Bir garip oldu şu benim güzel ülkem. Değişim süreci, gelişim süreci, çağdaşlaşma, demokrasi, batılılaşma, Avrupalılaşma, özgürlükler derken, insan hakları açısından; toplum olarak çok da yol kat etmediğimiz meydana çıkmaktadır. İnsanlar kendi istekleri doğrultusunda bir hak elde etmeye çalışırken, karşılarına çıkan engelleri demokrasi karşıtı olarak değerlendirirken, bu engelleri ortadan kaldırmak için ortaya koyduğu her türlü mücadeleyi meşru görürken, başkasının istek ve arzularına karşı maalesef kendi hakkı kadar cömert davranmamaktadır.
Son günlerde, başörtüsü konusunda tabir yerindeyse "bir kaşık suda fırtına kopartılmaya" çalışılmaktadır. Bu konuda yeni yeni kavramlar bile oluşturulup, tartışmalar bu eksende devam etmektedir. Kamuoyunda bu konudaki tartışmalar "mahalle baskısı" kavramı etrafında devam ederken, ağzı olan konuşmakta, örtünmek isteyen kadının onuru ile oynanmaktadır. Dinin temel kuralları uzman olmayan sözüm ona konuşmacı ve yazarlar tarafından ulu orta tarumar edilmektedir. Bizim ülkemizde adettir, konu din olunca; "ağzı olan herkes konuşur" (!)
Halbuki; "Din Allah'ındır." Kuralları O koyar, kula teklif eder, kurallara uyan yada uymayanın hesabını da O görür. Gerisi boş uğraştır..! İnsanlar yaşamış oldukları hayatta bu konuda kendi kalplerinde olanı ortaya koyduklarının pekala farkındadırlar. Bu konuda samimi olsalar; dinin temel kaynakları olan Kur'an ve sünneti hakem kabul edip Ona başvurmaları gerekirken, kendi akıllarını rehber kabul etmek yolunu seçmektedirler. İşte bu konuda uyarıcı hüküm;
"Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, onun hakkında hüküm vermek (yetkisi), Allah'ındır. İşte bu (hâkimiyet sahibi) Allah, benim Rabbimdir. Ben yalnız O'na tevekkül ettim ve ben yalnız O'na dönerim." (42/Şûrâ, 10) "Siz Allah'ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere (düzmece ilahlara) tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (12/Yusuf, 40)
Psikolojik baskı anlamında"Mahalle baskısı" kavramını ve tesirini kökten inkar etmek yanlış olduğu gibi, etkileşimi sadece psikolojik baskı unsuruna bağlamak da yanlış olur. "Mahalle baskısı" kavramında anlatılmak istenen çevre baskısı, "çevre ne der" psikolojik baskı unsurudur. Tartışmayı bu boyutlara taşıyanların elini vicdanına koyarak düşünmelerini istiyorum.
Türk toplumunda batılılaşma süreci başlamadan önce çevre baskısı diye adlandırılan ayıplanma korkusu sayesinde hiç olmazsa büyüklere saygı duyulur, çevreden utanılarak hak ve hukuka, ahlaki kavramlara daha fazla riayet edilirdi. Bu tutum sayesinde sokaklarda aleni suç işlenmez, ahlak dışı davranışlardan kaçınılırdı.
Batılılaşma süreciyle birlikte; kuşak çatışması ve gericilik suçlamalarıyla, gençlere baskı yapıldığı bahane edilerek adeta genç kuşaklar daha eski kuşaklardan( yaşlılardan) koparıldı. Yani, ayıplanma korkusunun etkileri ortadan kaldırılmaya yüz tuttu. Babanın evladına söz geçiremediği, suç oranlarının artışı, suç işlemelerin, hak aramaların organizeli örgütleşmeye doğru gittiği, insanların can ve mal güvenliğinin garanti altında olmadığı şu zamanda şimdi birileri çıkmış; "baş örtüsü konusunda yapılacak bir düzenlemenin "mahalle baskısı" oluşturup bu konuda toplumda gerilim katsayısının yükseleceğinden bahsetmektedirler. Bu asılsız bir korkudur, korkudan çok saptırmadır.
Bu konudaki arzu; kişilik haklarıyla alakalı çarpıklığın ortadan giderilmesine yöneliktir, yani şahsın kendisine aittir.
Dinimiz bu konuda da hükmü koymuş; "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu(Allahü teâlânın emir ve yasaklarına karşı gelen ve ibâdetten alıkoyan şeytânî varlık ve güçler.) tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara; 256)
Müslüman kadının inancından ötürü istediği şekilde örtünmesine, suni kavramlar üreterek, etrafında suni korkular oluşturarak engel olmakla bir yere varmanın mümkün olmadığını, anlamının zamanı geldiği kanaatindeyim. İşte istenen ve özlenen hoşgörü ortamı bu şekilde yakalanmış olur. "mahalle baskısı" mı? Güldürmeyin insanı(!)
