'İhtiyaç olmadığı yerde asla konuşmazdı'
Hind b. Ebu Hale, Resûlullah (s.a.v.) hakkında buyurdu ki: “Hz. Peygamber sürekli mahzun ve düşünceliydi, rahat ve huzuru yoktu, ihtiyaç olmadığı yerde asla konuşmazdı, tartılı ve ölçülü konuşurdu, ne az ve ne de çok konuşurdu, sözleri sağlamdı, basit ve çirkin söz söylemezdi”
05.12.2023 14:15:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Hasan (a.s) şöyle buyurdu:
Hz. Peygamber'i sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden dayım Hind b. Ebu Ha- le'ye, "Bana O'nun sözlerini anlat" dedim.
Şöyle dedi: "Hz. Peygamber sürekli mahzun ve düşünceliydi, rahat ve huzuru yoktu, ihtiyaç olmadığı yerde asla konuşmazdı, tartılı ve ölçülü konuşurdu, ne az ve ne de çok konuşurdu, sözleri sağlamdı, basit ve çirkin söz söylemezdi. Başkalarının ne kadar az da olsa nimet ve muhabbetini büyük görürdü. Onlardan hiçbir şeyi kınamazdı, yiyeceklerden hiç birini ne över ne de beğenmezlikte bulunurdu, dünya onu kızdıramazdı; hak söz konusu olunca hakkı üstün kılarak herkese tanıtıyor, hiçbir şey gazabı karşısında dayanamıyordu. İşaret için bütün eliyle işaret ediyor, şaşkınlık anında ellerini çeviriyorlardı. Sohbet esnasında sağ elini sol eline yaklaştırıyor, sağ baş parmağıyla sol elin ayasına vuruyordu. Gazap anında kızgınlıkla yüzünü çeviriyor, mutluluk anında gözlerini yere çeviriyordu. Gülmesi daha çok tebessümdü, oldukça güzel tebessüm ediyor, gülerken beyaz dişleri gözüküyordu."
İmam Hasan (a.s) şöyle diyor: "Bu hadisi bir müddet Hüseyin'den (a.s) gizledim, sonra ona söyledim sonra benden önce onun da sorduğunu öğrendim, daha sonra Hüseyin'in, Hz. Peygamber'in girişi, çıkışı, oturuşu ve şekli hakkında babasına da sorduğunu ve tüm her şeyi ondan öğrendiğini fark ettim."
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
Babamdan, Hz. Peygamber'in girişi hakkında sordum, şöyle buyurdu: "Hz. Peygamber'in girişi serbestti, eve gidince vaktini üçe ayırıyordu. Bir bölümünü Allah-u Teâlâ'ya, bir bölümünü ailesine, bir bölümünü ise kendisine ayırıyordu, kendisiyle ilgili bölümü de iki ayırıyor, bir bölümünü halka tahsis ediyordu, evvela seçkin insanlar giriyor, sonra da halkla görüşüyordu. Onlar hakkında hiçbir şeyini esirgemiyordu. Ümmete ayırdığı bölüm hakkındaki âdeti de fazilet ehline dindeki faziletleri ölçüsünce izin vererek başkalarına tercih etmesiydi.
Onlardan bazısının bir, bazısının iki, bazısınınsa daha fazla ihtiyacı vardı. Onlara ihtiyacını veriyor ve onları, kendilerinin ve ümmetin ıslahına neden olan (bu cümleden hal ve hatırlarını sorma ve kendilerine lazım olan bilgileri verme) işleriyle meşgul ediyor ve şöyle buyuruyordu: 'Hazır olanlar, olmayanlara duyursun, kim bana ulaşamıyorsa, ihtiyacı olduğunu iletsin. Zira her kim hakime ihtiyacını ulaştıramayan bir muhtacın ihtiyacını hakime ulaştırırsa Allah da kıyamet gününde onun ayağını sabit kılar, kaydırmaz.'
Hz. Peygamber'in huzurunda sadece bu konular söz konusu ediliyor ve hiç kimseden bunun dışında bir şey kabul etmiyorlardı. Yanına gelenler eli dolu, dini bilen ve başkalarını hidayet edebilen kimseler olarak ayrılıyordu."
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:
Hz. Peygamber'in çıkışı ve çıktıktan sonra neler yaptığı hakkında babama sordum, şöyle buyurdular: "Hz. Peygamber kendisini ilgilendiren hususlar dışında ağzını açmazdı. İnsanlarla ülfet eder, hiç kimseyi kendinden uzaklaştırmazdı. Her kavmin büyüğünü o kavmin başkanı karar kılıyordu. İnsanlardan güzel yüzlülüğünü ve güzel ahlakını esirgemeden sakınırdı. Ashabını sorar, onları yoklardı. İnsanlar arasındaki ilişkileri sorardı. İfrat ve tefrite düşmeden iyiliği över, teyit eder, kötülüğü ise kötüler ve değersiz kılardı. İşlerinde orta yolu takip eder ve değişmez bir yapıya sahiptir. İnsanlar gaflete düşmesin veya usanmasın diye sürekli dikkatli davranırdı. Halktan asla geri kalmaz ve haktan ileri gitmezdi. Hz. Peygamber'in etrafındakiler en hayırlı, hayır sahibi kimselerdi. Hz. Peygamber'e göre en üstün ve yüce şey herkese hayrının dokunmasıydı. Başkalarının dertleriyle dertlenenlerin ve başkalarına yardım edenlerin peygamber nezdinde büyük bir makamı vardı."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh)
Hz. Peygamber'i sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden dayım Hind b. Ebu Ha- le'ye, "Bana O'nun sözlerini anlat" dedim.
