Tarihin sayfalarını geriye doğru çevirdiğimiz zaman, tarih bizleri günümüz olaylarına benzer günlere geri götürüyor aslında. Zaman Hz. Peygamber Efendimizden yaklaşık yirmi beş yıl sonrasıydı. O günlerin Müslüman toplumlarına, Müslüman camianın pazarlarına, camilerine, sokaklarına, tarlalarına, iş hanelerine baktığımız zaman kısmen sorunlar olmasına rağmen hayat iç çatışmalara, sıcak savaşlara gebe kalmadan devam edip gidiyordu. Sadece kısmi olarak o günün devlet başkanının, müşavirinin, valilerinin, askerlerinin yanlış uygulamalarından dolayı halk kendi içinde birbirleri ile konuşur dururdu.
Devlet erkânından olan yetkili kişiler kamu malını kendi kabilelerine, akranlarına, yandaşlarına hesapsız olarak sunuyor ve böylelikle onlarda kamu malından kendilerine lüks saraylar ve hatta şaraptan havuzlar bile yaptırıyorlardı. Diğer tarafta ise eli çalışmaktan nasır bağlamış fakirler, babalar, anneler akşam ne yiyeceklerinin hesabını yaparak çalışıyorlardı. Sabah evden çıkarken bu gün maişetimi sağlayabilecek miyim endişesi ile evden çıkıyorlardı.
Halk tamamen kutuplaşma halini almıştı. Bir tarafta lüks ve varlık içerisinde yaşayan kamu malı yiyenler diğer tarafta ise ezilenler, sömürülenler, haklarından mahrum olanlar ve köleleştirilmek istenenler. Bu minvalde halkın ezilenleri, sömürülenleri, düzen tarafından ikinci plana atılanları dertlerini bilgelerin bilgesine ve en büyük bilgenin etrafında kümeleşen bilgelere açıyorlardı. En büyük bilge ve etrafında kümelenen bilgeler ise her defasında halka sükûneti, metaneti, taşkınlık yapmamayı tavsiye ediyor diğer taraftan da mezkûr devlet başkanına yanışlarını vurgulayarak kendisine çeki düzen vermesini tavsiye ediyor ve böylelikle halkın sakinleşeceğinin altını çiziyordu.
Mezkûr devlet başkanı bilgenin her nasihatini dinliyor ancak bilge insan gittikten sonra yine bildiklerini okuyordu. Bilgenin nasihatleri kısa bir süreliğine devlet başkanında etkili olduğu zamanlarda da devreye karanlık ve gizli el olan müşavirin eli giriyor ve böylelikle yapılmaması geren şeyler yapılıyordu. Sonunda bu gidişata yeter artık deyip, bu duruma son vermek isteyen mustazaflar kendi adlarına en büyük bilgenin öğrencilerinden bir tanesini dertlerine tercümanlık yapması için devlet başkanına gönderdiler. Ancak gönderilen bu seçkin bilge devlet başkanı tarafından öldüresiye dövüldü ve bir başka seçkin bilge ise Şam kentine ve sonrasında ölüm vadisi Rebeze'ye sürgün edildi. Bu durum birkaç yıl böylece devam etti gitti. Ama ezilen halklar, haklarından mahrum bırakılan mustazaflar bu duruma daha fazla dayanamadılar ve böylelikle devlet başkanının evinin etrafını sardılar. Kuşatma günlerce devam etti. Dışarıdan içeriye kimse giremiyor ve içeriden dışarıya kimse çıkamıyordu.
Devlet başkanı, aile yakınları, müşaviri kuşatılmış ve bu kuşatılma birkaç gün sürmüştü. Kuşatma gerçekleşmeden önce olacakları tahmin eden devlet başkanı Şam'da bulunan ve asker bakımından büyük bir güce sahip olan valisine bir mektup yazdı, durumu ona bildirdi ve bir an önce hükümetin merkezine Medine'ye yardıma koşmasını ondan istedi. Bu arada en büyük bilge devlet başkanlığı makamında bulunan birisinin öldürülmesinin alışkanlık haline gelmemesi ve bundan da önemlisi Müslüman camianın içerisinde iç savaş çıkmaması için devlet başkanının evine evlatları ile yiyecek ve içecek göndererek olaydaki yapıcılığını da ortaya koymuş ve sonradan Şam valisinin hakkında söylediklerini devre dışı bırakmıştır. Zira Şam valisi iktidar hırsı ile en büyük bilgeyi devlet başkanının kanının dökülmesinde mes'ul görüyor ve kan davası güdüyordu. Şam valisi büyük bir orduyu Medine'ye doğru göndermiş, ancak Medine'ye girmemelerini emretmiştir. Bu tutumu ile hem devlet başkanına taraf olanlara kendisini devlet başkanının yanında olduğunu gösterme görüntüsü vermiş ve hem de devlet başkanının öldürülmesine göz yummuştur.
