2 Eylül 1992'de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la görüşürken heyecandan, sevinçten ve korkudan dizleri titreyen, Türkiye'nin verdiği pasaportla dolaşabilen peşmerge lideri Talabani bugün komşumuz Irak'ın kukla da olsa devlet başkanı. Türkiye'nin Irak'taki olmazsa olmaz çizgilerine renk olmayı başaramayan kırmızı bundan böyle Talabani'nin Türkiye ziyaretlerinde ayakları altına serilecek halıya renk oluyor. Irak Devlet Başkanı Talabani artık "kırmızı" halıyla, Cumhurbaşkanı Sezer düzeyinde karşılanacak!
Türkiye'nin Irak politikası var mı yok mu tartışmalarının yapıldığı bugünlerde Talabani'nin devlet başkanı seçilmesi anlamlı. Başbakan Erdoğan'ın ısrarla "var" dediği "Irak politikamız" olsa ne olur, olmasa ne olur. Veya olan politika Talabani'nin devlet başkanlığıyla sonuçlanıyorsa ne anlamı var?
***
Irak'ta ABD'nin kurmaya çalıştığı Kürt-Şii-Sünni dengesinde(bu dengeler içinde Türkmenler yok)riskli noktalar bulunuyor. ABD açısından en ciddi risk Şii potansiyeli İran'a angaje edebilecek bir yönetime-yöneticiye kapı aralamak.
Irak'ta yapılan sözde seçimler sonrasındaki sözde sonuçlar Şii ve Kürtlerin yönetimde ağırlık kazanacağını göstermişti.
Seçimde oyların yüzde 48'ini toplayan Şii İttifakı, 275 kişilik Ulusal Mecliste 140 sandalye kazanmıştı. Doğal olarak en etkili makam olan başbakanlığa Şii ittifaktan birisi getirilecekti. Seçimlerde en çok ikinci oyu alan Kürtlerin gözü ise devlet başkanlığındaydı. Öyle de oldu, Talabani devlet başkanlığına seçildi.
Başbakanlık koltuğuna ise İbrahim El-Caferi atandı. Şiiler arasında Caferi konusunda aslında bir fikir ayrılığı yoktu ama ABD Caferi konusunda tam anlamıyla karar veremiyordu. ABD'nin en büyük tereddüdü Caferi'nin İran geçmişiyle ilgili.
Irak Dava Partisi'nin başkanı olan Caferi, 1980'de, Saddam Hüseyin'den kaçarak Suriye'ye gitmiş, Londra'ya yerleşmeden önce de 10 yıl İran'da kalmıştı.
Caferi, 2003 yılında ülkesine dönerek Amerika'nın atadığı Irak Yönetim Konseyi'nde yer almıştı. ABD Caferi'nin Irak'ı, İran nüfuz alanına sokmasından endişe ediyor.
Batı basınında Caferi ile ilgili şu yorumlar yapılıyor:
"İbrahim el Caferi, Irak'ı batı yanlısı bir demokrasiye mi, yoksa İran güdümünde bir teokrasiye mi dönüştürmek isteyecek belli değil. Şimdilik Tahran ile arasına belli bir mesafe koyuyor. Amerika da, 'O artık bizim adamımız İran'ın değil' diyor."
Caferi'nin kısa vadede ABD karşıtı bir girişimde bulunması beklenmiyor. Zaten yaptığı ilk açıklamalarda ABD askerlerinin Irak'ta kalması gerektiğini, şiddete son vereceğini, direnişçilerle mücadele edeceğini ve Kürtlerin ve Şiilerin federal devlet talebini desteklediğini ifade etti. Zaten ABD'nin endişeleri de uzun vadede Caferi'nin kendilerini yarı yolda bırakıp İran'a yönelmesi.
