AB ve IMF politikalarıyla ekonomimizi her geçen gün daha da bataklığın içine sokan AKP hükümetine iş çevrelerinden de çok ciddi tepkiler geliyor.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) "IMF ile Nereye Kadar?'' başlıklı bir araştırma ortaya koydu.
Araştırmada şu önemli gerçekler ifade edildi:
* Kısa vadede uluslararası destekle oluşturulan moral tek başına yeterli değildir.
* Komşu ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, ortak paydaların genişletilmesi gerekmektedir.
* Türkiye'nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içindeki yeri ve fonksiyonunun Türkiye için bir risk oluşturmaması gerekmektedir.
* Bir yandan dışarıda tempolu bir şekilde yükselen hammadde fiyatları, diğer taraftan aşırı değerlenen Lira ve artan yerli girdi maliyetlerinin reel kesim üzerindeki yıkıcı etkisi ve devamında oluşturacağı sosyal ve siyasi problemlerin nasıl çözüleceği bilinmemektedir.
* Reel kesimin sesi daha öncesine kıyasla daha cılız çıkıyorsa, bu daha iyi olduklarından değil, çok daha güçsüz duruma düşmelerinden kaynaklanmaktadır.
* Ne Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alınması ne de IMF ile 2004 sonrası için yeni bir anlaşma yapılması reel kesimi moral etkisi dışında sanıldığı gibi çok ilgilendirmemektedir.
* IMF, sürdürülebilir borç çevirmenin ve reel faizlerin düşürülmesinin yolunun faiz dışı fazlanın verilmesine bağlı olduğuna inanmaktadır ve bu da ekonomi yönetiminin harcamalar konusunda elini bağlayan en önemli konu olmaktadır.
* IMF ve onun arkasındaki güçlere bağımlılık artmaktadır.
* Türkiye kendi ayakları üzerinde duran bir ülke konumundan gittikçe uzaklaşmaktadır.
* Sürekli sıcak para ile (yüksek TL faizi, düşük kur) bu açıkların kapatılması ve morfin haline gelen dış borçlanma ile borç çevriminin yapılması ne kadar sürdürülebilir?
İTO yetkilileri ortaya koydukları araştırmada sorunların geçici değil, kalıcı çözümlerle giderilmesi gerektiği, aksi takdirde sorunların sadece ertelendiği ve krizin kapıda olduğu uyarısında da bulundu.
Her gün ekonomik gidişata yükselen tepkiler ve uyarılar AKP hükümetinin ve IMF yetkililerinin "Ekonomi iyiye gidiyor" mesajlarının doğru olmadığını ispatlamaktadır.
Masa başında yapılan hesaplamalarla ekonominin düzelmeyeceği aşikârdır.
40 defa "ekonomi iyiye gidiyor" demekle de ekonomi düzelmeyeceğine göre kalıcı bir takım çözümler şarttır.
Dünya Bankası'nın eski baş ekonomisti Joseph Stiglitz "IMF ve Dünya Bankası, ülkelerin sömürülmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır" itirafında bulunmuştu.
Diğer taraftan 2004 yılının ekonomi dalında Nobel ödülüne layık görülen iki uzmandan biri olan Amerikalı ekonomist Edward Prescott "IMF ve Dünya Bankası lağvedilmelidir" çağrısında bulundu.
Amerikalı ekonomist Edward Prescott, gerekçelerini şöyle ifade ediyor:
"Her iki kurum da dünya ekonomisine faydadan çok zarar getirmektedir. IMF ve Dünya Bankası, ekonomik siyaseti düzenleyen kurumlar olarak değil, hükümetlerin dış politikalarını uygulamalarını sağlayan araçlar olarak faaliyet yapmaktadır. Kriz halindeki ülkelere daha fazla borç verilmesi uygulaması, bir kokain bağımlısına uyuşturucu verilmesinden farksızdır".
Her şey net ve açık.
Biz demiyoruz kendileri söylüyorlar.
Üstelik biri Dünya Bankası'nda baş ekonomistlik yapmış, diğeri ise IMF'nin kalesi olan Amerika'dan ve de 2004 yılının Nobel ödüllü ekonomisti.
İçimizden biri olan, ortaya koyduğu projelerden dolayı dünya çapında "1994 yılının adamı" olarak seçilen Prof. Dr. Haydar Baş Bey yıllardan beri "IMF politikalarıyla, Cebrail (AS) gelse bu ülkeyi kurtaramaz" sözlerini hamasi duygulardan dolayı değil gerçekleri gördüğünden dolayı ifade etmiştir.
Problemlerin çözümü için milli bir ekonomik model şarttır.
Dün Cumhuriyetin ilk yıllarında nasıl kendi ayaklarımızın üzerinde durup borçlarını tamamen ödeyen bir Türkiye olduysak bugün neden olmasın?
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin ortaya koyduğu "Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi" hem ekonomimizin hem de milletimizin ayağa kalması için ihtiyaç duyulan çözüm yollarını kapsamlı bir şekilde içermektedir.
İthal çözümlerin ülkeyi ne hale getirdiğini net olarak görmekteyiz, artık milli bir yapılanmaya acilen ihtiyacımız var.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) "IMF ile Nereye Kadar?'' başlıklı bir araştırma ortaya koydu.
Araştırmada şu önemli gerçekler ifade edildi:
* Kısa vadede uluslararası destekle oluşturulan moral tek başına yeterli değildir.
