Bu hafta sonu 29 Mayıs İstanbul'un fethinin 569. yılı kutlanacak. Bu kutlamalarda, kürsülere çıkacak hatipler, toplumumuzun manevi hislerini okşamak pahasına akla mantığa uymayan, dine aykırı, Peygamber Efendimiz (s.a.a.)'in sünnetine muhalif uydurma hadisleri ağızlarına alacaklar.
Ben de bu yazımda İstanbul'un fethini, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) tarafından nerede nasıl müjdelendiğini yazmak istiyorum.
"Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz." (Ahzâb süresi 10. ayet).
Mekkeli müşrikler, Müslümanları Medine'den çıkarmak ve Medine'yi ele geçirmek için çevredeki kabilelerle antlaşma yapmış, hatta Medine'nin yerlisi Yahudi olan bir kavimle, Beni Kureyza oğulları ile dahi gizli antlaşma yapmışlardı. Ahzâb süresi, Medine döneminde, hendek gazvesi sırasında, hicretin beşinci yılının sonlarına doğru nazil olmuştur.
Düşmanların, birçok değişik gruplardan (hiziplerden) oluşmasından dolayı bu sure Ahzâp diye adlandırılmıştır. Düşmanın sayısı on iki bin kişiyi geçiyordu. Bu sayı ise, bir Müslüman'a karşı yaklaşık dört Müşrik (Kâfir) oranındaydı. Savaşan tarafların bu kadar dengesiz olduğu bir mücadele tarihin sayfalarında az okunacak bir vakıaydı.
Düşmanın bu saldırısına karşı, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) ashabıyla görüş alışverişinde bulundu. Peygamber (s.a.a.) savaş stratejisini, Selman bin Faris'in (r.a.) görüşü olan, hendek kazmakta karar kılıyordu. Arapların daha önce hiç görmedikleri hendek kazma, savunma savaşı şeklinde geçen bir harpti.
Araplar genellikle mübareze diye bilinen ilk başta bir, iki veya üç komutanın ortaya çıkıp birbiriyle vuruşması ve daha sonrasında iki grubun birbirlerine saldırması şeklinde geçen saldırı savaşını biliyor ve kahramanlık göstergesi olarak görüyorlardı.
Bu savaş şeklini bilmemeleri onlarda, büyük bir endişe uyandırırken, savaşlarını daha öncesinde hep göğüs göğüse çarpışarak yapan bir topluluk için ciddi bir handikaptı.
Kazılan hendek; Uhud dağından, Sıla dağına kadar yaklaşık beş buçuk kilometre uzunluğunda dokuz metre genişliğinde, dört beş metre derinliğindeydi.
Hendek kazılırken pek sert bir kayaya rastlanmıştı. Taşı kırmak için herkes bütün kuvvetini sarf etmiş fakat hiç kimse onu kıramamıştı. Durum Peygamberimize (s.a.a.) bildirildi. Hazreti Peygamber sivri balyozunu alarak hendeğe indi. Balyozu kayaya vurunca, o sert kaya kum gibi dağıldı.
"Peygamberimiz taşa ilk vurduğunda Bizans'ın sarayını, ikinci vuruşta İran'ın sarayını, üçüncüsünde de Yemen'in sarayını gördüğünü ve bu memleketlerin Müslümanların eline geçeceğini müjdeledi." (İmamı Buhari, c.10, s.213 Hadis no: 1588)
İstanbul'un fethini müjdeleyen hadis-i şerif bu hadisi şeriftir. Çok ilginçtir, Bizans'ı fetheden komutan ve ordu ile alakalı söylendiği iddia edilen methiyeler, İran'ın ve Yemen'in saraylarını fetheden komutanlar ve ordular için söylenmemiştir. Hiç düşündünüz mü?
İslam dininin yayıldığı ilk yıllarında gerçekleşen Yemen ve Kisra saraylarının Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra, bu Nebevi müjdenin de, kendi elleri ile gerçekleşeceğini zanneden Ümeyye oğulları böyle bir sözü kendi komutanlarını ve ordularını kutsamak için uydurmuşlardır.
Uydurma hadislerin çıktığı tarihe bakarsak, uydurdukları bu sözü, komutanları mel'un Yezid ve azgın bir topluluğun ordusu olan Ümeyye ordusu olduğunu çok rahat anlarız.
Ne kadar çok şükretsek azdır ki; Allah-ü Teâlâ bu hayırlı fethi ilkinde yüzünü hep Ehl-i Beyt'e dönen Türk milletine, Fatih II. Mehmet'e; ikinci fethi ise Ehl-i Beyt'in evladı Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya nasip etmiştir.
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024