Kilis, Suriye'nin terör gruplarının hakimiyetinde olan bölgelerinden fırlatılan roketlere hedef olmaya devam ediyor. Ocak ayından itibaren ateşlenen roketatar mermileri Kilis kent merkezinde her gün farklı bir noktayı vuruyor; can kayıplarına, ciddi yaralanmalara ve büyük hasarlara neden oluyor.
En büyük verdiği hasar da Kilis'te yaşayan vatandaşlarımızın ruh sağlığı? Roketlerin nereye, ne zaman düşeceği belli değil, her bir Kilisli, "Bugün acaba benim üzerime mi düşecek?" endişesiyle yaşıyor. Ölen ölüyor, kalanlar ise her gün ölüp ölüp diriliyor.
Yani Kilis, şimdiden Filistinlinin, Gazzelinin kaderini yaşıyor. Dün seyrediyorduk, ah vah ediyorduk; şimdi yaşıyoruz, bize ah vah ediyorlar.
Gazzeliye bu kaderi yaşatan İsrail'le, seçtiğimiz siyasiler dost olduklarını ilan ederlerse, yine seçtiğimiz siyasiler İslam ülkelerinin işgali, Müslüman'a da Filistinlinin kaderini yaşatma ve İslam coğrafyasında Büyük İsrail'i kurma hedefi olan Haçlı Batının BOP'unda misyon sahibi olma yarışına girerlerse elbette ki döner dolaşır, aynı kader bir gün bizi de bulur; bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
Roket mermileri, mahallelere, binalara, okullara düşüyor, patlama ve şarapnel parçaları ölümlere, yaralanmalara neden oluyor.
Haber bültenlerinde, "Allah'tan şuraya düştü eğer şu binaya düşseydi, şöyle can kaybı olurdu, böyle olurdu" diye haberler yapılıyor, peki o binaya bir saat sonra düşmeyeceğinin garantisini veren var mı, yok; herhangi bir önlem alan, çözüm sunan var, o da yok?
Suriye tarafındaki IŞİD mevzileri Fırtına obüsleriyle vurulup duruyor, peki, bu önlem roketlerin sayısında bir azalmaya neden oluyor mu? Hayır.
Her geçen gün artıyor ve daha da artacak görünüyor.
Yani anlayacağınız, Kilis'te durum tam zifiri karanlık, endişe ve umutsuzluk hakim.
Kilis'e şu ana kadar 50'ye yakın roket mermisi düştü, 5'i Suriyeli olmak üzere 15 kişi hayatını kaybetti, 40'ı aşkın vatandaş da yaralandı. Manzara bu?
Bu noktada şu soruyu sorma gereği duyuyoruz: Siyasilerimiz tarafından "katil", "zalim" ilan edilen Beşar Esad'ın yönettiği Suriye Devleti, bugün terörün konuşlandığı bu coğrafyaya hakimken bu tür roketler Kilis'e düşüyor muydu, düşmüyor muydu?
Elbette ki, düşmüyordu, Kilis sınırımız başta olmak üzere tüm Suriye sınırımız ülkemizin en güvenli sınırıydı. Peki, neden kaşındık, ne derdimiz vardı da, Esad'ı bu sınırlardan 10 km geri çekilmeye zorladık, neden bu sınırlardan onbinlerce küresel teröristin geçişine müsaade ettik, neden Esad'a karşı savaşacak olan teröristlere eğitim verdik, neden bunlara ülkemiz üzerinden silah, roket ve mühimmat yardımı yaptık?
Derdimiz neydi?
Bizim, Türk milleti olarak, Türkiye olarak asla Esad Yönetimi ile bir derdimiz yoktu, hatta AKP'li siyasilerin bile yoktu, saraylarda ortak bakanlar toplantısı yapacak, karşılıklı aile ziyaretleri gerçekleştirecek kadar dost ve müttefiktiler.
Peki, Esad'la kimin derdi vardı? Elbette ki, Büyük İsrail hedefi olan İsrail'in ve İsrail'in güdümünde olan Haçlı Batının?
Yani siyasilerimiz, "Yahudi ve Hıristiyanlarla asla dost olmayın, eğer olursanız onlardan olursunuz" ilahi ikazına rağmen İsrail'le, Haçlı Batıyla bir olup Müslüman Esad'a namlu doğrulttu, namlu doğrultanlara destek oldu, işgalcilere kapıları sonuna kadar açtı.
