İmam Ali’nin emirnamesi -6-
Mısır'a vali tayin ettiği Malik el-Eşter'e yazdığı emirnamesidir
15.07.2025 13:27:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Mısır'a vali tayin ettiği Malik el-Eşter'e yazdığı emirnamesidir.
Halkından uzun müddet gizlenme. Çünkü valinin raiyetinden gizlenmesi, halkı sıkınaya sokan işlerdendir ve işlerdeki bilgisinin azlığına delalet eder.
Onlardan gizlenmek birçok şeyi bilmelerine engel olur, onların gözüne büyük şeyler küçük; küçük şeyler büyük görünür, iyilik kötü görünür; kötülük güzel görünür; sonuçta hakla batıl birbirine karışır.
Vali de bir insandır; halkla görüşmedikçe onların halini bilemez, kendisine gizli kalanları göremez. Halkın, kendisiyle doğrunun yalandan ayrıldığı alametleri yoktur.
Sen iki halden biri üzeresin; hakkı uygulamada eh' açık ve cömertsin, o halde neden halktan gizlenip ödemen gereken bir tarzdan veya yapman gereken bir iyilikten kaçınasın?
Ya da cimri ve dar görüşlü birisin; bu durumda da halk seni görünce ümidini keser ve ihtiyaçlarını istemekten vazgeçer. Üstelik halkın sana zahmet vermeyen şikâyetlerinin çoğu, ya bir zulme uğradığından yahut muamelede insaf istediğindendir.
Sonra valinin, kendi reyleriyle hareket eden, zulüm işleyen, muamelede insafları az olan, adaleti gözetmeyen bazı yakınları vardır, bunların sebeplerini yok ederek köklerini kopar. Yakınlarından hiç birine bir arazi verme.
Sakın sana yakınlıkları sebebiyle sudaki payları veya ortak yapmaları gereken işlerinde komşu arazilerin sahiplerine zarar verecek ve zahmetlerini onların üzerine atacak bir antlaşma yapmasınlar.
Bunun faydası, lezzeti onlara; vebalini ise dünya ve ahirette sana kalır. Yakın olsun, uzak olsun hak edene hakkını ver, bu konuda sabırlı ol, ecrini Allah verir.
Her ne kadar adaleti uygulamada yakınların zarar da görse, sonu övülmüş olan bu iş sana ağır da gelse, sen yine işin sonuna bak!
Halkın, zulüm yaptığını zannederse; mazereti açıkça söyleyerek kendini bu zandan kurtar. Bu iş nefsin için bir riyazet ve halka karşı bir yumuşaklıktır. Özür getirmekle, hem kendi hedefine ulaşırsın, hem de onların hak yolda sebat etmelerini sağlarsın.
Düşmanın, sizi Allah'ın hoşnutluğuna ulaştıracak barış teklif ederse, kabul et. Çünkü barışta ovdun için huzur ve genişlik; sıkıntıların için rahatlık ve kurtuluş; şehirlerin için emniyet vardır.
Fakat barış yaptıktan sonra düşmanına karşı her yönüyle uyanık ol, ondan kork ve tetikte bulun; çünkü düşman, çoğu kez yaklaşarak gafil olmanı bekler.
Öyleyse tedbirini al, bu hususta hüsn-ü zan beslemeyi de bir kenara bırak. Düşmanınla bir anlaşma yaptığın veya onu zimmetin altına aldığın zaman ahdine vefalı ol; eminliğinle verdiğin zimmete riayet et.
Verdiğin sözlere, haklara kendini kalkan yap. Çünkü arzularının farklılığına, görüşlerinin kopukluğuna, bölük pörçük oluşuna rağmen insanların, Allah'ın farz kıldığı şevlerden ahitlere vefalı olmak gibi saygı gösterdikleri, üzerinde şiddetle birleştikleri başka bir şey yoktur.
Hatta müşrikler bile kendi aralarında buna riayet etmişler, sözünde durmamanın kötü sonuçlarını görmüşlerdi. O halde zimmetine ihanet etme, ahdine vefasızlık etme, düşmanını sözle kandırma.
Çünkü cahil ve asi olandan başkası, Allah'a karşı böyle bir cürette bulunmaz. Allah, ahdini ve zimmetini rahmetiyle kulları arasında bir güvenlik; dokunulmasını yasakladığı, herkesin yerleşeceği ve herkesin civarına koştuğu haremi kılmıştır.
