Yılların "şahin" Denktaş'ının birden "güvercin" kesilmesinin; Klerides'le Ramazan'da şarap içecek kadar işi ileri götürmesinin, "Rumlarla bir arada yaşayabiliriz" demesinin, "Ortak bayrak düşünülebilir" demesinin ve en son olarak da 74'ten bu yana her toplantıda Rumların ileri sürdüğü ve bizim de reddettiğimiz "kayıplar" konusunu 16 Ocak buluşmasından hemen önce ayın 11'inde yâni bugün ayrıca buluşarak konuşmayı kabul etmesinin arkasında yatan gerçeği hiç merak etmiyor musunuz?
9-10 Ağustos 2000'de bu köşede şunları yazmışız:
"1999 Aralık ayı'nda idarecilerimiz tarafından davul zurna ile sokulduğumuz, sırtımıza vurularak zorla iteklendiğimiz Helsinki süreci Kıbrıs ve Ege'nin satış işlemlerini başlatıyor. Adalet Bakanı Türk'ün, Anayasa'nın 6'ınci maddesindeki egemenliğin devri ile ilgili kavramın değiştirilmesi gerektiği fikri de egemenliğimizin defterini dürüyor..Ve ekliyorduk; 2004'e kadar verilen miadlı ödevin başarılması için Demirel-Denktaş-Ecevit üçlüsünün işbaşında kalması gerekir.. Direksiyonun başındaki bu üçlü verilen yol haritasına göre Türkiye'yi 2004, yâni bu hükümetin görev süresinin bitimine kadar emniyetli bir limana yanaştıracaklardır. Emniyetli ama karanlık bir liman..Onun için Demirel konusunda bu kadar ısrar edildi, sonunda, Ecevit'in ifadesine göre 'üç parti genel başkanı arasındaki pazarlıkların kilitlendiği bir anda âniden ve tesadüfen' Sezer'in ismi ortaya atıldı.. Demirel olmamış, fakat gene de 'yumuşak iniş' gerçekleştirilmişti, sırada Denktaş vardı, Denktaş mutlaka koltuğunu korumalıydı. AB üyeliği konusunda 'kilit' konuma sokulan Kıbrıs'ı ancak Kıbrıs Fatihi Ecevit ile Kıbrıs Mücahiti Denktaş halledebilirdi." (Türkiye'nin Sarkacı. H.Mümtaz. Sayfa 296)
2002'ye gelinmiştir, AB yolunda kritik bir yıla girilmiştir ve "Fatih" Ecevit ile "Mücahit" Denktaş bizim iki sene önce yazdığımız gibi Helsinki yol haritasına uygun bir biçimde Kıbrıs'ı "hâl" etme görevine soyunmuşlardır.
Denktaş'ın son bombası "kayıplar".. 74'ten beri Rumlar hem kendi iç kamuoyuna oynamak ve duygu sömürüsünü canlı tutmak için, hem yabancıları "Türkler soykırım uyguladı" palavrasına inandırmak için kayıplar meselesini her görüşmede öncelikli olarak ısıtıp ısıtıp masaya koyarlar.
Biz de her seferinde reddederiz. 1. Ada bırakın yüzlerce, üç tane kayıp saklayamayacak kadar küçüktür, 2. Devir 1940'ların dünyası değildir, Türkiye'de Nazi Almanyası örneği tecrit-toplama kampları yoktur, 3.Olsa bile bu enformasyon teknolojisi çağında hiç merak etmeyin şimdiye kadar filan yerde 26 yıldır "çalıştırdığımız" Rum kayıplar AB müfettişleri ve onların yerli işbirlikçileri tarafından mumla aranır, bulunur ve dünyaya ilân edilirdi.
Türkiye'de kayıp Rumların tutulduğu kamplar yoktur ama Yunanistan'da PKK kampları vardır.
Denktaş kayıplar konusunda masaya oturmakla neyi kabul ettiğinin farkında mıdır?
