Türkiye Haziran ayını yoğun bir dış politik gündem ve diplomasi trafiği ile kapattı.
Sadece Ankara'nın taşlı(!) yolları değil, İstanbul sokakları da bu yoğun trafikten nasibini aldı.
Bizler İstanbullu olarak bu yoğunluktan en fazla yakınan taraf olduk.
Haksız da değildik.
Evlerimize, işyerlerimize giderken yol boyu yaşananlara lanet okuduk, NATO zirvesini ve Bush'u karakedi olarak gördük.
Önümüze/ yolumuza nasıl da çıktılar...
Haklıydık da.
Kimi bize hak verdi, kimi eleştirilerimizi yersiz buldu.
Ama İstanbul İstanbul olalı böyle bir zirve görmedi...
Çıkan sonuçlara ve kazanımlara bakarsak; somut birşey göremedik. Ya bizler somut arayışlara aşırı bel bağlayarak objektif olmaya çalışıyoruz; yahutta bize verilen soyut tavsiyeleri görmezden geliyoruz.
İstanbul'da yaşananlar somut gerçekler aslında.
Ardarda yaşanan gelişmeler ve ilginçlikler kadar zirve esnasında İstanbul'da zırvalamar da olmadı değil...
* * *
İETT'deki saçma sapan canlı bomba olayının ardından neler neler olmadı ki;
İzmir-İstanbul seferini yapan Türk Hava Yolları'na ait Boeing yolcu açağında bubi tuzaklı patlama yaşandı.Yasadışı Marksist Leninist Komünist Partisi(MLKP) saldırıyı üslendi. Örgütün askeri kanadının isimi ise ilginç: Fakirlerin ve Ezilenlerin Silahli Kuvvetleri (FESK).
Birileri fakirlik adına hiçbir suçu olmayan gariban insanları öldürmeye çalışıyor. Kimi kolunu bacağını, kimi gözünü kaybediyor.
Saçma sapan bir eylem.
Oysa biz El-Kaide'yi bekliyorduk...
Derin bir oh çektik belki de...(!)
* * *
NATO zirvesi sırasında Irak'taki direnişçiler üç Türk'ü esir aldılar ve serbest bıraktılar. Türkler'in serbest bırakılmalarının nedeni ise İstanbul'da Bush'a karşı protestolar yapılmış olması imiş.
Amerikalı ve Güney Koreli esirleri affetmeyen direnişçiler, bu ülkelerdeki protestoları görmezden geldiler anlaşılan. Demek ki olayın başka bir psikolojik boyutu var...
Başbakan Erdoğan'ın zirve öncesi İstanbul'daki göstericilere verdiği tepki ile Dışişleri Bakanı Gül'ün zirve sonrası verdiği tepki birbirinin tam tersi.
Erdoğan göstericilere "go home" cu diyerek ateş püksürürken, Gül rehine krizini engelledikleri için onlara teşekkür dahi etti.
* * *
Amerikan Başkanı Bush'un konuşması sırasında tüm dünyaya yansıyan Ortaköy Camii ve ve boğaz köprüsünün görüntüsü ABD'li gazeteci Stephen Kinzer'in Türkiye ile ilgili kitabının kapağından esinlenilerek terteplenmiş meğerse.
Boğaz manzarası eşliğinde tüm dünyaya canlı olarak izlettirilen Bush'un konuşması sırasında BBC ilginç bir altyazı geçmiş..
" Bush'un sesini duymak istemiyorsanız televizyonunuzun sesini kısın ve manzaranın keyfini çıkarın..."
* * *
Bush, Anıtkabir özel defterinine yazarak altına eşiyle ortak imza attığı kalemini Anıtkabir'e bırakmış.
Kalem Anıtkabir müzesine kaldırılmış.
Anıtkabir'e Atatürk'ü ziyarete gelenler Bush'un kalemini de görmeden giderlerse ayıp etmiş olurlar.
* * *
Avrupa'dan alışık olduğumuz bir çifte standart daha çıktı.
Bir yandan, Türkiye'ye Ruhban Okulu'nun açılması için dayatmalar artarken, misyonerlik faaliyetlerinin önünü açmak için seferber olunulurken AİHM başörtüsü konusunda açık tavır aldı.