* Komşu ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, ortak paydaların genişletilmesi gerekmektedir.
* Türkiye'nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içindeki yeri ve fonksiyonunun Türkiye için bir risk oluşturmaması gerekmektedir.
* Bir yandan dışarıda tempolu bir şekilde yükselen hammadde fiyatları, diğer taraftan aşırı değerlenen Lira ve artan yerli girdi maliyetlerinin reel kesim üzerindeki yıkıcı etkisi ve devamında oluşturacağı sosyal ve siyasi problemlerin nasıl çözüleceği bilinmemektedir.
* Reel kesimin sesi daha öncesine kıyasla daha cılız çıkıyorsa, bu daha iyi olduklarından değil, çok daha güçsüz duruma düşmelerinden kaynaklanmaktadır.
* Ne Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alınması ne de IMF ile 2004 sonrası için yeni bir anlaşma yapılması reel kesimi moral etkisi dışında sanıldığı gibi çok ilgilendirmemektedir.
* IMF, sürdürülebilir borç çevirmenin ve reel faizlerin düşürülmesinin yolunun faiz dışı fazlanın verilmesine bağlı olduğuna inanmaktadır ve bu da ekonomi yönetiminin harcamalar konusunda elini bağlayan en önemli konu olmaktadır.
* IMF ve onun arkasındaki güçlere bağımlılık artmaktadır.
* Türkiye kendi ayakları üzerinde duran bir ülke konumundan gittikçe uzaklaşmaktadır.
* Sürekli sıcak para ile (yüksek TL faizi, düşük kur) bu açıkların kapatılması ve morfin haline gelen dış borçlanma ile borç çevriminin yapılması ne kadar sürdürülebilir?
İTO yetkilileri ortaya koydukları araştırmada sorunların geçici değil, kalıcı çözümlerle giderilmesi gerektiği, aksi takdirde sorunların sadece ertelendiği ve krizin kapıda olduğu uyarısında da bulundu.
Her gün ekonomik gidişata yükselen tepkiler ve uyarılar AKP hükümetinin ve IMF yetkililerinin "Ekonomi iyiye gidiyor" mesajlarının doğru olmadığını ispatlamaktadır.
Masa başında yapılan hesaplamalarla ekonominin düzelmeyeceği aşikârdır.
40 defa "ekonomi iyiye gidiyor" demekle de ekonomi düzelmeyeceğine göre kalıcı bir takım çözümler şarttır.
Dünya Bankası'nın eski baş ekonomisti Joseph Stiglitz "IMF ve Dünya Bankası, ülkelerin sömürülmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır" itirafında bulunmuştu.
Diğer taraftan 2004 yılının ekonomi dalında Nobel ödülüne layık görülen iki uzmandan biri olan Amerikalı ekonomist Edward Prescott "IMF ve Dünya Bankası lağvedilmelidir" çağrısında bulundu.
Amerikalı ekonomist Edward Prescott, gerekçelerini şöyle ifade ediyor:
"Her iki kurum da dünya ekonomisine faydadan çok zarar getirmektedir. IMF ve Dünya Bankası, ekonomik siyaseti düzenleyen kurumlar olarak değil, hükümetlerin dış politikalarını uygulamalarını sağlayan araçlar olarak faaliyet yapmaktadır. Kriz halindeki ülkelere daha fazla borç verilmesi uygulaması, bir kokain bağımlısına uyuşturucu verilmesinden farksızdır".
Her şey net ve açık.
Biz demiyoruz kendileri söylüyorlar.
Üstelik biri Dünya Bankası'nda baş ekonomistlik yapmış, diğeri ise IMF'nin kalesi olan Amerika'dan ve de 2004 yılının Nobel ödüllü ekonomisti.
İçimizden biri olan, ortaya koyduğu projelerden dolayı dünya çapında "1994 yılının adamı" olarak seçilen Prof. Dr. Haydar Baş Bey yıllardan beri "IMF politikalarıyla, Cebrail (AS) gelse bu ülkeyi kurtaramaz" sözlerini hamasi duygulardan dolayı değil gerçekleri gördüğünden dolayı ifade etmiştir.
Problemlerin çözümü için milli bir ekonomik model şarttır.
Dün Cumhuriyetin ilk yıllarında nasıl kendi ayaklarımızın üzerinde durup borçlarını tamamen ödeyen bir Türkiye olduysak bugün neden olmasın?
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin ortaya koyduğu "Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi" hem ekonomimizin hem de milletimizin ayağa kalması için ihtiyaç duyulan çözüm yollarını kapsamlı bir şekilde içermektedir.
İthal çözümlerin ülkeyi ne hale getirdiğini net olarak görmekteyiz, artık milli bir yapılanmaya acilen ihtiyacımız var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Lozan’a hezimet diyenler, Sevr’i arzulayanlardır / 25.07.2025
- CHP, komisyona katılmalı mı? / 24.07.2025
- Açılım, yeni anayasa derken, firmalarımızı kaybediyoruz / 23.07.2025
- İmtiyaz imtiyazı doğurur, imtiyaz bölünmeyi getirir / 22.07.2025
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- CHP, komisyona katılmalı mı? / 24.07.2025
- Açılım, yeni anayasa derken, firmalarımızı kaybediyoruz / 23.07.2025
- İmtiyaz imtiyazı doğurur, imtiyaz bölünmeyi getirir / 22.07.2025
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025