Dünya ölçeğinde ve Türkiye gerçeğinde medya terörü aralıksız devam ediyor.
En az yüz yıllık bir geçmişi olan medya terörünün, kanına girdiği insanın, canına okuduğu Müslümanın, yıktığı yuvanın, söndürdüğü ocağın haddi hesabı yok.
"Bir kuş bir kuş öldürse" bu olayda dahi İslam'a ve Müslümanlara iftira edecek, kara çalacak kadar insafsız, izansız, idraksiz ve haysiyetsiz bir haber anlayışı, malûm medyanın yegâne sermayesidir.
Müftünün keçisi çalınsa, "Müftü keçi çaldı" diye sekiz sütuna manşet atmak alçaklığı, bir Müslüman saldırıya uğrasa, "Müslümanlar işte böyle saldırgandır" diye haber yapma haysiyetsizliği, günün teknolojik gelişimini de kullanarak tüm hızı ile devam ediyor. Yani bu sahadaki yeni icadlar, iftiracı medyanın bu kadim mesleğinde kolaylıklar sunuyor, az zamanda daha çok iftira haberi yapmasını sağlıyor.
Üçüncü bin yılı da ucundan kulağından eskitmeye başladığımız şu günlerde, her alandaki teknolojik gelişmelerle ters orantılı olarak insanî ve İslamî değerler saldırıya uğruyor, küçük düşürülüyor, balçıkla sıvanmaya çalışılıyor. Yani teknoloji ilerledikçe insanî değerler geriliyor. Demek ki bu işin başını da yanlış insanlar, yanlış zihniyetler çekiyor.
Bu kadarı da gerçekten fazla. Hokkabazlığın, madrabazlığın ve soytarılığın binbir çeşidi ile karşı karşıyayız. Dünyanın hemen her yerinde her çeşit saldırıya maruz kalan Müslümanlar, toprakları sömürülen, malları talan edilen, canları telef edilen Müslümanlar, bütün bu felaketler yetmiyormuş gibi saldırgan, terörist ilan edilen de yine Müslümanlar.
Hatırlayacaksınız; 11 Eylül saldırılarının olduğu günün akşamında Türk kamuoyu bazı televizyonlardan bazı görüntüler izlemişti. Görüntüler Filistin'den idi. Gençlerden ve çocuklardan oluşan büyük bir kalabalık, şen-şakrak güle oynaya toplu bir sevinci yaşıyorlardı. Bu görüntüleri seyircilerine şöyle takdim ediyordu büyük televizyonlar: "İkiz kulelerin vurulduğunu duyan Filistinliler işte böyle sevinç çığlıkları attılar." Bu haberi duyan insanımız, insaf sahibi, yufka yürekli milletimiz ekseriyetle şöyle düşünmüştür; canım bu Filistinliler de çok insafsız, ortada büyük bir felaket var, binlerce ölü var, yaralı var, buna da sevinilmez ki. Sonra bir hayır sahibi bulup çıkardı işin aslını, esasını ve anladık ki; o görüntüler 11 Eylül olayından çok çok önce çekilmiş bir bayram gününün görüntüleriymiş.
İşte bu noktada söz ve yazı anlamını yitiriyor, çünkü alçaklıkta İblis'i bile çok çok geride bırakacak bir düzenbazlık karşısındasınız "al kürkünü ver küfrümü" sınırını da aşan bir durum ve biz bunu her olayın akabinde yaşıyoruz.
Sadece şu haber dahi iyi analiz edildiği zaman ikiz kuleleri kimin vurduğunu ele verdiği halde zavallı Afgan halkı devletler terörünün altında öldü öldü dirildi. Nice canını, nice malını kaybetti.
İstanbul katliamında da, başından sonuna kadar ve sonrasında devam eden yorumları ile, aynı fırça, aynı pikaj, aynı montaj, aynı mizanpaj, aynı mizansen...
"Geçme namert köprüsünden koy sel aparsın seni" demişti koca Şenlik ama ne yapalım ki, kaypak bir medyanın haber bombardımanı altındayız. İftiralar, kuyruklu yalanlar havada uçuyor.
Çare; basiret, firaset, şecaat, cesaret, gayret, insaf, iz'an, merhamet...