U?UR KEPEKÇİ
Son günlerde, başörtüsü konusunda tabir yerindeyse "bir kaşık suda fırtına kopartılmaya" çalışılmaktadır. Bu konuda yeni yeni kavramlar bile oluşturulup, tartışmalar bu eksende devam etmektedir. Kamuoyunda bu konudaki tartışmalar "mahalle baskısı" kavramı etrafında devam ederken, ağzı olan konuşmakta, örtünmek isteyen kadının onuru ile oynanmaktadır. Dinin temel kuralları uzman olmayan sözüm ona konuşmacı ve yazarlar tarafından ulu orta tarumar edilmektedir. Bizim ülkemizde adettir, konu din olunca; "ağzı olan herkes konuşur" (!)
Halbuki; "Din Allah'ındır." Kuralları O koyar, kula teklif eder, kurallara uyan yada uymayanın hesabını da O görür. Gerisi boş uğraştır..! İnsanlar yaşamış oldukları hayatta bu konuda kendi kalplerinde olanı ortaya koyduklarının pekala farkındadırlar. Bu konuda samimi olsalar; dinin temel kaynakları olan Kur'an ve sünneti hakem kabul edip Ona başvurmaları gerekirken, kendi akıllarını rehber kabul etmek yolunu seçmektedirler. İşte bu konuda uyarıcı hüküm;
"Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, onun hakkında hüküm vermek (yetkisi), Allah'ındır. İşte bu (hâkimiyet sahibi) Allah, benim Rabbimdir. Ben yalnız O'na tevekkül ettim ve ben yalnız O'na dönerim." (42/Şûrâ, 10) "Siz Allah'ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere (düzmece ilahlara) tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (12/Yusuf, 40)
Psikolojik baskı anlamında"Mahalle baskısı" kavramını ve tesirini kökten inkar etmek yanlış olduğu gibi, etkileşimi sadece psikolojik baskı unsuruna bağlamak da yanlış olur. "Mahalle baskısı" kavramında anlatılmak istenen çevre baskısı, "çevre ne der" psikolojik baskı unsurudur. Tartışmayı bu boyutlara taşıyanların elini vicdanına koyarak düşünmelerini istiyorum.
Türk toplumunda batılılaşma süreci başlamadan önce çevre baskısı diye adlandırılan ayıplanma korkusu sayesinde hiç olmazsa büyüklere saygı duyulur, çevreden utanılarak hak ve hukuka, ahlaki kavramlara daha fazla riayet edilirdi. Bu tutum sayesinde sokaklarda aleni suç işlenmez, ahlak dışı davranışlardan kaçınılırdı.
Batılılaşma süreciyle birlikte; kuşak çatışması ve gericilik suçlamalarıyla, gençlere baskı yapıldığı bahane edilerek adeta genç kuşaklar daha eski kuşaklardan( yaşlılardan) koparıldı. Yani, ayıplanma korkusunun etkileri ortadan kaldırılmaya yüz tuttu. Babanın evladına söz geçiremediği, suç oranlarının artışı, suç işlemelerin, hak aramaların organizeli örgütleşmeye doğru gittiği, insanların can ve mal güvenliğinin garanti altında olmadığı şu zamanda şimdi birileri çıkmış; "baş örtüsü konusunda yapılacak bir düzenlemenin "mahalle baskısı" oluşturup bu konuda toplumda gerilim katsayısının yükseleceğinden bahsetmektedirler. Bu asılsız bir korkudur, korkudan çok saptırmadır.
Bu konudaki arzu; kişilik haklarıyla alakalı çarpıklığın ortadan giderilmesine yöneliktir, yani şahsın kendisine aittir.
Dinimiz bu konuda da hükmü koymuş; "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu(Allahü teâlânın emir ve yasaklarına karşı gelen ve ibâdetten alıkoyan şeytânî varlık ve güçler.) tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara; 256)
Müslüman kadının inancından ötürü istediği şekilde örtünmesine, suni kavramlar üreterek, etrafında suni korkular oluşturarak engel olmakla bir yere varmanın mümkün olmadığını, anlamının zamanı geldiği kanaatindeyim. İşte istenen ve özlenen hoşgörü ortamı bu şekilde yakalanmış olur. "mahalle baskısı" mı? Güldürmeyin insanı(!)
U?UR KEPEKÇİ
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- ‘Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz!’ / 28.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024
- Çanakkale geçildi mi, geçilmedi mi? / 18.03.2024
- İkiyüzlü siyaset kaldığı yerden / 27.03.2024
- Siyaset deccalları / 26.03.2024
- Oyları bölün! / 25.03.2024
- Atatürk’ün her ilkesi önemlidir / 23.03.2024
- Yerelden genele değişimi başlatalım / 22.03.2024
- Sayılı gün çabuk geçer / 21.03.2024
- Atatürk diyor ki! / 20.03.2024
- Haydi, artık karar verin! / 19.03.2024
- Çanakkale geçildi mi, geçilmedi mi? / 18.03.2024