Önceki gün sabah Fatih Horhor'daki dairemizden çıktım. Sokağa indim. Sokakta arabalardan kaçıp bankette top oynamaya çalışan çocukları gördüm. Arabalar geldiğinde acele topu alıp apartman girişine sığıyor, geçtiğinde tekrar yolda oyun kurmaya çalışıyorlardı. Kız çocuklarını da voleybol oynamaya uğraşırken gördüm. Bir oyun oynayacak alanları yoktu. İçim burkuldu. Çocukluğum aklıma geldi. Trabzon'un cennet gibi çiçeğin ve yeşilin sere serpe serpiştirildiği Çaykara Hanırmak Yaylası'nın tertemiz, enfes havasını içime çeke çeke çocukluğum geçti. Yaylanın berrak mı berrak kaynak sularından içerek, gözün görebileceği bütün alanın çimler çiçeklerle kaplandığı yaylalarda koşarak büyüdüm. Rüzgârların taşıdığı envai çeşit çiçek kokularındaki hazzı anımsadım. Gördüğüm bu yavrulardan ne kadar şanslıydım. Güneşin doğuşunu seyrederdim, batışını da. Geceleyin elimi uzatsam tutabilecek kadar yakınlaştığım yıldızları, pırıl pırıl parıldayan gökyüzünü, insanı sürükleyebilecek güçteki rüzgârların, pamuktan dağlar gibi bulut yığınlarını nasıl sürüklediğini görürdüm... Annemin sığırlarının ve buzağılarının bazulamasını, tavuklarının gıdaklamasını kulaklarımda duyar gibi oldum. Bir yandan güneş çalarken, dolu yağışını, sicim gibi yağan yağmurda çıplak ayak çimde ıslandığım günleri anımsadım. Şükrettim. Köyde yaşam vardı. Artık köylünün ürettiği para etmiyor. Süt üreticisi dertli, et üreticisi dertli. Tarım ürünleri para etmiyor. Ekinler masrafı karşılamadığı için tarlalar ekilmiyor. Sulu alanlar dışında tarlalarda ekinler biçilemez durumda. Orman köylüsü hakeza öyle... Vatandaş borçlandırıldı. Gırtlağına kadar borçlu, perişan ve de çaresizdir. Şehirlere doğru yoğun göç devam ediyor. Mağdur edilmiş yığınların varoşlarda gecekondularda yeni yaşam imkânı arama gayretleri sürüyor. İnsanımız şehirlerde ikbal peşindedir. Nasıl bu noktaya gelindi? İktidarın AB'ye gireceğiz hülyası var ya, yapmamız gereken AB uyum yasaları var, emrin gereği 35 milyon köylünün 10 milyona indirme kriteri uygulanıyor. Milleti doldurdular şehirlere. Plansız, çarpık şehirleşme felaket. Trafik dayanılmaz çile. İnşaat firmaları ve arkalarındaki imtiyazlı eller daha fazla kâr için her yeri betonlaştırıyor. 5 kat yanında 40 kat binalar yükseliyor. Sokaklar daralıyor. Nefes alamaz hale geldik. Ev fiyatları uçtu. Güç yetmiyor. Şimdi aileler 10-20 yıl borçlanmış bir daire için, kıt kanaat yaşıyor. Misafir kabul edemiyor. İktidar hangi akıl ve mantıkla bunu kabullendi, anlamak mümkün değildir. En uygun olan insanımızı yerinde yaşatmaktır. 25 milyon köylü şehirde nasıl yaşayacak? Nasıl yaşatacaksınız? Bu geçiş nasıl olacak? Program var mı? Yok. Devlet Planlama Teşkilatı ne iş görüyor? Neyi planlıyor? Şehirlerde olamayan sanayi ile konutlar iç içedir. Keşmekeşlik almış başını gidiyor. Hayret ki hayret?Asıl beni endişeye sevk eden husus, köyde hepimizin kendine ait evi, yeterli tarlası vardı. Ev kirası, su parası, apartman aidatı vesaire yoktu. Parası olmasa da geçimlik bağı bahçesi vardı. Geçinip gidiyordu. İnsanımız şimdi hem muhtaç, hem de borçludur. Muhtemel bir krizde işini kaybederse ne yapacak? Nasıl geçinecek? Marketlere mi saldıracak?
Mahmut Erdem / diğer yazıları
- Fakirleşerek büyüme / 18.06.2022
- Bu kaçıncı operasyon? / 25.12.2021
- 2020’de yüzde 1.8 büyürken, meğer küçülmüşüz! / 05.05.2021
- Mesele sadece 128 milyar dolar mı? / 23.04.2021
- Ak Parti’nin 18 yıllık enkazı / 08.01.2021
- Dolar kazanç aparatı olunca... / 25.11.2020
- Büyüdük ama negatif / 05.09.2020
- İSO 2019 raporu / 16.07.2020
- Fason tartı aleti / 29.06.2020
- Tefeciye yılda 4 milyon konut / 13.04.2020
- Bu kaçıncı operasyon? / 25.12.2021
- 2020’de yüzde 1.8 büyürken, meğer küçülmüşüz! / 05.05.2021
- Mesele sadece 128 milyar dolar mı? / 23.04.2021
- Ak Parti’nin 18 yıllık enkazı / 08.01.2021
- Dolar kazanç aparatı olunca... / 25.11.2020
- Büyüdük ama negatif / 05.09.2020
- İSO 2019 raporu / 16.07.2020
- Fason tartı aleti / 29.06.2020
- Tefeciye yılda 4 milyon konut / 13.04.2020