Eskiden Suriye sınırında en azından bir yanlış olduğunda uluslar arası hukuka şikayet edebileceğimiz bir devlet idaresi vardı, şimdi burada bulunan teröristleri kime şikayet edeceksiniz? Adamlar demezler mi bunlar buraya nasıl girdi diye?
O halde neden hayıflanıyoruz, başkalarını neden suçluyoruz; asıl suçlu bu yanlışları ortaya koyan seçtiğiniz siyasiler değil mi, daha da ötesi bunları seçen sizler değil mi?
Ne zaman ayıkacaksınız, doğruyu ne zaman anlayacaksınız? Daha başınıza ne yağması gerekiyor?
Bir diğer önemli soru ise şu: Bugün Kilislinin üzerine yağmur gibi yağan roketler bu teröristlerin eline nasıl, nereden ve kimlerin desteğiyle ulaştı? Bunun cevabını ben vermeyeceğim, siz bulun.
Bu zifiri karanlıktan kurtuluşun tek adresi; bunlar daha yaşanmadan aylar, yıllar öncesinden bizleri ikaz eden, "Ayıkmazsanız Filistinlinin kaderini yaşayacaksınız, gidecek hicret edecek vatan da bulamazsınız" diye uyaran ve çözümlerini de madde madde kaynaklarıyla ifade eden, Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi, Bağımsız Türkiye Partisi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Prof. Dr. Baş'a, çözümün tek adresine fırsat vermediğimiz müddetçe; bugün Kilis bu kaderi yaşıyor, yarın tüm illerimiz; bugün Kilisli yaşıyor, yarın 78 milyonluk Türkiye'nin tamamı yaşayacaktır.
En büyük verdiği hasar da Kilis'te yaşayan vatandaşlarımızın ruh sağlığı? Roketlerin nereye, ne zaman düşeceği belli değil, her bir Kilisli, "Bugün acaba benim üzerime mi düşecek?" endişesiyle yaşıyor. Ölen ölüyor, kalanlar ise her gün ölüp ölüp diriliyor.
Yani Kilis, şimdiden Filistinlinin, Gazzelinin kaderini yaşıyor. Dün seyrediyorduk, ah vah ediyorduk; şimdi yaşıyoruz, bize ah vah ediyorlar.
Gazzeliye bu kaderi yaşatan İsrail'le, seçtiğimiz siyasiler dost olduklarını ilan ederlerse, yine seçtiğimiz siyasiler İslam ülkelerinin işgali, Müslüman'a da Filistinlinin kaderini yaşatma ve İslam coğrafyasında Büyük İsrail'i kurma hedefi olan Haçlı Batının BOP'unda misyon sahibi olma yarışına girerlerse elbette ki döner dolaşır, aynı kader bir gün bizi de bulur; bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
Roket mermileri, mahallelere, binalara, okullara düşüyor, patlama ve şarapnel parçaları ölümlere, yaralanmalara neden oluyor.
Haber bültenlerinde, "Allah'tan şuraya düştü eğer şu binaya düşseydi, şöyle can kaybı olurdu, böyle olurdu" diye haberler yapılıyor, peki o binaya bir saat sonra düşmeyeceğinin garantisini veren var mı, yok; herhangi bir önlem alan, çözüm sunan var, o da yok?
Suriye tarafındaki IŞİD mevzileri Fırtına obüsleriyle vurulup duruyor, peki, bu önlem roketlerin sayısında bir azalmaya neden oluyor mu? Hayır.
Her geçen gün artıyor ve daha da artacak görünüyor.
Yani anlayacağınız, Kilis'te durum tam zifiri karanlık, endişe ve umutsuzluk hakim.
Kilis'e şu ana kadar 50'ye yakın roket mermisi düştü, 5'i Suriyeli olmak üzere 15 kişi hayatını kaybetti, 40'ı aşkın vatandaş da yaralandı. Manzara bu?
Bu noktada şu soruyu sorma gereği duyuyoruz: Siyasilerimiz tarafından "katil", "zalim" ilan edilen Beşar Esad'ın yönettiği Suriye Devleti, bugün terörün konuşlandığı bu coğrafyaya hakimken bu tür roketler Kilis'e düşüyor muydu, düşmüyor muydu?
Elbette ki, düşmüyordu, Kilis sınırımız başta olmak üzere tüm Suriye sınırımız ülkemizin en güvenli sınırıydı. Peki, neden kaşındık, ne derdimiz vardı da, Esad'ı bu sınırlardan 10 km geri çekilmeye zorladık, neden bu sınırlardan onbinlerce küresel teröristin geçişine müsaade ettik, neden Esad'a karşı savaşacak olan teröristlere eğitim verdik, neden bunlara ülkemiz üzerinden silah, roket ve mühimmat yardımı yaptık?