Şöyle dedi: "Hz. Peygamber sürekli mahzun ve düşünceliydi, rahat ve huzuru yoktu, ihtiyaç olmadığı yerde asla konuşmazdı, tartılı ve ölçülü konuşurdu, ne az ve ne de çok konuşurdu, sözleri sağlamdı, basit ve çirkin söz söylemezdi. Başkalarının ne kadar az da olsa nimet ve muhabbetini büyük görürdü. Onlardan hiçbir şeyi kınamazdı, yiyeceklerden hiç birini ne över ne de beğenmezlikte bulunurdu, dünya onu kızdıramazdı; hak söz konusu olunca hakkı üstün kılarak herkese tanıtıyor, hiçbir şey gazabı karşısında dayanamıyordu. İşaret için bütün eliyle işaret ediyor, şaşkınlık anında ellerini çeviriyorlardı. Sohbet esnasında sağ elini sol eline yaklaştırıyor, sağ baş parmağıyla sol elin ayasına vuruyordu. Gazap anında kızgınlıkla yüzünü çeviriyor, mutluluk anında gözlerini yere çeviriyordu. Gülmesi daha çok tebessümdü, oldukça güzel tebessüm ediyor, gülerken beyaz dişleri gözüküyordu."
İmam Hasan (a.s) şöyle diyor: "Bu hadisi bir müddet Hüseyin'den (a.s) gizledim, sonra ona söyledim sonra benden önce onun da sorduğunu öğrendim, daha sonra Hüseyin'in, Hz. Peygamber'in girişi, çıkışı, oturuşu ve şekli hakkında babasına da sorduğunu ve tüm her şeyi ondan öğrendiğini fark ettim."
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
Babamdan, Hz. Peygamber'in girişi hakkında sordum, şöyle buyurdu: "Hz. Peygamber'in girişi serbestti, eve gidince vaktini üçe ayırıyordu. Bir bölümünü Allah-u Teâlâ'ya, bir bölümünü ailesine, bir bölümünü ise kendisine ayırıyordu, kendisiyle ilgili bölümü de iki ayırıyor, bir bölümünü halka tahsis ediyordu, evvela seçkin insanlar giriyor, sonra da halkla görüşüyordu. Onlar hakkında hiçbir şeyini esirgemiyordu. Ümmete ayırdığı bölüm hakkındaki âdeti de fazilet ehline dindeki faziletleri ölçüsünce izin vererek başkalarına tercih etmesiydi.
Onlardan bazısının bir, bazısının iki, bazısınınsa daha fazla ihtiyacı vardı. Onlara ihtiyacını veriyor ve onları, kendilerinin ve ümmetin ıslahına neden olan (bu cümleden hal ve hatırlarını sorma ve kendilerine lazım olan bilgileri verme) işleriyle meşgul ediyor ve şöyle buyuruyordu: 'Hazır olanlar, olmayanlara duyursun, kim bana ulaşamıyorsa, ihtiyacı olduğunu iletsin. Zira her kim hakime ihtiyacını ulaştıramayan bir muhtacın ihtiyacını hakime ulaştırırsa Allah da kıyamet gününde onun ayağını sabit kılar, kaydırmaz.'
Hz. Peygamber'in huzurunda sadece bu konular söz konusu ediliyor ve hiç kimseden bunun dışında bir şey kabul etmiyorlardı. Yanına gelenler eli dolu, dini bilen ve başkalarını hidayet edebilen kimseler olarak ayrılıyordu."
İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:
Hz. Peygamber'in çıkışı ve çıktıktan sonra neler yaptığı hakkında babama sordum, şöyle buyurdular: "Hz. Peygamber kendisini ilgilendiren hususlar dışında ağzını açmazdı. İnsanlarla ülfet eder, hiç kimseyi kendinden uzaklaştırmazdı. Her kavmin büyüğünü o kavmin başkanı karar kılıyordu. İnsanlardan güzel yüzlülüğünü ve güzel ahlakını esirgemeden sakınırdı. Ashabını sorar, onları yoklardı. İnsanlar arasındaki ilişkileri sorardı. İfrat ve tefrite düşmeden iyiliği över, teyit eder, kötülüğü ise kötüler ve değersiz kılardı. İşlerinde orta yolu takip eder ve değişmez bir yapıya sahiptir. İnsanlar gaflete düşmesin veya usanmasın diye sürekli dikkatli davranırdı. Halktan asla geri kalmaz ve haktan ileri gitmezdi. Hz. Peygamber'in etrafındakiler en hayırlı, hayır sahibi kimselerdi. Hz. Peygamber'e göre en üstün ve yüce şey herkese hayrının dokunmasıydı. Başkalarının dertleriyle dertlenenlerin ve başkalarına yardım edenlerin peygamber nezdinde büyük bir makamı vardı."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.