AB'nin Genişlemesinden Sorumlu Komisyon Üyesi Günter Verheugen, Türkiye hakkında hazırladıkları raporda yer alan bazı konuları "Türk hükümetinin kabul etmesinin kolay olmayacağını" söyledi.
Sürecin açık olduğunu belirterek açık kapı aralayıp o kapıda Türkiye'yi tutmaya çalışan Verheugen ve şurekası, en erken 2015 olarak bir tarih de ortaya koydular.
"Ama"..larla, noktalı virgüllü cümlelerle Türkiye'nin son ana kadar yaptığı reformların önceliğine dikkat çekilen raporda Türkiye için " İşlem Tamam"denmiyor.
Ekim'in 6'sında resmen açıklanacak olan Komisyon raporundaki başlıklara bakıldığında bu raporun daha öncekilerden farklı bir değer taşımadığı görülecek.
Komisyon sonrası Konsey'e gönderilerek Konsey değerlendirmesine sunulacak raporda Parlamento'nun da görüşü hakim olacak.
Rapor için " Tamamdır"dense de iş bitmiyor.
Yaklaşık 10 yıl sonra Avrupa Parlamentosu'ndaki meclis aritmatiğinin ne olup olmayacağı bilinmiyor.
25 üyenin birinin ayak diremesi durumunda Türkiye'nin tam üyeliği de sekteye uğrayabilecek.
Solana da, Verheugen de, Prodi de bunun garantisini veremiyor.
Ne Konsey, ne komisyon, ne de Parlamento böyle bir öngörüde bulunamıyor.
Lefkoşe ve Atina'nın şimdiden sergiledikleri tavırı da düşünecek olursanız; rapora tamam denmesi yetirli bulunmuyor.
Bir 10 yıl daha Türkiye elde bulundurulacak.
Kümeste tutulan Türkiye'nin tüyleri yoluna yoluna pişmeye hazır hale getirilecek.
Pişmek ile pişmanlık arasında gidip gelecek Türk kamuoyunun tepkisi ise şu dönemde olduğu gibi ileride de bulanık olacak.
Türk hukuku ile AB hukuku, Türk ahlakı ile Avrupa ahlakı ikame edecek.
Türkiye'nin AB adaptasyonu da promlemli olacak.
Zina yasasında olduğu gibi diğer ailevi, mesleki ve sosyal yasa çatışmalarında pek çok sorunla karşı karşıya kalınacak.
İş "AB'ye girdik'' demekle de bitmiyor.
"Biz AB'ye girmeden AB bize girdi'' diyenlere hak vermemek elde değil.
AB kendi kanun ve tüzükleri ile şimdiden Türk kamuoyuna değişik maddeler üzerinde baskı kurdu.
Girmeden kurulan baskının, girildikten sonraki kabullenmişliğini siz düşünün artık.
"Avrupa din ve medeniyet anlayışı ile Türkiye'nin din ve medeniyet anlayışının birbirine yakın olduğunu" söyleyerek sempati pompalayan kesimlerin inandırıcılığı kalmadı.
Ilımlı ya da ılımsız, radikal ya da yumuşak çarpıtmalar bir tarafa Türkiye bal gibi Müslüman bir toplum ve uygarlık.
Avrupa da radikal olduğu kadar ılımsız bir Hristiyan birlik.
Biz onu öyle görmesek de onlar kendilerini öyle görüyorlar.
Öğretilenler yanlış da olsa öğretiler değişmiyor.
İçeride ya da dışarıda..
Türkiye'nin Avrupalılığı kolay olmayacak.
Sürecin açık olduğunu belirterek açık kapı aralayıp o kapıda Türkiye'yi tutmaya çalışan Verheugen ve şurekası, en erken 2015 olarak bir tarih de ortaya koydular.
"Ama"..larla, noktalı virgüllü cümlelerle Türkiye'nin son ana kadar yaptığı reformların önceliğine dikkat çekilen raporda Türkiye için " İşlem Tamam"denmiyor.
Ekim'in 6'sında resmen açıklanacak olan Komisyon raporundaki başlıklara bakıldığında bu raporun daha öncekilerden farklı bir değer taşımadığı görülecek.
Komisyon sonrası Konsey'e gönderilerek Konsey değerlendirmesine sunulacak raporda Parlamento'nun da görüşü hakim olacak.
Rapor için " Tamamdır"dense de iş bitmiyor.
Yaklaşık 10 yıl sonra Avrupa Parlamentosu'ndaki meclis aritmatiğinin ne olup olmayacağı bilinmiyor.
25 üyenin birinin ayak diremesi durumunda Türkiye'nin tam üyeliği de sekteye uğrayabilecek.
Solana da, Verheugen de, Prodi de bunun garantisini veremiyor.
Ne Konsey, ne komisyon, ne de Parlamento böyle bir öngörüde bulunamıyor.
Lefkoşe ve Atina'nın şimdiden sergiledikleri tavırı da düşünecek olursanız; rapora tamam denmesi yetirli bulunmuyor.
Bir 10 yıl daha Türkiye elde bulundurulacak.
Kümeste tutulan Türkiye'nin tüyleri yoluna yoluna pişmeye hazır hale getirilecek.
Pişmek ile pişmanlık arasında gidip gelecek Türk kamuoyunun tepkisi ise şu dönemde olduğu gibi ileride de bulanık olacak.
Türk hukuku ile AB hukuku, Türk ahlakı ile Avrupa ahlakı ikame edecek.
Türkiye'nin AB adaptasyonu da promlemli olacak.
Zina yasasında olduğu gibi diğer ailevi, mesleki ve sosyal yasa çatışmalarında pek çok sorunla karşı karşıya kalınacak.
İş "AB'ye girdik'' demekle de bitmiyor.
"Biz AB'ye girmeden AB bize girdi'' diyenlere hak vermemek elde değil.
AB kendi kanun ve tüzükleri ile şimdiden Türk kamuoyuna değişik maddeler üzerinde baskı kurdu.
Girmeden kurulan baskının, girildikten sonraki kabullenmişliğini siz düşünün artık.
"Avrupa din ve medeniyet anlayışı ile Türkiye'nin din ve medeniyet anlayışının birbirine yakın olduğunu" söyleyerek sempati pompalayan kesimlerin inandırıcılığı kalmadı.
Ilımlı ya da ılımsız, radikal ya da yumuşak çarpıtmalar bir tarafa Türkiye bal gibi Müslüman bir toplum ve uygarlık.
Avrupa da radikal olduğu kadar ılımsız bir Hristiyan birlik.
Biz onu öyle görmesek de onlar kendilerini öyle görüyorlar.
Öğretilenler yanlış da olsa öğretiler değişmiyor.
İçeride ya da dışarıda..
Türkiye'nin Avrupalılığı kolay olmayacak.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005