Derdimiz neydi?
Bizim, Türk milleti olarak, Türkiye olarak asla Esad Yönetimi ile bir derdimiz yoktu, hatta AKP'li siyasilerin bile yoktu, saraylarda ortak bakanlar toplantısı yapacak, karşılıklı aile ziyaretleri gerçekleştirecek kadar dost ve müttefiktiler.
Peki, Esad'la kimin derdi vardı? Elbette ki, Büyük İsrail hedefi olan İsrail'in ve İsrail'in güdümünde olan Haçlı Batının?
Yani siyasilerimiz, "Yahudi ve Hıristiyanlarla asla dost olmayın, eğer olursanız onlardan olursunuz" ilahi ikazına rağmen İsrail'le, Haçlı Batıyla bir olup Müslüman Esad'a namlu doğrulttu, namlu doğrultanlara destek oldu, işgalcilere kapıları sonuna kadar açtı.
Eskiden Suriye sınırında en azından bir yanlış olduğunda uluslar arası hukuka şikayet edebileceğimiz bir devlet idaresi vardı, şimdi burada bulunan teröristleri kime şikayet edeceksiniz? Adamlar demezler mi bunlar buraya nasıl girdi diye?
O halde neden hayıflanıyoruz, başkalarını neden suçluyoruz; asıl suçlu bu yanlışları ortaya koyan seçtiğiniz siyasiler değil mi, daha da ötesi bunları seçen sizler değil mi?
Ne zaman ayıkacaksınız, doğruyu ne zaman anlayacaksınız? Daha başınıza ne yağması gerekiyor?
Bir diğer önemli soru ise şu: Bugün Kilislinin üzerine yağmur gibi yağan roketler bu teröristlerin eline nasıl, nereden ve kimlerin desteğiyle ulaştı? Bunun cevabını ben vermeyeceğim, siz bulun.
Bu zifiri karanlıktan kurtuluşun tek adresi; bunlar daha yaşanmadan aylar, yıllar öncesinden bizleri ikaz eden, "Ayıkmazsanız Filistinlinin kaderini yaşayacaksınız, gidecek hicret edecek vatan da bulamazsınız" diye uyaran ve çözümlerini de madde madde kaynaklarıyla ifade eden, Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi, Bağımsız Türkiye Partisi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Prof. Dr. Baş'a, çözümün tek adresine fırsat vermediğimiz müddetçe; bugün Kilis bu kaderi yaşıyor, yarın tüm illerimiz; bugün Kilisli yaşıyor, yarın 78 milyonluk Türkiye'nin tamamı yaşayacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suriye’de ABD-İsrail ikilisinin dediği oluyor / 20.09.2025
- Gençlerimiz uyuşturucu bataklığında! / 18.09.2025
- Dünya, İsrail'in Gazze soykırımı karşısında bu kadar mı aciz? / 17.09.2025
- Terörsüz Türkiye için önce gençlerimize sahip çıkmalıyız! / 16.09.2025
- Sayın Bahçeli tavsiye mi ediyor, talimat mı veriyor? / 13.09.2025
- Gençlerin suça meyletmesi ceza ile önlenebilir mi? / 12.09.2025
- Millet iradesine saygı, sandığa saygıdan geçer / 11.09.2025
- Türkiye, SDG’ye operasyon yapabilir mi? / 10.09.2025
- Türkiye ekonomisinde yaprak dökümü / 09.09.2025
- Bütünleşik muhalefet sözde kalmamalı / 06.09.2025
- Gençlerimiz uyuşturucu bataklığında! / 18.09.2025
- Dünya, İsrail'in Gazze soykırımı karşısında bu kadar mı aciz? / 17.09.2025
- Terörsüz Türkiye için önce gençlerimize sahip çıkmalıyız! / 16.09.2025
- Sayın Bahçeli tavsiye mi ediyor, talimat mı veriyor? / 13.09.2025
- Gençlerin suça meyletmesi ceza ile önlenebilir mi? / 12.09.2025
- Millet iradesine saygı, sandığa saygıdan geçer / 11.09.2025
- Türkiye, SDG’ye operasyon yapabilir mi? / 10.09.2025
- Türkiye ekonomisinde yaprak dökümü / 09.09.2025
- Bütünleşik muhalefet sözde kalmamalı / 06.09.2025