim ki ileriye dönük derin hesaplamalar yapamıyorlar fakat nasıl oluyor da bizzat kendi ceplerindekinin, kendi ellerindeki ve evlerindekinin, kendi köy ve kentlerindekinin günden güne erimesi karşısında yine dönüp; "Allah razı olsun, iyi ki varsınız" diyebiliyorlar?
Sosyoloji uzmanlarının mutlaka bu konularda hassaten ve derhal çalışmaları gerekmektedir.
Aklı başında insanlar, aklını iyi kullanan, başını iki elinin arasına alıp düşünen, elini vicdanına koyup tefekküre dalan insanlar yaşanan bu hayatı, toplumda olup-bitenleri cesaretle sorguluyor, ibretle seyrediyor ve "bu yaşananlar hedeflerimiz arasında mıydı?" diye sorup duruyorlar.
Daha önce olduğu gibi yine bal tutanlar parmaklarını yalamakla kalmayıp kavanozlara balıklama dalacak idiyseler, yine milletin yüzde doksanının payına arıların zehirli iğneleri düşecek idiyse bunca mücadeleye ne gerek vardı?
Kırk yıllık, elli yıllık bir mücadelenin sonunda, kılı kırk yararak, kırk dereden su taşıyarak iyi insan yetiştirmek ve örnek toplum oluşturmak için koşuşturmaların sonucunda hedeflenen, günümüzdeki insan tipi ve mevcut toplum modeli miydi?
Yöneticiler ile yönetilenler arasındaki uçurumun günden güne derinleşmesi, yönetici kadronun akıl almaz israflara dalması ve halkın büyük bir kesimine sürekli kemer sıkma görevi düşmesi sıkıştıkça hep başvurduğunuz dinin emri midir, tarihi tecrübelerin gereği midir yoksa "evvel yok idi iş bu rivayet yeni çıktı" vaziyetleri midir?
İktidarın nimetleri paylaşılırken ilk aranıp sorulanlar, eş-dost, akraba ve yandaş çevreler olurken, iktidarın yanlışları yüzünden oluşan külfetlerin paylaşımına sıra gelince "yetiş ey millet" uygulamaları haddinden fazla trajikomik kaçmıyor mu?
Gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduran ve her biri yürek yakan, vicdanları sızlatan ve hemen herkese "bu kadar da olur mu, bütün bunlar bizim ülkemizde mi oluyor?" sorularını sordurtan can yakıcı ve yüz kızartıcı haberler hangi aksaklıkların ve eksikliklerin neticeleridir?
Bir türlü önüne geçilemeyen ve her gün artarak, her ay ve her yıl artarak devam eden kadın cinayetleri, yaşanan aile dramları hangi yanlış adımların ve hangi aksak uygulamaların sonucudur?
Çilekeş insanımız hemen her dönemde, çileye ve meşakkate talip olarak, yokluğa-yoksulluğa sabrederek, senenin dört mevsiminde omuzlarına çöken tüm sıkıntılara tahammül ederek varsa kendi çocuklarını, yoksa komşunun, akrabanın, arkadaşın çocuklarını yetiştirmek için adeta gönüllü seferberlik ilan etmesinin semeresi mevcut hayat standartları, mevcut anlayış ve algılayış biçimi mi olmalıydı?
Bütün zorluklara katlanarak okutulan, çeşitli akademik unvanlara kavuşturulan ilim insanları, geriye dönüp kendi ebeveynlerine, kendi akrabalarına, dolayısıyla her hal ve şartta borçlu oldukları kendi toplumlarına gerçekleri anlatma, tehlikelere karşı uyarma vazifelerini ihmal ettikleri yetmezmiş gibi bir de kalkıp yöneticilerin haksız-hukuksuz ve adaletsiz uygulamalarına fetva üretmeleri insanımızı derinden yaralamaktadır. (devam edecek…)
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025