Onu bozmak, ona ihanet etmek, ona hile katmak olmaz. Bahanelerle bozulacak anlaşmayı yapma, pekiştirip belgeledikten sonra, bozmak için bir çok anlama gelen muğlâk ifadelere dayanma. Devam edecek Nehc'ül Belaga Mektuplar 53
Halkından uzun müddet gizlenme. Çünkü valinin raiyetinden gizlenmesi, halkı sıkınaya sokan işlerdendir ve işlerdeki bilgisinin azlığına delalet eder.
Onlardan gizlenmek birçok şeyi bilmelerine engel olur, onların gözüne büyük şeyler küçük; küçük şeyler büyük görünür, iyilik kötü görünür; kötülük güzel görünür; sonuçta hakla batıl birbirine karışır.
Vali de bir insandır; halkla görüşmedikçe onların halini bilemez, kendisine gizli kalanları göremez. Halkın, kendisiyle doğrunun yalandan ayrıldığı alametleri yoktur.
Sen iki halden biri üzeresin; hakkı uygulamada eh' açık ve cömertsin, o halde neden halktan gizlenip ödemen gereken bir tarzdan veya yapman gereken bir iyilikten kaçınasın?
Ya da cimri ve dar görüşlü birisin; bu durumda da halk seni görünce ümidini keser ve ihtiyaçlarını istemekten vazgeçer. Üstelik halkın sana zahmet vermeyen şikâyetlerinin çoğu, ya bir zulme uğradığından yahut muamelede insaf istediğindendir.
Sonra valinin, kendi reyleriyle hareket eden, zulüm işleyen, muamelede insafları az olan, adaleti gözetmeyen bazı yakınları vardır, bunların sebeplerini yok ederek köklerini kopar. Yakınlarından hiç birine bir arazi verme.
Sakın sana yakınlıkları sebebiyle sudaki payları veya ortak yapmaları gereken işlerinde komşu arazilerin sahiplerine zarar verecek ve zahmetlerini onların üzerine atacak bir antlaşma yapmasınlar.
Bunun faydası, lezzeti onlara; vebalini ise dünya ve ahirette sana kalır. Yakın olsun, uzak olsun hak edene hakkını ver, bu konuda sabırlı ol, ecrini Allah verir.
Her ne kadar adaleti uygulamada yakınların zarar da görse, sonu övülmüş olan bu iş sana ağır da gelse, sen yine işin sonuna bak!
Halkın, zulüm yaptığını zannederse; mazereti açıkça söyleyerek kendini bu zandan kurtar. Bu iş nefsin için bir riyazet ve halka karşı bir yumuşaklıktır. Özür getirmekle, hem kendi hedefine ulaşırsın, hem de onların hak yolda sebat etmelerini sağlarsın.
Düşmanın, sizi Allah'ın hoşnutluğuna ulaştıracak barış teklif ederse, kabul et. Çünkü barışta ovdun için huzur ve genişlik; sıkıntıların için rahatlık ve kurtuluş; şehirlerin için emniyet vardır.
Fakat barış yaptıktan sonra düşmanına karşı her yönüyle uyanık ol, ondan kork ve tetikte bulun; çünkü düşman, çoğu kez yaklaşarak gafil olmanı bekler.
Öyleyse tedbirini al, bu hususta hüsn-ü zan beslemeyi de bir kenara bırak. Düşmanınla bir anlaşma yaptığın veya onu zimmetin altına aldığın zaman ahdine vefalı ol; eminliğinle verdiğin zimmete riayet et.
Verdiğin sözlere, haklara kendini kalkan yap. Çünkü arzularının farklılığına, görüşlerinin kopukluğuna, bölük pörçük oluşuna rağmen insanların, Allah'ın farz kıldığı şevlerden ahitlere vefalı olmak gibi saygı gösterdikleri, üzerinde şiddetle birleştikleri başka bir şey yoktur.
Hatta müşrikler bile kendi aralarında buna riayet etmişler, sözünde durmamanın kötü sonuçlarını görmüşlerdi. O halde zimmetine ihanet etme, ahdine vefasızlık etme, düşmanını sözle kandırma.
Çünkü cahil ve asi olandan başkası, Allah'a karşı böyle bir cürette bulunmaz. Allah, ahdini ve zimmetini rahmetiyle kulları arasında bir güvenlik; dokunulmasını yasakladığı, herkesin yerleşeceği ve herkesin civarına koştuğu haremi kılmıştır.
Onu bozmak, ona ihanet etmek, ona hile katmak olmaz. Bahanelerle bozulacak anlaşmayı yapma, pekiştirip belgeledikten sonra, bozmak için bir çok anlama gelen muğlâk ifadelere dayanma. Devam edecek Nehc'ül Belaga Mektuplar 53
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.