Bugün ne dünya ne de biz eğitim ve öğretimde doğru olanı bir türlü yakalayamadık. Hal böyle olunca yalan yanlış, zararlı olandan da kurtulabilmiş değiliz. Her konuda doğru olanı yapmadıkça yanlıştan kaçınmak mümkün değil. Kaldı ki doğruyu bulamamak, doğru olanı yapamamak yanlışın bizzat kendisidir. Yani yanlış için ayrıca bir gayrete gerek yok.
Bütün teknolojik gelişmelere rağmen bir türlü güven ve huzur ortamını yakalayamayan günümüz insanının içinde bulunduğu bu Cehennem azabı doğruyu bulamamanın dışında başka hiç bir şeyle izah edilemez.
Hiç bir ırk, renk ve din ayrımına gitmeden en geri kalmışından en gelişmiş ülkelere baktığımızda insanların doğru bilgi ile tanışabildiğini kim iddia edebilir. Biraz daha açarak, bir insanın insan olarak bilmesi gerektiği kadar bilmemesi gereken bilgi konusunda doğru olan bilgilere ne kadar yakındır, ne kadar uzaktır? Burada meslek ve kariyer söz konusu değil, sadece bir insan olarak mutlak doğru adına ne biliyor.
Ve yine bu insanın ne yapması ve ne yapmaması konusunda da doğru olan bilgilere ne kadar yakın ne kadar uzaktır?
Bu suallerin cevaplarını ister niyetlerimize, ister programlarımıza, ister geldiğimiz noktada yaşadıklarımıza bakarak müsbet cevap verme şansımız var mıdır?
Aileden okula, çevreden medyaya bilgi kaynaklarımız ne kadar sağlıklı, ne kadar doğru ve ne kadar gerekli... Bu çerçeveyi çizerken maksatlı, kötü emelli, hainleri işin içine katmıyorum.
Meseleye bir de o açıdan baktığımızda işin boyutlarının insanlık adına ne büyük tehlikeler ve tehditlere maruz kaldığını ifade etmeye gerek kalmayacak kadar korkunç olduğunu zaten yaşıyoruz.
O zaman da cevap kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yani ya "kılavuzu karga olanın..." ya da "ipin ucu..." misallerinden yola çıkarak bugün insanlığın yaşadığı siyasi, iktisadi ve ahlâki çöküntünün yanında terör ve şiddetin devletlerarası politika haline gelmesini başka adreslerde aramamak gerekiyor.
Bugün güçlü ve gelişmiş ileri ülke kabul ettiğimiz devletler ve kuruluşlar eğer güven ve huzur ortamını sağlayamıyorlarsa hiç bir suçun failini zayıf ve geri kalmış ülkelerde arayamazsınız. Çünkü hedef açıktır.
Bugün dünyanın yönetiminde, paylaşımında, şekillenmesinde ve yapılanmasında ipin ucu kimin elinde ise yani kimin düşüncesi, inancı, fikri, plan ve programları, istek ve duyguları uygulanmışsa ve herkese bunlar empoze ediliyorsa o zaman "öküzün altında buzağı aramaya" gerek yok.
Bugün itibarı ile son çareyi diyalog ve hoşgörü gibi içi zehir zemberek fikirlerle dolu ve globalleşme ve küreselleşme adına tek güç, tek devlet, tek millet, tek din, tek kültür gibi insan fıtratına, düşünce ve vicdan hürriyetine, temel hak ve hürriyetlerine ters dayatmalara kapı aralamak için her türlü hileye, şiddete ve haksızlıklara başvuranlar kimse; suçun da, suçlunun da adresini en iyi yine onlar bilirler.
Dünya bilhassa 20. yüzyıl artıları ve eksileri ile yeniden ve gerçekçi olarak ele alınırsa 21. yüzyılın daha büyük felâketlere sahne olması önlenebilir.
Aksi takdirde insanlık adına utanmaktan, üzülmekten başka çare yok gibi...
Bütün teknolojik gelişmelere rağmen bir türlü güven ve huzur ortamını yakalayamayan günümüz insanının içinde bulunduğu bu Cehennem azabı doğruyu bulamamanın dışında başka hiç bir şeyle izah edilemez.
Hiç bir ırk, renk ve din ayrımına gitmeden en geri kalmışından en gelişmiş ülkelere baktığımızda insanların doğru bilgi ile tanışabildiğini kim iddia edebilir. Biraz daha açarak, bir insanın insan olarak bilmesi gerektiği kadar bilmemesi gereken bilgi konusunda doğru olan bilgilere ne kadar yakındır, ne kadar uzaktır? Burada meslek ve kariyer söz konusu değil, sadece bir insan olarak mutlak doğru adına ne biliyor.
Ve yine bu insanın ne yapması ve ne yapmaması konusunda da doğru olan bilgilere ne kadar yakın ne kadar uzaktır?
Bu suallerin cevaplarını ister niyetlerimize, ister programlarımıza, ister geldiğimiz noktada yaşadıklarımıza bakarak müsbet cevap verme şansımız var mıdır?
Aileden okula, çevreden medyaya bilgi kaynaklarımız ne kadar sağlıklı, ne kadar doğru ve ne kadar gerekli... Bu çerçeveyi çizerken maksatlı, kötü emelli, hainleri işin içine katmıyorum.
Meseleye bir de o açıdan baktığımızda işin boyutlarının insanlık adına ne büyük tehlikeler ve tehditlere maruz kaldığını ifade etmeye gerek kalmayacak kadar korkunç olduğunu zaten yaşıyoruz.
O zaman da cevap kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yani ya "kılavuzu karga olanın..." ya da "ipin ucu..." misallerinden yola çıkarak bugün insanlığın yaşadığı siyasi, iktisadi ve ahlâki çöküntünün yanında terör ve şiddetin devletlerarası politika haline gelmesini başka adreslerde aramamak gerekiyor.
Bugün güçlü ve gelişmiş ileri ülke kabul ettiğimiz devletler ve kuruluşlar eğer güven ve huzur ortamını sağlayamıyorlarsa hiç bir suçun failini zayıf ve geri kalmış ülkelerde arayamazsınız. Çünkü hedef açıktır.
Bugün dünyanın yönetiminde, paylaşımında, şekillenmesinde ve yapılanmasında ipin ucu kimin elinde ise yani kimin düşüncesi, inancı, fikri, plan ve programları, istek ve duyguları uygulanmışsa ve herkese bunlar empoze ediliyorsa o zaman "öküzün altında buzağı aramaya" gerek yok.
Bugün itibarı ile son çareyi diyalog ve hoşgörü gibi içi zehir zemberek fikirlerle dolu ve globalleşme ve küreselleşme adına tek güç, tek devlet, tek millet, tek din, tek kültür gibi insan fıtratına, düşünce ve vicdan hürriyetine, temel hak ve hürriyetlerine ters dayatmalara kapı aralamak için her türlü hileye, şiddete ve haksızlıklara başvuranlar kimse; suçun da, suçlunun da adresini en iyi yine onlar bilirler.
Dünya bilhassa 20. yüzyıl artıları ve eksileri ile yeniden ve gerçekçi olarak ele alınırsa 21. yüzyılın daha büyük felâketlere sahne olması önlenebilir.
Aksi takdirde insanlık adına utanmaktan, üzülmekten başka çare yok gibi...
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010