Yıl 2002'dir, Helsinki'den bu yana üç yıla yakın bir zaman geçmiştir ve bakın Verhaugen geçen hafta ne demiştir:
"Kıbrıs'ın AB'ye girecek ilk adaylar arasında olacağından hiç şüphe duymadık. Durum gerektirirse Rum kesimi tek başına AB'ye girebilir" . (Deutschland Radyosu 6 Ocak 2002)
Aynı gün Türk tarafının yaptığı açıklamaların iyimserliğe imkan tanımadığını iddia eden Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulides, Rum tarafının 'açık bir ruhla' müzakere masasına gideceğini söyledi. Ve ekledi; "Kimse büyük bir beklenti içine girmesin."
Avrupa Birliği'ne alma vaatleri ile Türkiye'yi sürekli oyalayan Avrupa Birliği Komisyonu da süre daralırken Türkiye üzerindeki baskılarını artırmaya başladı. Komisyon bu kez de Güney Kıbrıs'la serbest ticaret anlaşması yapması için Türkiye'ye baskı yapmaya başladı. Teklif, Brüksel'de Türkiye-AB arasında yapılan Gümrük Birliği Ortak Komitesi toplantısında, komisyonun Türkiye Masası Başkan Vekili Adriaan Van Der Meer tarafından sunuldu.
Yâni kıymetli okuyucu, dünya Kıbrıs Türklerine ambargo uygularken Türkiye Rumlarla serbest ticaret anlaşması yapacak!
İşin ilginç yanı Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Cem de Verhaugen ve bir ölçüde Kasulides ile aynı fikirde; "Kıbrıs meselesi 2002 yılı sonuna kadar çözülmelidir." (8 Ocak. Frankfurter Allgemeine Zeitung)
Bütün bunlar olurken kimse Kasulides'in şu sözlerine gereken önemi vermedi.
Rum Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulides, Alithia gazetesine verdiği demeçte "AB yoluyla taksimin söz konusu olmadığı gibi, Kıbrıs'ın tamamının AB'ye üyeliğini kapsamayan herhangi bir öneriyi kabul etmelerinin de söz konusu olmadığını" söyledi. Yâni bırakın güneyi, Rumlar güneyle beraber kuzeyi de alarak Türkiye'nin muhalefetine rağmen AB'ye gireceklerini söylüyorlar. Sadece kendilerinin alınmasına râzı değiller.
Bu; adanın tamamının Rum egemenliğine girmesi demektir ve bu süreci Ecevit-Denktaş-Cem-Verhaugen-Kasulides el birliği ile desteklemektedirler. Bu yolda gidilen her metre, geçirilen her saniye boşa çekilen kürek ve bir anlamda "kayıp zaman"dır.
Denktaş oturmuş "kayıplar"ı görüşüyor.
Maksat muhabbet olsun.
9-10 Ağustos 2000'de bu köşede şunları yazmışız:
"1999 Aralık ayı'nda idarecilerimiz tarafından davul zurna ile sokulduğumuz, sırtımıza vurularak zorla iteklendiğimiz Helsinki süreci Kıbrıs ve Ege'nin satış işlemlerini başlatıyor. Adalet Bakanı Türk'ün, Anayasa'nın 6'ınci maddesindeki egemenliğin devri ile ilgili kavramın değiştirilmesi gerektiği fikri de egemenliğimizin defterini dürüyor..Ve ekliyorduk; 2004'e kadar verilen miadlı ödevin başarılması için Demirel-Denktaş-Ecevit üçlüsünün işbaşında kalması gerekir.. Direksiyonun başındaki bu üçlü verilen yol haritasına göre Türkiye'yi 2004, yâni bu hükümetin görev süresinin bitimine kadar emniyetli bir limana yanaştıracaklardır. Emniyetli ama karanlık bir liman..Onun için Demirel konusunda bu kadar ısrar edildi, sonunda, Ecevit'in ifadesine göre 'üç parti genel başkanı arasındaki pazarlıkların kilitlendiği bir anda âniden ve tesadüfen' Sezer'in ismi ortaya atıldı.. Demirel olmamış, fakat gene de 'yumuşak iniş' gerçekleştirilmişti, sırada Denktaş vardı, Denktaş mutlaka koltuğunu korumalıydı. AB üyeliği konusunda 'kilit' konuma sokulan Kıbrıs'ı ancak Kıbrıs Fatihi Ecevit ile Kıbrıs Mücahiti Denktaş halledebilirdi." (Türkiye'nin Sarkacı. H.Mümtaz. Sayfa 296)
2002'ye gelinmiştir, AB yolunda kritik bir yıla girilmiştir ve "Fatih" Ecevit ile "Mücahit" Denktaş bizim iki sene önce yazdığımız gibi Helsinki yol haritasına uygun bir biçimde Kıbrıs'ı "hâl" etme görevine soyunmuşlardır.
