Dolar kazanç aparatı olunca...

Dövizde hareketli bir haftayı geride bıraktık. Bir başka hareketli haftaya girdik. Dolar 8.56 TL'ye yükseldi ve akabinde 7.56 TL'ye kadar düştü. Dün tekrar 8 TL seviyesine yükseldi. 

2020'nin ilk dokuz ayında dolar, TL karşısında yüzde 43.6 yükseldi.

Peki, sebep ne?

Türkiye, 24 Ocak 1980 liberal serbest piyasa ekonomi koridoruna sokulduğundan beri varlıklarını yabancılara kaptırmakta ve borçlandırılmaktadır.

İthal ikame ekonomiden, ihracat odaklı serbest piyasa ekonomisine geçiş, zafiyet içinde ağır aksak yürüyen üretimimiz, teknolojik üstünlük ve güçlü imkânlara sahip ithal ürünler karşısında rekabet edemedi.

Sonuç belliydi.

İthalat serbestisi dış ticarette açıklara sebep oldu. Zarar yazdı.

Erdoğan'lı yıllar üstüne tüy dikti.

Ülkeyi batırmak için kredilendirilen AK Parti, döviz kurunu baskılayarak ithalatı patlattı. Düşük tutulan döviz kuru ithal ürünlerde avantaj sağlarken, sürekli artan maliyetler yerli ürünlerde dezavantaja sebep oldu.

AK Parti hükümetleri dış ticarette 18 yılda 1 trilyon 92 milyar dolar açık verdi. Büyük döviz kaybına sebep oldu.

Kasamızda böyle bir döviz rezervi yoktu.

İthalat için gerekli dövizi temin için bir taraftan borçlanırken, öbür taraftan para edecek ne varsa özelleştirme adı altında ecnebilere peşkeş çekildi.

Varlıklarımız yabancıların eline geçerken, 2002'de 221 milyar dolar olan iç-dış borç toplamı, 1 trilyon 247 milyar dolara yükseldi.

Varlıkları elinden alınmış, devasa borçlu bir ülke, finansörlerin oyun/talan alanına dönüştü.

Daha fazla faiz isteyenler, Ağustos 2018'de bir döviz operasyonu yaparak Doları 7.21'e yükseltti. Merkez Bankası politika faizi yüzde 24'e çıkınca dolar 5.15'lere kadar düştü.

İktidarın, faizleri baskılaması TL mevduatların yeniden dolara dönüşmesine sebep oldu. Sürekli talebin yükselttiği döviz kurunu tutmak için, Merkez Bankası olanı/olmayanı satarken bir taraftan da borç aradı. 59 milyar dolar swap (ödünç) temin etti ve sattı. Merkez Bankası net rezervi "eksi 54 milyar" dolara düştü.

Ocak 2019'dan bu yana130 milyar dolar elden çıkmış, finansörlerin hesabına girmiştir.

Kazananlar açıklanmasa da, kaybeden biziz.

Yeri gelmişken, vatandaşa yönelik 'döviz sat' kampanyalarının kime yaradığını okuyucunun takdirine bırakıyorum.

Merkez Bankası'nın 21 Ekim kararında dövize talebini durdurmak için elinde kalan son silah yüzde 10.25 olan politika faizini, piyasa beklentisi olan 200 puan yükseltmeyip sabit tutması, doların 8.56 liraya fırlamasına sebep oldu.

Bir anda döviz, yeniden ülkenin bir numaralı gündemi oldu. 

Hükümet içi tartışmalar, Merkez Bankası Başkanı'nın görevden alınması, Berat Albayrak'ın istifası, ardından yeni atamalar ve Erdoğan'ın 'piyasa dostu' açıklamaları beklentiyi aşağı döndürdü. 

Doları 8.56 TL'den satanlar, aldıkları banka hisselerinden yüzde 50 kazandı, geçen hafta hisselerini satıp 7.640 TL'den dolarlarını geri alırken; yüzde 50 hisseden artı yüzde 12 dolar kurundan toplamda yüzde 68 kazanç elde etmiştir 5 günde.

Müthiş kazanç.

Tüyoyu alanlar yaşadı.

Krizi fırsata dönüştürmek bu...

Ne âlâ memleket…

Servet transferi devam ediyor.

Acı reçetenin faturasını bu dalaverelerden haberi olmayan garip gureba hane halkı ödüyor/ödeyecek.

Madem piyasanın istediği faizi verecektin, zamanında verseydin de dolar 8.56 TL'ye çıkmasaydı.

Berat Albayrak'ın isyanı; "Faiz artıracaktın, artırmama niçin engel oldun da krizin sorumlusu yaptın beni?" cümlesinde gizli.

Milli adımlar atma gayretindeki Berat Albayrak, günah keçisi ilan edilerek tasfiye edilirken, Erdoğan dövizin ateşini bir miktar düşüren 'kurtarıcı' olarak zihinlere nakşedildi.

Operasyonu yönetenler ve işbirlikçileri bir taş ile birçok kuş vurdular yine.

Sorun halledilmiş midir?

Hayır.

Döviz problemi çözülmemiştir.

Sadece ötelenmiştir.

Ülkeye döviz kazandıracak milli bir hamle yoktur.

Çok yazık.

Tefecilerin kazandığı, milletin kaybettiği bu kapitalist sistemi reddedip erdem dolu Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koyan Baş Hocamızı saygı ve hürmetle yadediyorum.