En az yüz yıllık bir geçmişi olan medya terörünün, kanına girdiği insanın, canına okuduğu Müslümanın, yıktığı yuvanın, söndürdüğü ocağın haddi hesabı yok.
"Bir kuş bir kuş öldürse" bu olayda dahi İslam'a ve Müslümanlara iftira edecek, kara çalacak kadar insafsız, izansız, idraksiz ve haysiyetsiz bir haber anlayışı, malûm medyanın yegâne sermayesidir.
Müftünün keçisi çalınsa, "Müftü keçi çaldı" diye sekiz sütuna manşet atmak alçaklığı, bir Müslüman saldırıya uğrasa, "Müslümanlar işte böyle saldırgandır" diye haber yapma haysiyetsizliği, günün teknolojik gelişimini de kullanarak tüm hızı ile devam ediyor. Yani bu sahadaki yeni icadlar, iftiracı medyanın bu kadim mesleğinde kolaylıklar sunuyor, az zamanda daha çok iftira haberi yapmasını sağlıyor.
Üçüncü bin yılı da ucundan kulağından eskitmeye başladığımız şu günlerde, her alandaki teknolojik gelişmelerle ters orantılı olarak insanî ve İslamî değerler saldırıya uğruyor, küçük düşürülüyor, balçıkla sıvanmaya çalışılıyor. Yani teknoloji ilerledikçe insanî değerler geriliyor. Demek ki bu işin başını da yanlış insanlar, yanlış zihniyetler çekiyor.
Bu kadarı da gerçekten fazla. Hokkabazlığın, madrabazlığın ve soytarılığın binbir çeşidi ile karşı karşıyayız. Dünyanın hemen her yerinde her çeşit saldırıya maruz kalan Müslümanlar, toprakları sömürülen, malları talan edilen, canları telef edilen Müslümanlar, bütün bu felaketler yetmiyormuş gibi saldırgan, terörist ilan edilen de yine Müslümanlar.
Hatırlayacaksınız; 11 Eylül saldırılarının olduğu günün akşamında Türk kamuoyu bazı televizyonlardan bazı görüntüler izlemişti. Görüntüler Filistin'den idi. Gençlerden ve çocuklardan oluşan büyük bir kalabalık, şen-şakrak güle oynaya toplu bir sevinci yaşıyorlardı. Bu görüntüleri seyircilerine şöyle takdim ediyordu büyük televizyonlar: "İkiz kulelerin vurulduğunu duyan Filistinliler işte böyle sevinç çığlıkları attılar." Bu haberi duyan insanımız, insaf sahibi, yufka yürekli milletimiz ekseriyetle şöyle düşünmüştür; canım bu Filistinliler de çok insafsız, ortada büyük bir felaket var, binlerce ölü var, yaralı var, buna da sevinilmez ki. Sonra bir hayır sahibi bulup çıkardı işin aslını, esasını ve anladık ki; o görüntüler 11 Eylül olayından çok çok önce çekilmiş bir bayram gününün görüntüleriymiş.
İşte bu noktada söz ve yazı anlamını yitiriyor, çünkü alçaklıkta İblis'i bile çok çok geride bırakacak bir düzenbazlık karşısındasınız "al kürkünü ver küfrümü" sınırını da aşan bir durum ve biz bunu her olayın akabinde yaşıyoruz.
Sadece şu haber dahi iyi analiz edildiği zaman ikiz kuleleri kimin vurduğunu ele verdiği halde zavallı Afgan halkı devletler terörünün altında öldü öldü dirildi. Nice canını, nice malını kaybetti.
İstanbul katliamında da, başından sonuna kadar ve sonrasında devam eden yorumları ile, aynı fırça, aynı pikaj, aynı montaj, aynı mizanpaj, aynı mizansen...
"Geçme namert köprüsünden koy sel aparsın seni" demişti koca Şenlik ama ne yapalım ki, kaypak bir medyanın haber bombardımanı altındayız. İftiralar, kuyruklu yalanlar havada uçuyor.
Çare; basiret, firaset, şecaat, cesaret, gayret, insaf, iz'an, merhamet...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Gül vekilim gül / 12.07.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025