Müsamahanın alâmeti, cemaatleşmenin şiârı ve Tevhid'in lüzumu için istişareye çok önem verilmelidir.
Cenab-ı Hak, istişare hususunda şöyle buyuruyor: "Bütün işlerinde onlarla (Müslümanlarla) müşavere et. Bir işe azmedince de Allah'a dayan." "Hakiki müminler Rablerinin davetine icabet ederler. Namazlarını dosdoğru kılarlar. Bütün işlerini aralarında istişare ile yaparlar..."
Kelime olarak, "danışma, karşılıklı fikir teatisinde bulunma, görüş beyan etme" mânâlarına gelen istişare, İslâm'ın hüküm vermede benimsediği temel bir esastır. İstişare, müşküllerin çözülmesi, meselelerin hallinde isabetli neticelere varılabilmesi için bir rahmet vesilesidir. İstişare sonucu alınan karar; cemaatin şahs-ı manevîsini temsil ettiği için de şahsî kanaatini beğenme, ucub ve riya gibi hastalıklardan salim olarak neticeye götürür. İstişare, müminlerin alâmet-i farikasından biri olarak Kur'ân'da yer almıştır. İstişare sonucu alınan karar, gerçekte isabetli olmasa bile, bu karara uyulmasında ümmetin selâmeti açısından faydalar vardır.
Hususiyle günümüz Müslümanı, çeşitli yanılgılar sonucu pişmanlıktan kurtulmak istiyorsa, istişareye azamî önem vererek yaygınlaştırmalıdır. Bugünkü tefrika ortamında cemaatlerarası istişarenin önemi açıktır. Ehl-i Sünnet'in teminatı durumunda olan mezhep ve meşrep ölçülerine bağlı kalmakla beraber; İslâm'ın geniş müsamahasını vasıf haline getirerek umman gibi geniş ve sakin olmak; vakar ve ciddiyetle, cemaatlerarası tâli ayrılıkları tefrika sebebi değil, fetva zenginliği kabul etmek; mezhep ve meşrepleri birer rahmet unsuru kabul etmek, hem zaruret ve hem de bir mükellefiyettir. Nitekim mezheplerarası müsamaha, bilinen bir husustur. Müçtehidler, birbirlerini takdir etmişler, birbirlerinin metodlarını kullanmışlar; eğer aralarında zaman farkı varsa birbirlerini hayırla yâd etmişlerdir.
Prof. Dr. Haydar Baş
Cenab-ı Hak, istişare hususunda şöyle buyuruyor: "Bütün işlerinde onlarla (Müslümanlarla) müşavere et. Bir işe azmedince de Allah'a dayan." "Hakiki müminler Rablerinin davetine icabet ederler. Namazlarını dosdoğru kılarlar. Bütün işlerini aralarında istişare ile yaparlar..."
Kelime olarak, "danışma, karşılıklı fikir teatisinde bulunma, görüş beyan etme" mânâlarına gelen istişare, İslâm'ın hüküm vermede benimsediği temel bir esastır. İstişare, müşküllerin çözülmesi, meselelerin hallinde isabetli neticelere varılabilmesi için bir rahmet vesilesidir. İstişare sonucu alınan karar; cemaatin şahs-ı manevîsini temsil ettiği için de şahsî kanaatini beğenme, ucub ve riya gibi hastalıklardan salim olarak neticeye götürür. İstişare, müminlerin alâmet-i farikasından biri olarak Kur'ân'da yer almıştır. İstişare sonucu alınan karar, gerçekte isabetli olmasa bile, bu karara uyulmasında ümmetin selâmeti açısından faydalar vardır.
Hususiyle günümüz Müslümanı, çeşitli yanılgılar sonucu pişmanlıktan kurtulmak istiyorsa, istişareye azamî önem vererek yaygınlaştırmalıdır. Bugünkü tefrika ortamında cemaatlerarası istişarenin önemi açıktır. Ehl-i Sünnet'in teminatı durumunda olan mezhep ve meşrep ölçülerine bağlı kalmakla beraber; İslâm'ın geniş müsamahasını vasıf haline getirerek umman gibi geniş ve sakin olmak; vakar ve ciddiyetle, cemaatlerarası tâli ayrılıkları tefrika sebebi değil, fetva zenginliği kabul etmek; mezhep ve meşrepleri birer rahmet unsuru kabul etmek, hem zaruret ve hem de bir mükellefiyettir. Nitekim mezheplerarası müsamaha, bilinen bir husustur. Müçtehidler, birbirlerini takdir etmişler, birbirlerinin metodlarını kullanmışlar; eğer aralarında zaman farkı varsa birbirlerini hayırla yâd etmişlerdir.
Prof. Dr. Haydar Baş