İmam Musa el-Kâzım'ın (a.s.) olağanüstü, aynı zamanda onu başkalarından farklı kılan gücünün bir tezahürü de normal eğitim yöntemleri dışında, tamamen İlahi ilham sonucu her dili biliyor olmasıydı. Kendisinin Etiyopya dilini, Çince ve Farsça'yı anadili gibi konuştuğu bilinmektedir. Çince'yi bilmek ile beraber, her Çinli'nin aynı dili konuşmadığını bilmektedir. Çince'nin lehçeleri birbirinden çok farklıdır. Bu lehçelerin temeli on dört tanedir. Öyle ki şu anda bile devlet kanallarında, belgesellerde hatta ortak yayınlarda konuşma dili anlaşılmadığı için resmi yazı dili ile altyazı geçilir. İmam, bu ayrıntıyı bile bilmektedir.
Ebu Basir anlatıyor:
İmam Musa Kazım'ın (a.s) yanına gittim. Çok geçmeden içeri Horasanlı bir adam girdi. Horasanlı adam Arapça konuştu İmam (a.s.) ona Farsça cevap verdi. Bunun üzerine Horasanlı adam dedi ki: "Allah sana iyilik versin. Ana dilimle konuşmamı engelleyen tek şey senin o dili bilmediğini sanmamdı."
Buyurdu ki: "Subhanallah! Eğer sana güzel ve anlaşılır şekilde cevap veremeyeceksem senden nasıl üstün olabilirim?"
Sonra şöyle buyurdu: "Ey Ebu Muhammed! Hiçbir insanın dili İmam'dan saklı kalmaz. Kuşların, hayvanların ve diğer bütün canlıların dili de. İmam bununla bilinir. Eğer birinde bu hasletler yoksa o İmam olamaz." (Kurbu'l-Esnad, s.265 h: 1263; Biharu'l-Envar: 25/133; İsbatu'l-Hudat, 5/535 h: 72).
Ebu Hamza'nın şöyle dediği rivayet edilir:
Bir gün Ebu'l-Hasan Musa'nın (a.s.) yanındaydım. Birden içeri onun için satın alınmış otuz köle girdi. İçlerinden bir delikanlı (güzel biriydi) anlamadığım bir dilden bir şeyler söyledi. İmam Musa (a.s.) onun diliyle ona cevap verdi. Delikanlı şaşırdı, oradaki herkes şaşırdı. Onun dillerini anlamadığını sanıyorlardı. İmam Musa (a.s) ona dedi ki: "Ben sana bir miktar para vereceğim. Sen onlardan her birine otuz dirhem ver."
Dışarı çıkarlarken birbirlerine şöyle diyorlardı: "Bu adam bizim dilimizi bizden daha iyi konuşuyor. Bu, Allah'ın bize bahşettiği bir nimettir."
Onlar çıktıktan sonra dedim ki: "Ey Resûlullah'ın oğlu! Şu Habeşlilere (Etiyopyalılara) onların dilleriyle konuştuğunu gördüm!"
"Evet" dedi.
"Diğerlerine değil de sadece bu delikanlıya bir şey emrettin, öyle mi?" dedim.
"Evet, arkadaşlarına iyi davranmasını emrettim, her birine ayda otuz dirhem vermesini istedim. Çünkü o çocuk konuştuğu zaman, onların en bilgilisi olduğu anlaşıldı. Onların krallarının oğluydu. Ben de onu onların lideri yaptım. İhtiyaç duydukları şeyleri karşılama görevini ona verdim. Bunun yanında o doğru sözlü bir çocuktur" dedi.
Sonra şöyle buyurdu: "Belki de onlarla Habeşçe (Etiyopya dili) konuşmama
şaşırmışsındır?"
"Evet, Allah'a yemin ederim ki şaşırdım" dedim.
Buyurdu ki: "Şaşırma, benim sana gizli olan özelliklerim bundan çok daha şaşırtıcıdır." (Kurbu'l-Esnad, s.262; Biharu'l-Envar: 26/190, 48/100; Delailu'l-İmame, s.169; El-Haraic ve'l-Ceraih: 1/312; Biharu'l-Envar, 48/70).
İmam Rıza'nın (a.s.) azatlısı Bedr anlatıyor:
İshak b. Ammar, Musa b. Ca'fer'in (a.s.) evine girdi ve yanına oturdu. O sırada Horasanlı bir adam içeri girmek için izin istedi. Hiç kimsenin duymadığı bir dilden konuşuyordu. Kuşdili gibi bir şeydi adeta. İmam Musa Kâzım (a.s), onunla aynı dilden konuştu. Adamın bütün soruları tamamlanıncaya kadar böyle devam etti. Sonra oradan çıkıp gitti.
Dedim ki: "Bu dili daha önce hiç
duymamıştım."
Buyurdu ki: "Bu, Çinlilerin diliydi. Ama bütün Çinliler bu dili konuşmazlar."
Sonra şöyle dedi: "Onun diliyle konuşmama şaşırdın mı?"
"Evet, hayret edilecek bir şeydir" dedim
Buyurdu ki: "Sana ondan daha şaşırtıcı olanını haber vereyim. İmam, kuşdilini, bütün canlıların dillerini bilir. İmam'a hiçbir şey gizli olmaz." (Delailu'l-İmame, s.171; Medinetu'l-Meaciz, s.438 h: 38; El-Haraic ve'l-Ceraih: 1/313 h: 6; Keşfu'l-Gumme: 2/247; Biharu'l-Envar, 48/70 h: 94).