Devlet erkânından olan yetkili kişiler kamu malını kendi kabilelerine, akranlarına, yandaşlarına hesapsız olarak sunuyor ve böylelikle onlarda kamu malından kendilerine lüks saraylar ve hatta şaraptan havuzlar bile yaptırıyorlardı. Diğer tarafta ise eli çalışmaktan nasır bağlamış fakirler, babalar, anneler akşam ne yiyeceklerinin hesabını yaparak çalışıyorlardı. Sabah evden çıkarken bu gün maişetimi sağlayabilecek miyim endişesi ile evden çıkıyorlardı.
Halk tamamen kutuplaşma halini almıştı. Bir tarafta lüks ve varlık içerisinde yaşayan kamu malı yiyenler diğer tarafta ise ezilenler, sömürülenler, haklarından mahrum olanlar ve köleleştirilmek istenenler. Bu minvalde halkın ezilenleri, sömürülenleri, düzen tarafından ikinci plana atılanları dertlerini bilgelerin bilgesine ve en büyük bilgenin etrafında kümeleşen bilgelere açıyorlardı. En büyük bilge ve etrafında kümelenen bilgeler ise her defasında halka sükûneti, metaneti, taşkınlık yapmamayı tavsiye ediyor diğer taraftan da mezkûr devlet başkanına yanışlarını vurgulayarak kendisine çeki düzen vermesini tavsiye ediyor ve böylelikle halkın sakinleşeceğinin altını çiziyordu.
Mezkûr devlet başkanı bilgenin her nasihatini dinliyor ancak bilge insan gittikten sonra yine bildiklerini okuyordu. Bilgenin nasihatleri kısa bir süreliğine devlet başkanında etkili olduğu zamanlarda da devreye karanlık ve gizli el olan müşavirin eli giriyor ve böylelikle yapılmaması geren şeyler yapılıyordu. Sonunda bu gidişata yeter artık deyip, bu duruma son vermek isteyen mustazaflar kendi adlarına en büyük bilgenin öğrencilerinden bir tanesini dertlerine tercümanlık yapması için devlet başkanına gönderdiler. Ancak gönderilen bu seçkin bilge devlet başkanı tarafından öldüresiye dövüldü ve bir başka seçkin bilge ise Şam kentine ve sonrasında ölüm vadisi Rebeze'ye sürgün edildi. Bu durum birkaç yıl böylece devam etti gitti. Ama ezilen halklar, haklarından mahrum bırakılan mustazaflar bu duruma daha fazla dayanamadılar ve böylelikle devlet başkanının evinin etrafını sardılar. Kuşatma günlerce devam etti. Dışarıdan içeriye kimse giremiyor ve içeriden dışarıya kimse çıkamıyordu.
Devlet başkanı, aile yakınları, müşaviri kuşatılmış ve bu kuşatılma birkaç gün sürmüştü. Kuşatma gerçekleşmeden önce olacakları tahmin eden devlet başkanı Şam'da bulunan ve asker bakımından büyük bir güce sahip olan valisine bir mektup yazdı, durumu ona bildirdi ve bir an önce hükümetin merkezine Medine'ye yardıma koşmasını ondan istedi. Bu arada en büyük bilge devlet başkanlığı makamında bulunan birisinin öldürülmesinin alışkanlık haline gelmemesi ve bundan da önemlisi Müslüman camianın içerisinde iç savaş çıkmaması için devlet başkanının evine evlatları ile yiyecek ve içecek göndererek olaydaki yapıcılığını da ortaya koymuş ve sonradan Şam valisinin hakkında söylediklerini devre dışı bırakmıştır. Zira Şam valisi iktidar hırsı ile en büyük bilgeyi devlet başkanının kanının dökülmesinde mes'ul görüyor ve kan davası güdüyordu. Şam valisi büyük bir orduyu Medine'ye doğru göndermiş, ancak Medine'ye girmemelerini emretmiştir. Bu tutumu ile hem devlet başkanına taraf olanlara kendisini devlet başkanının yanında olduğunu gösterme görüntüsü vermiş ve hem de devlet başkanının öldürülmesine göz yummuştur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012