Kürtlerle Caferi arasında Kerkük'ün statüsü, peşmergelerin sayısı, petrol ve savunma bakanlıklarının paylaşımı konularındaki pürüzler halledildikten sonra Caferi 30 kişilik kabinesini hazırlayacak. O zaman geçici Irak'ın geçici idaresinin rengi daha net ortaya çıkacaktır. Aynı zamanda Caferi'nin İran'ın mı, yoksa ABD'nin mi adamı olduğunu da ortaya çıkacak. Caferi'nin Irak'ın adamı olmayacağı kesin!
Türkiye'nin Irak politikası var mı yok mu tartışmalarının yapıldığı bugünlerde Talabani'nin devlet başkanı seçilmesi anlamlı. Başbakan Erdoğan'ın ısrarla "var" dediği "Irak politikamız" olsa ne olur, olmasa ne olur. Veya olan politika Talabani'nin devlet başkanlığıyla sonuçlanıyorsa ne anlamı var?
***
Irak'ta ABD'nin kurmaya çalıştığı Kürt-Şii-Sünni dengesinde(bu dengeler içinde Türkmenler yok)riskli noktalar bulunuyor. ABD açısından en ciddi risk Şii potansiyeli İran'a angaje edebilecek bir yönetime-yöneticiye kapı aralamak.
Irak'ta yapılan sözde seçimler sonrasındaki sözde sonuçlar Şii ve Kürtlerin yönetimde ağırlık kazanacağını göstermişti.
Seçimde oyların yüzde 48'ini toplayan Şii İttifakı, 275 kişilik Ulusal Mecliste 140 sandalye kazanmıştı. Doğal olarak en etkili makam olan başbakanlığa Şii ittifaktan birisi getirilecekti. Seçimlerde en çok ikinci oyu alan Kürtlerin gözü ise devlet başkanlığındaydı. Öyle de oldu, Talabani devlet başkanlığına seçildi.
Başbakanlık koltuğuna ise İbrahim El-Caferi atandı. Şiiler arasında Caferi konusunda aslında bir fikir ayrılığı yoktu ama ABD Caferi konusunda tam anlamıyla karar veremiyordu. ABD'nin en büyük tereddüdü Caferi'nin İran geçmişiyle ilgili.
Irak Dava Partisi'nin başkanı olan Caferi, 1980'de, Saddam Hüseyin'den kaçarak Suriye'ye gitmiş, Londra'ya yerleşmeden önce de 10 yıl İran'da kalmıştı.
Caferi, 2003 yılında ülkesine dönerek Amerika'nın atadığı Irak Yönetim Konseyi'nde yer almıştı. ABD Caferi'nin Irak'ı, İran nüfuz alanına sokmasından endişe ediyor.
Batı basınında Caferi ile ilgili şu yorumlar yapılıyor:
"İbrahim el Caferi, Irak'ı batı yanlısı bir demokrasiye mi, yoksa İran güdümünde bir teokrasiye mi dönüştürmek isteyecek belli değil. Şimdilik Tahran ile arasına belli bir mesafe koyuyor. Amerika da, 'O artık bizim adamımız İran'ın değil' diyor."
Caferi'nin kısa vadede ABD karşıtı bir girişimde bulunması beklenmiyor. Zaten yaptığı ilk açıklamalarda ABD askerlerinin Irak'ta kalması gerektiğini, şiddete son vereceğini, direnişçilerle mücadele edeceğini ve Kürtlerin ve Şiilerin federal devlet talebini desteklediğini ifade etti. Zaten ABD'nin endişeleri de uzun vadede Caferi'nin kendilerini yarı yolda bırakıp İran'a yönelmesi.
Kürtlerle Caferi arasında Kerkük'ün statüsü, peşmergelerin sayısı, petrol ve savunma bakanlıklarının paylaşımı konularındaki pürüzler halledildikten sonra Caferi 30 kişilik kabinesini hazırlayacak. O zaman geçici Irak'ın geçici idaresinin rengi daha net ortaya çıkacaktır. Aynı zamanda Caferi'nin İran'ın mı, yoksa ABD'nin mi adamı olduğunu da ortaya çıkacak. Caferi'nin Irak'ın adamı olmayacağı kesin!
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012