Denktaş'ın son bombası "kayıplar".. 74'ten beri Rumlar hem kendi iç kamuoyuna oynamak ve duygu sömürüsünü canlı tutmak için, hem yabancıları "Türkler soykırım uyguladı" palavrasına inandırmak için kayıplar meselesini her görüşmede öncelikli olarak ısıtıp ısıtıp masaya koyarlar.
Biz de her seferinde reddederiz. 1. Ada bırakın yüzlerce, üç tane kayıp saklayamayacak kadar küçüktür, 2. Devir 1940'ların dünyası değildir, Türkiye'de Nazi Almanyası örneği tecrit-toplama kampları yoktur, 3.Olsa bile bu enformasyon teknolojisi çağında hiç merak etmeyin şimdiye kadar filan yerde 26 yıldır "çalıştırdığımız" Rum kayıplar AB müfettişleri ve onların yerli işbirlikçileri tarafından mumla aranır, bulunur ve dünyaya ilân edilirdi.
Türkiye'de kayıp Rumların tutulduğu kamplar yoktur ama Yunanistan'da PKK kampları vardır.
Denktaş kayıplar konusunda masaya oturmakla neyi kabul ettiğinin farkında mıdır?
Yıl 2002'dir, Helsinki'den bu yana üç yıla yakın bir zaman geçmiştir ve bakın Verhaugen geçen hafta ne demiştir:
"Kıbrıs'ın AB'ye girecek ilk adaylar arasında olacağından hiç şüphe duymadık. Durum gerektirirse Rum kesimi tek başına AB'ye girebilir" . (Deutschland Radyosu 6 Ocak 2002)
Aynı gün Türk tarafının yaptığı açıklamaların iyimserliğe imkan tanımadığını iddia eden Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulides, Rum tarafının 'açık bir ruhla' müzakere masasına gideceğini söyledi. Ve ekledi; "Kimse büyük bir beklenti içine girmesin."
Avrupa Birliği'ne alma vaatleri ile Türkiye'yi sürekli oyalayan Avrupa Birliği Komisyonu da süre daralırken Türkiye üzerindeki baskılarını artırmaya başladı. Komisyon bu kez de Güney Kıbrıs'la serbest ticaret anlaşması yapması için Türkiye'ye baskı yapmaya başladı. Teklif, Brüksel'de Türkiye-AB arasında yapılan Gümrük Birliği Ortak Komitesi toplantısında, komisyonun Türkiye Masası Başkan Vekili Adriaan Van Der Meer tarafından sunuldu.
Yâni kıymetli okuyucu, dünya Kıbrıs Türklerine ambargo uygularken Türkiye Rumlarla serbest ticaret anlaşması yapacak!
İşin ilginç yanı Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Cem de Verhaugen ve bir ölçüde Kasulides ile aynı fikirde; "Kıbrıs meselesi 2002 yılı sonuna kadar çözülmelidir." (8 Ocak. Frankfurter Allgemeine Zeitung)
Bütün bunlar olurken kimse Kasulides'in şu sözlerine gereken önemi vermedi.
Rum Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulides, Alithia gazetesine verdiği demeçte "AB yoluyla taksimin söz konusu olmadığı gibi, Kıbrıs'ın tamamının AB'ye üyeliğini kapsamayan herhangi bir öneriyi kabul etmelerinin de söz konusu olmadığını" söyledi. Yâni bırakın güneyi, Rumlar güneyle beraber kuzeyi de alarak Türkiye'nin muhalefetine rağmen AB'ye gireceklerini söylüyorlar. Sadece kendilerinin alınmasına râzı değiller.
Bu; adanın tamamının Rum egemenliğine girmesi demektir ve bu süreci Ecevit-Denktaş-Cem-Verhaugen-Kasulides el birliği ile desteklemektedirler. Bu yolda gidilen her metre, geçirilen her saniye boşa çekilen kürek ve bir anlamda "kayıp zaman"dır.
Denktaş oturmuş "kayıplar"ı görüşüyor.
Maksat muhabbet olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002