Bush'tan arda bunlar kaldı...
Sadece Ankara'nın taşlı(!) yolları değil, İstanbul sokakları da bu yoğun trafikten nasibini aldı.
Bizler İstanbullu olarak bu yoğunluktan en fazla yakınan taraf olduk.
Haksız da değildik.
Evlerimize, işyerlerimize giderken yol boyu yaşananlara lanet okuduk, NATO zirvesini ve Bush'u karakedi olarak gördük.
Önümüze/ yolumuza nasıl da çıktılar...
Haklıydık da.
Kimi bize hak verdi, kimi eleştirilerimizi yersiz buldu.
Ama İstanbul İstanbul olalı böyle bir zirve görmedi...
Çıkan sonuçlara ve kazanımlara bakarsak; somut birşey göremedik. Ya bizler somut arayışlara aşırı bel bağlayarak objektif olmaya çalışıyoruz; yahutta bize verilen soyut tavsiyeleri görmezden geliyoruz.
İstanbul'da yaşananlar somut gerçekler aslında.
Ardarda yaşanan gelişmeler ve ilginçlikler kadar zirve esnasında İstanbul'da zırvalamar da olmadı değil...
* * *
İETT'deki saçma sapan canlı bomba olayının ardından neler neler olmadı ki;
İzmir-İstanbul seferini yapan Türk Hava Yolları'na ait Boeing yolcu açağında bubi tuzaklı patlama yaşandı.Yasadışı Marksist Leninist Komünist Partisi(MLKP) saldırıyı üslendi. Örgütün askeri kanadının isimi ise ilginç: Fakirlerin ve Ezilenlerin Silahli Kuvvetleri (FESK).
Birileri fakirlik adına hiçbir suçu olmayan gariban insanları öldürmeye çalışıyor. Kimi kolunu bacağını, kimi gözünü kaybediyor.
Saçma sapan bir eylem.
Oysa biz El-Kaide'yi bekliyorduk...
Derin bir oh çektik belki de...(!)
* * *
NATO zirvesi sırasında Irak'taki direnişçiler üç Türk'ü esir aldılar ve serbest bıraktılar. Türkler'in serbest bırakılmalarının nedeni ise İstanbul'da Bush'a karşı protestolar yapılmış olması imiş.
Amerikalı ve Güney Koreli esirleri affetmeyen direnişçiler, bu ülkelerdeki protestoları görmezden geldiler anlaşılan. Demek ki olayın başka bir psikolojik boyutu var...
Başbakan Erdoğan'ın zirve öncesi İstanbul'daki göstericilere verdiği tepki ile Dışişleri Bakanı Gül'ün zirve sonrası verdiği tepki birbirinin tam tersi.
Erdoğan göstericilere "go home" cu diyerek ateş püksürürken, Gül rehine krizini engelledikleri için onlara teşekkür dahi etti.
* * *
Amerikan Başkanı Bush'un konuşması sırasında tüm dünyaya yansıyan Ortaköy Camii ve ve boğaz köprüsünün görüntüsü ABD'li gazeteci Stephen Kinzer'in Türkiye ile ilgili kitabının kapağından esinlenilerek terteplenmiş meğerse.
Boğaz manzarası eşliğinde tüm dünyaya canlı olarak izlettirilen Bush'un konuşması sırasında BBC ilginç bir altyazı geçmiş..
" Bush'un sesini duymak istemiyorsanız televizyonunuzun sesini kısın ve manzaranın keyfini çıkarın..."
* * *
Bush, Anıtkabir özel defterinine yazarak altına eşiyle ortak imza attığı kalemini Anıtkabir'e bırakmış.
Kalem Anıtkabir müzesine kaldırılmış.
Anıtkabir'e Atatürk'ü ziyarete gelenler Bush'un kalemini de görmeden giderlerse ayıp etmiş olurlar.
* * *
Avrupa'dan alışık olduğumuz bir çifte standart daha çıktı.
Bir yandan, Türkiye'ye Ruhban Okulu'nun açılması için dayatmalar artarken, misyonerlik faaliyetlerinin önünü açmak için seferber olunulurken AİHM başörtüsü konusunda açık tavır aldı.
Bush'tan arda bunlar kaldı...
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005